Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Birbirini Döven Sömürge Çocukları

İslam dünyasının modern zamanlarındaki serencamına bakıldığında, özellikle sömürge koşullarının yarattığı önemli sonuçların çoğu zaman bir travma şeklinde karşımıza çıktığını görmekteyiz. Müslümanların “Batı modernitesi” ile karşılaşması, iki tarihsel koşul çerçevesinde olmuştur. İlki, Batı’nin bilimsel, siyasi, sosyal, ekonomik inkişafı buna eşlik etmiştir. İkincisi de, İslam dünyası her bakımdan bir düşüş içindedir.

Fakat sömürgeleşmenin yarattığı zihni travmalar bir türlü müslümanların ayaklarını sağlıklı bir şekilde zemine basmalarının önünde engel olarak durmaktadır. Sömürge koşullarına maruz kalmış müslüman ülkelerin, “zihin”, “dil” ve “kendine güven” açısından yaşadıkları travma bugün Batı’ya tam bir teslimiyet şeklinde tezahür etmektedir. Artık müslüman toplumlarda ya yükseltilen islami söylemler kendi pratikleriyle bir çelişki yaşadıklarından zaten kendilerini elemekte ya da büyük oranda İslam’ın içinde yaşadığımız dünyada müslümanların bir geleceği olamayacağını “kal” ve “hal”leriyle belirgin kılmaktadırlar.

Bir kere “dil” bir kuşatılmaya ve işgale uğramıştır. Öyle ki her toplumun kendisini inşa edeceği bir varlık alanı olan dil, her şeyden önce bir metafiziğe olan göndergelerini kaybetmiştir. Dindeki çözülme hem bunun sebebi hem de sonucudur. Çünkü dinin oluşturduğu dil hazinesi insanı hem fenomenler dünyasına sağlıklı nüfuzunu sağlar hem de kendi içerisine doğru derinleşmesini temin eder.

Her bakımdan tasallut altında olduğunu hisseden insanlar bu tasalluttan kurtulmak için en azından zihnen direnç geliştirirler. Bu dirençler modernleşmenin erken zamanlarında kendisini müslüman toplumlarda biraz daha belirgin şekilde göstermişti. Fakat içinde yaşadığımız post/modern süreçte bu dirençler giderek zayıflamış görünmektedir. Yaşanılan tüm sefaletten kurtuluşun yegane adresi teori ve pratiklerde artık “Batı”yı işaret eder duruma gelmiştir.

Bunun birkaç önemli tezahürünü izlemekteyiz. Bir kere İslam artık zihinlerde bir referans olarak işlememektedir. Müslümanlar kendilerini sömürgeleştiren koşullara bağlanarak bir gelecek yaratmak gibi tuhaf bir yöne sapmışlardır. “Reel-politik” sürekli mevcudun meşruiyetini onayan bir muhafazakarlığa dönüşmüş durumdadır. Müslümanların kendi pratiklerine yönelik geliştirdikleri eleştiri dili, İslam ile bugünün irtibatını sağlamak üzere devreye girmekten daha çok bu irtibatı kesmeye yönelik işlemektedir.

Osmanlı’nın son döneminde yapılan tartışmalar, en azından bu dirençleri oluşturmak üzere ulema/aydınlar arasında gerçek tartışmaların yapıldığını bize göstermektedir. Fakat daha sonraki süreçte aydınlar sürece egemen oldukça, batıcılığı kendi ülkelerine tercüme etmek gibi bir işlevle kendilerini sınırladılar. Böylece Batı’ya yaklaştıkça, ödülleri artan ve statüleri yükselen aydınlar tabakası oluşmaya başladı.

Bu bağlamda üç aydın tabakasından bahsetmek mümkündür. Bunlar aynı zamanda, yaşam tarzı ve gündelik ilişki olarak üç sınıf şeklinde de işlemektedir. İlki, yabancı dili çok iyi bilip yaşam tarzı itibarıyla da batılılaşmış, Batı ile teması iyi olan akademisyenleri de içine alan aydınlar tabakasıdır. Bunlar eskiden bu yana Batı’da varolanı buraya tercüme etmek gibi bir aktarmacılıkla malüldürler; bu toprakların sorunlarından hareket etmezler, Batı’dakini aktararak sorun ithal ederler.

İkincisi, daha önce toplumun her bakımdan periferisinde yer alırken, sonradan yabancı dil öğrenip yurtdışına giderek “aydın”lanmış muhafazakar tabakadır. “Selamun Aleyküm”den “Hello”ya geçişin tezahürlerini gösterirler. “Kendinden emin”lik halleri olmadığı için birinci tabakaya yaklaştıkça statülerinin artacağı beklentisi ile düşünür ve konuşurlar. Üçüncü tabaka ise, en azından bu toprakların temel probleminin farkındadır ve “İslam”ın bu toprakların temeli olduğunu söylemeye devam etmektedir.

Fakat ortada şöyle bir gerçek var; Batılılar her halükarda müslümanları dövmeye devam ediyor. Diğer yandan birinci tabaka diğerlerini döverken ikici tabaka da, aslında aynı kökten çıktığı üçüncüyü dövüyor. İlginç olan; makus talihinden kurtulmak isteyen herkes “Batı”ya doğru hareket ediyor ve geleceğini orada aramaya başlıyor; üstelik de sürekli birbirlerini dövüyorlar.