Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2917.67
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Ekim 2020

Birbirimizi niçin sevmiyoruz?

Bugünlerde, hepinizden kendisi için “şifa duaları beklediğimiz” damadımız-evlâdımız Enes’in rahatsızlığından dolayı “sağlık işleri”ne iyice dalmış durumdayız.

Dostların tavsiyesiyle Merhume Aidin Salih’in bütün eserlerini de “inceleme kıvamında” okuyoruz.

“Tıbb-ı Nebevî” yani “Peygamber Tıbbı” alanındaki bütün yazıları okumaya, videoları izlemeye gayret ediyoruz.

Bir okuyucumuz da, “Serdar Abi, bazı yazılarınızda Tıbb-ı Nebevî Üniversitesi Kurulmalı demiştiniz. Biz Tıbb-ı Nebevî’den uzak kaldıkça birbirimize saldırmaya, birbirimizin ağzını burnunu patlatmaya devam ederiz!” deyince, “Psikopat mı oluyoruz?” muhtevalı bir önceki yazımızdaki eksikliği görüyoruz.

Öncelikle, öylesine “berbat” beslenme daha doğrusu zehirlenme alışkanlıklarımız var ki, ruh ve akıl sağlımızın yerinde olması mümkün değil.

Nice ayet ve hadis, “pisboğazlık” denilenin ne kadar berbat bir “hâl” olduğunu çok sert ve çok net ifadelerle ortaya koyuyor ama…

Biz kontrolü tamamen kaybetmiş durumdayız.

“Çocuklarımızı” cicili bicili ambalajlara sarılmış ürünlerle “zehirliyor”, bağışıklık sistemlerini çökertiyor, “körpecik vücutlarını çöplüğe döndürüyoruz.”

Genetiği değiştirilmiş ürünler, katkı maddeli ürünler her yanımızı sarmış, “kimyasal ilaçlar” pazarda el attığımız hemen her sebze ve meyvede…

Bu durumda, en güzel tedbir, “Az yemek”…

O iğrenç “yemek programları”nın, “paradan başka bir şey düşünmeyen” sektörün ve reklam pastası paylaşanlarının propagandalarından mümkün olduğunca az etkilenmek.

Ne kadar az yersek o kadar iyi.

Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allaha en sevimli olanınız, yemesi en az ve bedenen en hafif olanınız!” buyuruyor, “Pisboğazların Cennet’e giremeyeceği”ne işaret ediyor ama biz, büyümemesi gereken yerleri büyüttükçe büyütüyoruz!..

Vücudumuzdaki bütün organların, bütün sağlıklı hücrelerin katıldığı “muhteşem zikre” saldırıyor, ruhumuzu da fikrimizi de bozuyoruz.

“Bağımlılık yapan” katkı maddeleriyle dolu “paketlenmiş” ürünleri hem de aşırı aşırı tükettikçe, bin türlü fiziki hastalığın ötesinde, “huzursuzluk, depresyon, anksiyete”

Ne sıkıntı varsa yükleniyoruz.

Sonra da…

Her türlü “stres” faktörü karşısında ilk tepki olarak karşımızdakinin kafasını, gözünü patlatmayı düşünüyoruz.

Fiziki şiddet almış başını gidiyor; iftiralar, damgalamalar havada uçuşuyor.

Gücü yeten yetene tablosu oluşuyor toplumda.

Eşe şiddet, çocuğa şiddet, hayvana şiddet, ağaca şiddet…

Bu kadar zehiri bol bol vücutlarına alan…

Bunca yanlışı bir arada ve ısrarla yapan bir toplumun fertlerinin birbirlerini “seveceğini” mi zannediyoruz yoksa!..

“Çöplüğe” döndürdüğümüz kalplerimizde, beyinlerimizde “sevecek” hâl mi bıraktık!..

ŞİDDET KOL GEZERKEN!..

Bir önceki yazımızda, “Toplum Psikolojisi”ndeki bozulmanın çok tehlikeli boyutlara vardığını belirmiş ve herkesi üzerine düşmeyi yapmaya davet etmiştik.

Yazımız büyük ilgi gördü, çok sayıda destek mesajı aldık.

Açık ve gizli” silah edinmelerin arttığı, en azından arabanın bir yerinde sopa, demir veya elektro şok cihazı bulundurma mecburiyetinin hissedildiği” bu son derece “tehlikeli” vasat, en sâkin görünenlerimizin bile başını belâya sokabilir.

Bu öfke ortamı her yeri, her yatağı, her yastığı, “her koltuğu” yakabilir!

Bunlar genel kabul gören değerlendirmeler…

Bize mesajla katkıda bulunan kıymetli okuyucularımızdan bazıları, trafikte karşı karşıya kaldıkları “tehlikelerden” misaller vermiş…

Yaşanmışlıklar şok.

Herkes tehdit altında…

Mesela:

Ailenizle birliktesiniz…

Yol vermekte birkaç saniyelik gecikmenize gıcık olan magandalardan dördü yolunuzu kesiyor ve üzerinize geliyor…

Bu durumda ne yapacaksınız?..

Her tarafı belâ bir iş ve bu belâ memleketin dört bir yanında kol geziyor!..

Cüneyt Arkın misali dördünü de güzelce paket yapabilirseniz iyi.

Paket yaparken dozu fazla kaçırırsanız kötü!.

Öte yandan…

Beklenen olursa…

Ve…

Ağzınızı burnunuzu patlatma olayı “polis”e intikal edecek olursa, sonuç saldırganların serbest bırakılmasından ve adresinizin (resmi işlemlerden dolayı) saldırganların eline geçmesinden ibarettir.

Sosyal medya devreye girecek de, saldırganların tutuklanmasını isteyecek de, saldırganlar şöyle, kamuoyunun dikkati olaydan uzaklaşıncaya kadar “birkaç günlüğüne” alınacak da…

Falan da, filan da…

İşin hukuki boyutu bir yana, Meclis gerçekten bir iş yapacaksa, “Şiddete karşılık gelen cezaları” arttırsın, bir şeyler yapsın işte, yapsın artık!..

“Yeni Yasama Yılı’nda Çok Muhterem vekillerimizden “Sokağın Sesine Kulak Vermelerini” istirham etsem…

Huzuru bozmuş mu olurum acaba?