Birbirimizi güçlendirmek
Cumhuriyetimizin 100 yıllık tarihi daha ilk gününden itibaren hep iktisadi mücadelelerle doludur. Genç Türkiye’nin belki de karşılaştığı en büyük zorluk, daha 6 yıllık bir ülkeyken dünya tarihinin en büyük ekonomi krizi olan Büyük Buhran ve onun acı sonucu olan II.Dünya Savaşı’dır.
Savaş sonrası yıllarda hızlı bir toplarlanma sonucu ancak 1950’lerin ilk
yarısında belli bir refah dönemi ile yine 1960’ların ortasından 1970’lerdeki
Petrol Krizine kadar birkaç yıllık periyotlarda milletimiz iktisadi açıdan
rahat nefes alabilmiş, söz konusu bu devinim 2003 yılına kadar en ağır şekliyle
iktisadi problemleri yaşamaya milletimizi hapsetmiştir.
Osmanlı’nın ekonomiye bakış açısı ve uygulamalarındaki 16.yüzyıl
sonlarında başlayan ve ne yazık ki üç asır devam eden, gelişen dünyanın
gereksinimlerini karşılayamayan hatalı ve eksik aksiyonlar, Cumhuriyet’e başta
sermaye birikimimin oluşmaması gibi çok ciddi problemleri miras
bırakmıştır.
Tüm bunlarla beraber 2003-2013 yılları arasında müthiş bir
iktisadi gelişim ve refah artışı yakalayan Türkiye yine ne yazık ki bölgesel ve
küresel gelişmelerin en fazla etkilenen hattındaki coğrafi konumu ve tarihsel
mirası sebebiyle özellikle 2017 sonrası ekonomideki başarılı yükselişini yavaş
yavaş durağanlığa ve özellikle 2021 sonrası gerilemeye bırakmış durumda.
Trendi tersine çevirmek için ciddi bir uğraş be konsantrasyona sahip
olmakla beraber ekonomi yönetimini gerçekten çok zorlu bir yolculuk bekliyor.
Özellikle İsrail’in tüm dengeleri ve planları bozan lanetlediğimiz katliamları
gerek küresel gerek bölgesel açıdan ekonomiden siyasete her şeyi alt üst etmiş
durumda.
Türkiye ekonomisinin en büyük partnerleri olan Batı dünyası ülkelerinin
ve küreselcilerin devasa firmalarının tavrı ve tarafı da ortadayken artık
bilinen yollarla ulaşmak istediğimiz sonuçlara ulaşmamızın mümkün olmadığı
netleşmiş durumda.
Acilen iktisadi anlamda makas değişikliğine ihtiyacımız var. Ama sadece
ülkemiz olarak değil, tüm bölge devletleri olarak bunu yapmalıyız. Yıllardır
yaptıkları darbeler ve operasyonlarla bölge devletleri arasında özellikle ciddi
bir siyasi ve iktisadi bütünlüğün olmasına izin vermeyen batı yüzünden çok
büyük ekonomik fırsatları kaçırıyor, zihnimizi zorla birbirimize
düşmanlaştırdıkları için önümüzdeki cevheri fark edemiyoruz.
Birkaç gün önce sayın Şimşek’in ifade ettiği üzere Avrupa ülkelerinin
birbirleri ile ticaret hacmi %70’leri, Asya ülkelerinin ki %50’leri aşmışken,
bizim bölgemizdeki ticaret hacmi petrol rakamları da dahil olsa bile %15’i
aşamıyor. Bu tam anlamıyla Batı’nın bizim dünyamızın ayaklarına vurduğu en
gerçekçi pranga. Çünkü ticaret siyaseti, kültür ise birlikteliği, birliktelik
ise yeniden ticareti ve en nihayetinde refahı ve birliğin kıymetini bilmeyi,
yani ortak şuuru besler.
Rahmetli Erbakan’ın D-8 hayalinin gerçek manada hayata
geçirilmesinin gerekliliği artık zirve yapmış durumda. Biz bunu
gerçekleştirmedikçe yani Batı’nın bizi vurmak için kullandığı bizim paramızı
onların elinden almadıkça yıllar boyu bu katliamlar ne yazık ki her zaman
tekrar etme potansiyeline sahip. Tek yolu birlik olmaktan, en başta ekonomik
anlamda birlik olmaktan ve dolayısıyla karşılıklı ticaretten, yani birbirimizi
güçlendirmekten geçiyor…