Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Şubat 2021

Biraz Daha Edebiyat

Bazı kelimelerin bir olgu ya da bir kavram olarak ortaya çıktığı zamanı belirlemek güç olduğu kadar heyecan verici bir uğraştır. Klasik zamanlarda olduğu gibi günümüzde de belli bir ihtiyacı, belli bir olguyu, belli bir kavramı karşılamak için kelimeler türetilir. Türetilen bu kelimeler tıpkı bir canlı gibi doğar, büyür, yaşar ve ölürler. Kimin ömrü az, kimin de uzun sürüyor.

Türetilen-üretilen her kelimenin beraberinde getirdiği bir dünya görüşü vardır. Meseleyi biraz daha somut hale getirebiliriz. Örneğin Cumhuriyet döneminde Türkçeye “üretilmiş-türetilmiş” bazı kelimeler ısrarla sokulmak istendi. “Çok oturgaçlı götürgeç, Sosyal otlangaç, bilgiç, yalvaç” gibi kelimeler daha doğmadan öldüler. Tabiri caiz ise ölü doğdular. Bunların amacı yeni bir kavram ya da nesneye kelime bulmak değildi. Bizi içinde bulunduğumuz düşünce âleminden çekip uzaklaştırmaktı. Hani “compüter” diye bir cihaz çıktı da ona birileri “bilgisayar”, birileri de “bilgisaray” dedi de en sonunda bilgisayarda karar kılınmıştı. Yine “refrigaratür” diye bir cihaz çıkmıştı da ona “buzdolabı” demiştik. Buna şapka çıkartılır.

Şimdi bahsedeceğim kelimenin hikâyesi ise biraz farklı…“Edebiyat” kelimesinden bahsedeceğim. Modernist kafalar, çoktandır “edebiyat” kelimesi yerine “yazın” diye bir kelime kullanmaya çalışıyorlar. Tıpkı “cümle” kelimesi yerine “tümce” kullandıkları gibi.

Şimdi niye “edebiyat”a daha doğrusu edebiyat kelimesine bu kadar mesafe konuluyor? Edebiyat, neden ötekileştiriliyor. Biraz açıklayalım. Edebiyat kelimesi kök itibariyle Arapçada “edeb” kökünden geliyor. Ve Yine Arapça çoğul ek ile kullanıma sokulmuştur. Ama “edebiyat” kelimesinin bugün Arap dünyasında pek karşılığı yok. Araplar, bugün edebiyat yerine “El-Edeb” kelimesine iltifat etmişler. Hâlbuki İslam tarihinde daha doğrusu Arapların yönetimde olduğu mesela Emeviler Döneminde halifeler, “edeb, zerafet, şiir, tarih, dil bilgisi, din bilgisi, belağat, fesahat ilmi için “müeddibler” tayin ediyorlardı. (Daha fazla bilgi için bkz. Berat Açıl, Akl-ı Selimden Zevk-ı Selim’e: “Edebiyat Kelimesinin İlk Kullanımı ve Anlamı, İnsan ve Toplum Dergisi, 5 (10), 2016 )

Orta Asya ve Uzakdoğu Müslümanları edebiyatla birlikte, belağatı ve fesahatı hatta mübalağayı da İranlılar'dan almışlardır. Türkler de özellikle Gazneli ve Selçuklu döneminden itibaren “edebiyat” kelimesini Farslardan almıştı. Bugün “edebiyat” kelimesi Farsça aracılığıyla (ilk önceleri “edebiyyat” idi.) Orta Asya’da Pakistan, Bangladeş, Afganistan, Tacikistan’da da kullanılmaktadır. Yalnız onlarda mı Orta Asya’daki diğer Türki devlet ve kavimlerin hepsinde kullanılmaktadır.

Edebiyat kelimesine bazı edebiyat tarihçileri de farkında olmadan sadme vurmaktadır. Bu edebiyat tarihçilerinin “edebiyat, Tanzimat Döneminde kullanıma sokulmuştur.” İfadeleri doğru değildir. Her şeyimizi Tanzimat Dönemindeki kurmaca kuram ve kurgulara bağlayamayız. Her şeyimizi İbrahim Şinasi’ye bağlamak doğru değildir. Şinasi‘nin akıl hocası, Fransız Şarkiyatçı Ernest Renan ve Lamartine değil midir?

Bu araştırmacılar, sırtını Doğu’ya döndüklerinden dolayı literatür taramasını sadece Tanzimat dönemi ile sınırlı tutmuşlardır. Hâlbuki yanı başımızda İran’da “edebiyat” kelimesi bugünkü anlamda bin yıldan beri kullanılmaktadır.

Modern Türk Edebiyatı dönemine girmeden önce Türk Edebiyatı, sadece edebiyat ismini değil edebiyattaki bütün türleri de Farslardan almıştır. Mesela mesnevi, Arap Edebiyatında adı “müzdevice” iken Fars edebiyatında “mesnevi” olarak geçmiştir. Bu tür Fars edebiyatında çok benimsenmiştir. İlk önemli örneği “Şehname” de görülmektedir. Hemen bunun akabinde Yusuf Has Hacib, Türkçedeki ilk mesnevi olan Kutadgu Bilig’i, Şehname’yi örnek alarak yazmıştır. Gazel türünü, kaside türlerinin de ilk örnekleri Arap Edebiyatında görülmüş Ama Türk Edebiyatına Fars Edebiyatından geçmiştir.

Bu gün edebiyat kelimesinin yerine “yazın” kelimesini getirmek isteyenler, ilk olarak şiiri edebiyattan kovmak ve edebiyatı romanlaştırmak istemektedirler. İkinci olarak edebiyatın İslam dünyasındaki diğer temsilcileri olan Fars ve Arap edebiyatıyla rabıtasını koparıp tamamıyla yönümüzü Batıya doğru döndürmek istiyorlar. Bunu Tanzimat döneminde başardılar. Daha doğrusu başaran Batılı güçlerdi.

Başa dönecek olursak… Edebiyat kelimesinin ıstılah yani terminoloji olarak 19. Asırda kullanıma girdiğini söyleyenler, Batıdaki, “literatüre” kelimesinin tam karşılığı olarak “yazın” kelimesini kullanmak isteyenlerdir. Literatüre kelimesi şiiri sevmiyor, çünkü literatüre kelimesi aslında yazılan her şey anlamına geliyor. Böyle olsa bizim edebiyat değil de kitabiyyat kelimesini almamız lazımdı. Demek ki edebiyat, 19. Asırda değil 11. Asırdan beri terminoloji olarak vardır.