Biraz Daha Edebiyat
Bazı kelimelerin bir olgu ya da bir kavram
olarak ortaya çıktığı zamanı belirlemek güç olduğu kadar heyecan verici bir
uğraştır. Klasik zamanlarda olduğu gibi günümüzde de belli bir ihtiyacı, belli bir
olguyu, belli bir kavramı karşılamak için kelimeler türetilir. Türetilen bu kelimeler
tıpkı bir canlı gibi doğar, büyür, yaşar ve ölürler. Kimin ömrü az, kimin de uzun
sürüyor.
Türetilen-üretilen her kelimenin beraberinde
getirdiği bir dünya görüşü vardır. Meseleyi biraz daha somut hale
getirebiliriz. Örneğin Cumhuriyet döneminde Türkçeye “üretilmiş-türetilmiş”
bazı kelimeler ısrarla sokulmak istendi. “Çok oturgaçlı götürgeç, Sosyal
otlangaç, bilgiç, yalvaç” gibi kelimeler daha doğmadan öldüler. Tabiri caiz ise
ölü doğdular. Bunların amacı yeni bir kavram ya da nesneye kelime bulmak
değildi. Bizi içinde bulunduğumuz düşünce âleminden çekip uzaklaştırmaktı. Hani
“compüter” diye bir cihaz çıktı da ona birileri “bilgisayar”, birileri de
“bilgisaray” dedi de en sonunda bilgisayarda karar kılınmıştı. Yine
“refrigaratür” diye bir cihaz çıkmıştı da ona “buzdolabı” demiştik. Buna şapka
çıkartılır.
Şimdi bahsedeceğim kelimenin hikâyesi ise biraz
farklı…“Edebiyat” kelimesinden bahsedeceğim. Modernist kafalar, çoktandır “edebiyat” kelimesi yerine “yazın” diye
bir kelime kullanmaya çalışıyorlar. Tıpkı “cümle” kelimesi yerine “tümce”
kullandıkları gibi.
Şimdi niye “edebiyat”a daha doğrusu edebiyat
kelimesine bu kadar mesafe konuluyor? Edebiyat, neden ötekileştiriliyor. Biraz
açıklayalım. Edebiyat kelimesi kök itibariyle Arapçada “edeb” kökünden geliyor.
Ve Yine Arapça çoğul ek ile kullanıma sokulmuştur. Ama “edebiyat” kelimesinin
bugün Arap dünyasında pek karşılığı yok. Araplar, bugün edebiyat yerine “El-Edeb”
kelimesine iltifat etmişler. Hâlbuki İslam tarihinde daha doğrusu Arapların
yönetimde olduğu mesela Emeviler Döneminde halifeler, “edeb, zerafet, şiir,
tarih, dil bilgisi, din bilgisi, belağat, fesahat ilmi için “müeddibler” tayin
ediyorlardı. (Daha fazla
bilgi için bkz. Berat Açıl, Akl-ı Selimden Zevk-ı Selim’e: “Edebiyat
Kelimesinin İlk Kullanımı ve Anlamı, İnsan ve Toplum Dergisi, 5 (10), 2016
)
Orta Asya ve Uzakdoğu Müslümanları edebiyatla birlikte,
belağatı ve fesahatı hatta mübalağayı da İranlılar'dan almışlardır. Türkler de
özellikle Gazneli ve Selçuklu döneminden itibaren “edebiyat” kelimesini
Farslardan almıştı. Bugün “edebiyat” kelimesi Farsça aracılığıyla (ilk önceleri “edebiyyat” idi.) Orta Asya’da Pakistan,
Bangladeş, Afganistan, Tacikistan’da da kullanılmaktadır. Yalnız onlarda mı
Orta Asya’daki diğer Türki devlet ve kavimlerin hepsinde kullanılmaktadır.
Edebiyat kelimesine bazı edebiyat tarihçileri
de farkında olmadan sadme vurmaktadır. Bu edebiyat tarihçilerinin “edebiyat,
Tanzimat Döneminde kullanıma sokulmuştur.” İfadeleri doğru değildir. Her
şeyimizi Tanzimat Dönemindeki kurmaca kuram ve kurgulara bağlayamayız. Her
şeyimizi İbrahim Şinasi’ye bağlamak doğru değildir. Şinasi‘nin akıl hocası,
Fransız Şarkiyatçı Ernest Renan ve Lamartine değil midir?
Bu araştırmacılar, sırtını Doğu’ya
döndüklerinden dolayı literatür taramasını sadece Tanzimat dönemi ile sınırlı
tutmuşlardır. Hâlbuki yanı başımızda İran’da “edebiyat” kelimesi bugünkü
anlamda bin yıldan beri kullanılmaktadır.
Modern Türk Edebiyatı dönemine girmeden önce
Türk Edebiyatı, sadece edebiyat ismini değil edebiyattaki bütün türleri de Farslardan
almıştır. Mesela mesnevi, Arap Edebiyatında adı “müzdevice” iken Fars
edebiyatında “mesnevi” olarak geçmiştir. Bu tür Fars edebiyatında çok
benimsenmiştir. İlk önemli örneği “Şehname” de görülmektedir. Hemen bunun
akabinde Yusuf Has Hacib, Türkçedeki ilk mesnevi olan Kutadgu Bilig’i, Şehname’yi
örnek alarak yazmıştır. Gazel türünü, kaside türlerinin de ilk örnekleri Arap
Edebiyatında görülmüş Ama Türk Edebiyatına Fars Edebiyatından geçmiştir.
Bu gün edebiyat kelimesinin yerine “yazın” kelimesini getirmek isteyenler, ilk olarak şiiri edebiyattan kovmak ve edebiyatı romanlaştırmak istemektedirler. İkinci olarak edebiyatın İslam dünyasındaki diğer temsilcileri olan Fars ve Arap edebiyatıyla rabıtasını koparıp tamamıyla yönümüzü Batıya doğru döndürmek istiyorlar. Bunu Tanzimat döneminde başardılar. Daha doğrusu başaran Batılı güçlerdi.
Başa dönecek olursak… Edebiyat kelimesinin ıstılah yani terminoloji olarak 19. Asırda kullanıma girdiğini söyleyenler, Batıdaki, “literatüre” kelimesinin tam karşılığı olarak “yazın” kelimesini kullanmak isteyenlerdir. Literatüre kelimesi şiiri sevmiyor, çünkü literatüre kelimesi aslında yazılan her şey anlamına geliyor. Böyle olsa bizim edebiyat değil de kitabiyyat kelimesini almamız lazımdı. Demek ki edebiyat, 19. Asırda değil 11. Asırdan beri terminoloji olarak vardır.