Bir yurtdışı seyahatin ardından
Geçtiğimiz hafta kısmet oldu ailece bir
yurtdışı programı yaptık. Bu süreçte halkımızı ilgilendiren önemli gözlemlerim
oldu.
Seyahate vize alımı ile başladık, vize
için kişi başı 275 USD para ödeniyor olması önemli bir handikap, bu konuda
Dışişleri Bakanlığı yurdışı vize ücretleri konusunda bir çalışma yapmalıdır. 5
kişilik bir aile 275 x % = 1.375 USD (kuru 19 TL olarak alırsak), 26.125 TL
gibi çok ciddi bir rakam sadece vize için ödeniyor. Sayın Dışişleri Bakanlığı, bu
ücret çok yüksek, vize itibarımızın artırılmasını talep ederiz.
Eskiden yurtdışı seyahat mali açıdan çok
zor değildi, uçak biletleri ve konaklama ile birlikte bir servet tutuyor artık.
Şu “dış
güçlere” biri söylese de, bu konuda biraz esneseler…!
Uçuş için biletleme yapacağınızda THY
ilginç bir uygulama geliştirmiş, aile içinde öğrenci varsa, onun biletini
ayrıca almanız gerekiyor. THY’nin yeni uygulaması… Bu durumda hem internetten
işlem yapmak, hem de uçuşa kabul, bagaj teslimi vs uzuyor. Uçaktaki son
biletleri aileye alırsanız öğrenciye bilet kalmama ihtimali de mevcut. Sayın
THY bu uygulamayı web sitesinden düzeltin lütfen. Ayrıca, yolcu yurtdışındayken
aciliyet de belirterek internetten biletine uzatma talep etmişse, yolcu
döndükten sonra buna cevap verip, “dönmüşsünüz
artık cevap vermeye gerek kalmadı”, yazılması, THY yönetiminin kafasını iki
elinin arasına alıp çok ciddi düşünmesinin zamanının geçtiğini gösteriyor.
Uçuş için havalimanına gittiğimizde
bagaj tesliminde THY personeli Çiğdem hanım çok yardımcı oldu. O kadar ki,
sanırsınız kendi ailesinin fertlerini gönderiyor. Öğrendik ki, Çiğdem hanım her
yolcuya aynı muameleyi yapıyormuş. İnsanlara yardımcı olmak, kolaylaştırmak,
huzurlu bir hizmet sunmak, müşteri memnuniyetini sağlamak ve bunların ötesinde insanın
değerli olduğunu hissettirmek konusunda inanılmaz bir kabiliyet,
maşallah….! Biz de işlemler bitince, “hanımefendi
biz sizin hizmet sunma şeklinizde, Peygamber Efendimizin (ASM); insanların en hayırlısı, insanlara faydalı
olandır, hadisini gördük çok teşekkür ederiz, bizim sizin için
yapabileceğimiz bir şey var mı” diye sorduk, umre yolcusu olduğumuz için “bize de dua eder misiniz” dedi, ancak
gözlerindeki ışıktan “özel bir müşkiliniz varsa onun için dua edelim” deyince,
oğlu Eymen ve kendisinin kanser tedavisinden bahsetti, bütün aile fertleri umre
boyunca Çiğdem hanıma ve oğlu Eymen’e ismen dua ettik. Allahım ülkemizin
insanlarına bu kadar güzel hizmet sunan, hizmet
etmeyi insani bir görev olarak gören, insanlarımızın sayısını çoğlalt, her
derdine derman ol… Dilerim THY de kendi personeline örnek olarak “her
yolcumuza, Çiğdem hanım gibi hizmet sunun” diye telkin eder…
Mikat (ihrama girme) yerleri bağlamında,
batı ve kuzeyden gelenler grubunda olarak ihramlı olarak uçağa bindik. Uçak tam
dolu, çok büyük kısmı yabancı. Hostes hanım bizden “teşekkür ederiz” cümlesini duyunca, Türkçe konuştuğumuzu anladı,
Umre ile ilgili birkaç şey sordu. Meğer uçuş ekibi, Cidde’de bir gece
kalacakmış. Umre yapabilir miyiz, diye düşünmüşler. Umre yapmanın; ihrama girmek,
tavaf etmek ve traş olmak kadar kolay bir ibadet olduğunu, bundan
sorasının bolca dua etmek söyleyince gözleri parladı… İnsanımızda bu
ibadetin
zor olduğu konusunda hatalı bir ön yargı oluşturulmuş, hocalarımız
bu konuda da kolaylıkları daha çok anlatmalı… Okunacak bazı duaları da verdik,
ancak “içinizde hangi arzunun heyecanı barınıyorsa Allah’a onunla yönelin, en
güzel dua odur, Kabe’de dünyanın her yerinden insanlar geldiği için Allah, Âlemlerin Rabbi
sıfatı ile çok küllî şekilde tecelli, eder buradaki dualar makbuldür” dedik, vs derken hostes arkadaşlarımızın bu heyecanında da
gördük ki, insanları dış görünüşleri ile değil kalbindeki güzellikleri ile
değerlendirmek lazımdır ve inanç hepimizin ortak paydasıdır, paylaşmanın ve bu
paydada buluşmanın güzelliğini gördük.
Kabe’de müslümanların buluşması bir
fikir teatisi, durum değerlendirmesi, milletimizin analizinin yapılması fırsatı
vermesi açısından da önemlidir hac ve umre. Gitmişken farklı milletlerden
insanlarla ve Arap dostlarımızla ülkemiz ve İslam dünyası ile ilgili bazı fikir
alışverişleri de yaptık. Görülen o ki, son dönemde Suudi Arabistan’ın Türkiye
karşıtı propagandaları hiçbir işe yaramamış, ülkemizi seven her halükarda
seviyor. Resmi politikalar, Arap halkının kalplerindeki Türk halkına olan
muhabbetini kıramamış, hatta hiç de etkilememiş. Çok şükür yakın
zamanda bu resmi politika da değişti, şimdi herkese Türkiye’ye gidin, yatırım
yapın vs şeklinde telkinler dönemi başlamış. Bu konuda görüştüğümüz kişilerden
duyduklarımız ülkemizin acı gerçeğini ortaya koyuyor. Herkesin söylediği, Türkiye
ile iş yapmak için çok uğraştık, ancak maalesef çoğunlukla mağdur edildik… Kamu
ile iş yapmak istediğimizde rüşvet isteyenler veya bazı kamu görevlilerinin
haberi bile olmadığı halde onlar adına bizimle rüşvet pazarlığı yapan
suiistimal şebekesi oluşmuş, özel sektörle iş yaptığımızda suiistimal ile
karşılaştık, Türkiye’nin güven endeksi çok düşük, dediler… Bu hatalı
algıyı düzeltecek adımları çok acil olarak atmak zorundayız.
Bir de dedikodu dolanıyor: Topkapı
Sarayı’nda bulunan Peygamber Efendimiz (ASM)’a ait “Kutsal Emanetleri” Suudi
Arabistan’a vereceğimiz yönünde bir dedikodu var. Detayına ve nedenine
girmeyeceğim…! İnşallah bu dedikodunun aslı yoktur…
Öte yandan hac ve umre her müslümana
farz da değildir. Umre hiç kimseye farz olmadığı gibi, hac da sadece “zengin müslümana” farzdır. Suudî yetkililerin,
kalacak otele ve yiyecek yemeğe parası yetmeyen fakir ve eğitimsiz ülkelerin insanlarına
çok fazla hac ve umre kotası vermesi ve
fakat, zengin ve eğitimli ülkelere kotayı az vermesi kutsal topraklarda İslam dünyasının temsilinde dengeli dağılımı
bozuyor. Nitelikli müslümanların buluşması, bir araya gelmesi, istişaresi, fikir
teatisinde bulunması amaçları tamamen ortadan kalkıyor. Fakir ve
eğitimsizleri oraya doldurarak kendi halkına mesaj veriyor: “Bakın
düğer ülkelerdeki müslümanların çoğunluğu aç, sefil, perişan, eğitimsiz, Ey
Suud vatandaşları halinize şükredin. Biz sizi refah içinde yaşatıyoruz...”. İslam
ülkeleri Suud yönetiminin hac ve umreyi kendi iç siyasetine alet etmesine son
verecek girişimlerde bulunmalı, hac ve umre ziyaretçilerinin sadece eğitimli
ve malî gücü yüksek kişiler ile sınırlanmasını sağlamalı, sokaklarda yatan,
yiyecek ekmek bulamayan kişileri ülkeye almamalıdır.Avrupa, Amerika,Balkanlar,
Endonezya, Malezya, Türkiye, Türk Cumhuriyetleri gibi hac ve umre kriterlerini
taşıyan, kaliteyi yükselten ülkelere daha çok kota vermelidir.
Son olarak, bir yanlış bilgiyi de
düzeltmek lazım: Umreye gitmek için bir seyahat şirketinin düzenlediği tura
katılmak şart değil, herkes kendisi vize alarak uçak ve otel rezervasyonunu
yapıp gidebilir, biz bunu yaptık.