Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2431.07
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 May 2020

Bir ‘yeniden üretim’ mekânı olarak okul

Koronovirüs salgını nedeniyle yaşanan küresel kriz ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi bir teyakkuz hali yarattı. Bu kriz hali içerisinde tedbirler, önlemler peşisıra geldi. Toplum olarak içinden geçtiğimiz zor günlerde bir seferberlik hali de yaşandı. Bu seferberliğe meslek liselerinin de katıldıklarını medyadan takip ettik. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı kendi web sitesinden meslek liselerinin bu seferberlikteki payını kamuoyu ile paylaştı. Bakan Yardımcısı Mahmut Özer, Türkiye’de koronavirüs vakasının görüldüğü ilk hafta içerisinde yaptığı açıklamada, 44 mesleki ve teknik Anadolu lisesinde tüm illerdeki okulların temizlik ve dezenfeksiyonuyla ilgili ihtiyaç duyulan tüm malzemelerini üretilebildiğini ve okullara ulaştırıldığını ifade etti.

Bu haberler medyada meslek liselerinin önemi ve bu üretim sürecindeki hasılada üretilen toplam maske sayısı, dezenfektan miktarı ile meslek liselerinin başarısı olarak takdim edildi. Öncelikle gençlerimizin çabası ve duyarlılığı açısından değerlendirirsek ortada olumlu bir tablo var kuşkusuz. Neticede bir dayanışma ruhunu müşahhas hale getiriyor bu çaba ve gayretler. Anak benim endişem meslek liselerine yaplan bu övgünün sabit bir ekran görüntüsü haline getirilerek eğitim sistemi içinde en sancılı okul türü olan meslek liselerinin sorunlarının konuşulması ve o sorunlara çözüm bulma arayışının ötelenmesidir. Bu nedenle, “maske üreten meslek liseli”, “dezenfektan üreten meslek liseli” haberlerine belli bir mesafe almadan yaklaşmak hiç de meslek liselilerin hayrına olmayacaktır.

Meslek liseleri, eğitim sisteminin en temel sorunları ve daha fazlası ile boğuşmak zorunda olan gençlerin çoğunlukla eğitim gördükleri bir okul türü. Kültürel ve ekonomik sermayeleri bakımından dezavantajlı ailelerin çocuklarının sınıfsal bir sıçrama yapacakları bir mahal olmaktan çok kendi sınıfsal habituslarına gömülecekleri mekânlar olarak sistem içerisinde konumlandırılan meslek liseleri alt gelir grubunda yer alan ailelerin çocuklarına “İşçisin sen işçi kal!” diyerek kültürel ve ekonomik yeniden üretimin bir aracı kılınıyorlar. Aslında bu durum tüm bir eğitim sistemini kapsayan bir durum. Ne var ki meslek liseleri düzeyinde çok daha sert bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Meseleye eğitimdeki eşitsizlikler penceresinden bakıldığında övgü gibi görünen sözlerin bile nasıl bir simgesel şiddet içerdiği trajik biçimde görülebilir.

Tedrisi süreç, bu öğrenciler ve aileler için “strateji” geliştiremeyecekleri bir “oyun”da, yarışmacı olduklarını ve yarışı kaybettiklerini onlara söylüyor. Gerekçe hazır; akademik başarısızlık. Oysaki eğitim alanında icra edilen oyun ve oyunun oynandığı saha ancak belli bir kültürel ve ekonomik sermayeye sahip olanların aşabileceği engeller ile dekore edilmiş durumda.

Meslek liselilerin kendi bölümlerinin gerektirdiği işi üretme konusunda bir sıkıntıları zaten yoktu. Misal, Yiyecek İçececek Hizmetleri Bölümü öğrencisi aşçılık yapabiliyor, Ağaç İşleri Bölümü öğrencisi mobilya imalatına katılabiliyor, Metal Bölümü öğrencisi metal işlerinde üretime dahil olabiliyor. Fakat sorun bu çocukların kendi alanlarında dahi akademik düzeyde ilerlemelerine bakılınca berraklaşıyor. Meslek liselilerin üniversiteli olma sayıları, diğer okul türleri ile mukayese kabul etmez bir biçimde aşağıda kalıyor. Öyle ki söz konusu üniversite bölümü, meslek liseli bir öğrencinin lisede öğrenim gördüğü bölüm ile ilgili olsa bile o bölüme meslek liseli bir öğrencinin erişimi yok denecek kadar az. Bu o kadar gerçek bir tablo ki herkesin elinin altında bu veriler var. YÖK atlas uygulamasında herhangi bir üniversitenin herhangi bir bölümüne okul türlerine göre kaç öğrencinin girdiğine bakılarak bu verilere ulaşılabilir. Bu bir sır değil. Bakıldığı takdirde bahse konu ettiğimiz tablo ile karşılacılacaktır. Dolayısıyla meslek liselerinin akademik başarısından söz edemiyoruz. Bu söz edememezlik hem öğrencilerin kendi okulları ile ilgili algılarını hem de kamuoyu nezdinde bu okullar ile ilgili olumsuz algıyı güçlendiriyor. Tam da bu algının kendisi meslek liseleri söz konusu olduğunda diğer bir sorun başlığı olarak ortaya konabilir.

Bugün orta öğretime geçiş sürecinde meslek lisesini tercih etmek diye bir durumdan bahsedemiyoruz maalesef. Meslek liseleri ile ilgili araştırmalarda da bu durum açıkça doğrulanıyor. Dezavantajlı ailelerin, çocuklarınının eğitim sürecini orta sınıf ve üstü aileler gibi yapılandıramamış olması öğrencilerin eğitim sisteminin “başarı” çıtasının altında kalmalarına yol açıyor. Toplumsal zemine bağlı bu sorun tedrisi süreç içerisinde “akademik başarısızlık” etiketiyle doğallaştırılıyor. Sonuç olarak bu öğrenciler için meslek lisesi bir mecburi istikamet haline geliyor.

Yukarıda zikrettiğim kavramların Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu’yu akla getirmesi kaçınılmaz. Zira habitus, alan, oyun ve strateji Bourdieu sosyolojisinin alet çantasında yer alan kavramlar. Bourdieu’nun yaklaşımını teorik bir çerçevede tutmayıp saha çalışmasına girişmesi ve bu çalışmayı “Varisler” adıyla kitaplaştırması alana ilişkin silinmez bir iz bırakmıştır.

Karantina günlerinde gerçekleştirdiğimiz YouTube söyleşimizlerde konu ile ilgili saha araştırmları yapan Dr.Taner Atmaca ile de bu konuyu konuştuk. Atmaca, İstanbul’un Sultangazi ve Beşiktaş ilçelerinde yapmış olduğu saha çalışmasında yukarıda ifade ettiğimiz tespitlerin pratik bulgularına ulaşmış bir isim. Eğitim Sosyolojisi bağlamında alana ilişkin değerli bir katkı sunuyor Taner Hoca. İlgilenenler için söyleşinin linkini buraya iliştiriyorum: (https://www.youtube.com/watch?v=CTqHM9WBSzg)