Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2432.43
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Bir yanlış bilgilendirme mi var?

Divan edebiyatı şairlerinden yaşadığı dönemle barışık, yöneticilerin uygulamalarından ve insanların davranışlarından memnun olan, zamandan şikâyet etmeyen şair yok gibidir. 17. yüzyılın önde gelen şairlerinden Bosnalı Mezakî de bir beytinde felekten şu şekilde şikâyet eder:

Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra

Döner vefk-i murâd üzre felek ammâ neden sonra

“Felek bin boş kadehten sonra murada uygun bir şekilde döner bir dolu kadeh de sunar ama neden sonra”

Cumhuriyet’in kurucu kadrosu tarafından duruşu, siyasi kimliği, dini inanç ve yaşam biçimi itibarıyla pek makul görülmedikleri için iktidar nimetlerinden mahrum bırakılanlar, tek parti dönemini, 1960 ve 1982 askeri darbeleri ile 28 Şubat sürecini yaşadıktan sonra, siyasi anlamda bin boş kadehin ardından feleğin kendilerine de nihayet dolu bir kadeh sunduğuna şahitlik ettiler.

Yakın siyasi tarihimize baktığımızda, özellikle dindar kesimin değer yargılarının aşağılanmadığı; düşünme, inanma ve yaşam biçimlerine müdahale edilmediği; eğitim vb. haklardan mahrum bırakılmadığı dönemler sınırlıdır. Cumhuriyet’in ilanından yakın zamanlara kadar her on yılda bir darbelere maruz kalan iktidarlardan sonra halkın iradesiyle kurulup on yıldan fazla süren tek iktidar, AK Parti iktidarı olmuştur.

Bu dönemde, dini, siyasi ve sosyal açıdan kendini daha güvende hissedenler, ülkenin her bakımdan gelişmesine, uluslararası camiada itibar kazanmasına şahitlik edenler, eski karanlık, sıkıntılı ve yokluk dönemleri tekrar yaşamamak için mevcut iktidarı gözü gibi korumaya gayret etmektedirler. Ancak bu durum, bir iktidarın uzun soluklu olması ve devletin ayakta durması için tek başına yeterli olmaz.

İbni Haldun, devlet toplum ilişkisini irdelediği Mukaddime adlı eserinde, devlet ve uygarlıkların da “ebed müddet” olmadığını; insanlar gibi onların da bir ömre sahip olduğunu; doğma, büyüme ve çökme dönemlerini bir zorunluluk olarak yaşayacağını söyledikten sonra en fazla 120 yıllık bir ömür biçtiği devletlerin çökmeye başlamasının göstergeleri olarak da toplumsal dayanışmanın zayıflamaya, yöneticilerin halka zulüm etmeye ve ekonomik yapının bozulmaya başlamasını gösterir.

15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra toplumsal dayanışmamızın ne kadar güçlü olduğu görüldü. İktidarın yıkılması adına devletin yıkılmasına göz yumanların dışında yöneticilerin halka zulmettiğini iddia edenler pek yok. Son bir iki aydır art arda yapılan dış müdahalelere rağmen ekonomik yapının nasıl bir tepki gösterdiği de ortadadır.

Bunlar beni ümitsizliğe düşürmüyor. Ancak bu kadar zaman sonra sahip olduğumuz bu iktidar döneminde yaşadığımız bunca fırtınaların ardından birikinti sularda boğulacağımızdan korkmuyor da değilim.

Bir yanlış bilgilendirme mi var, bilemiyorum. Son dönemlerde bulunduğumuz ortamlarda yönetimden şikâyet edenlerin arttığına şahit oluyoruz. Mesela, geçen gün İstanbul’da, sabah namazından sonra dostlarla otururken, Sayın Cumhurbaşkanımızın da yakından tanıdığı ve sevdiğini tahmin ettiğim bir yazar, kimi zaman gazetedeki yazısında bazı şeyler yazmak istediğini, ancak yanlış anlaşılacak kokusuyla yazamadığını söylediğinde üzüldüm ve ona, yöneticilerimize yardımcı olmak adına, mutlaka bunları yazacak bir dil bulmamız gerektiğini; bunları yazmanın vicdani, insani ve İslami bir sorumluluk olduğunu söyledim.

Bugün de bir nikâh töreninde bir araya geldiğimiz ve AK Parti milletvekillerinden bir dostumun da bulunduğu bir ortamda akademisyen arkadaşlarımızdan biri, “Son dönemlerde yapılan bazı uygulamaları izah etmekten zorlanıyoruz” dediğinde aynı şekilde üzüldüm. Kendisine hangi tür uygulamalardan şikâyetçi olduğunu sorduğumda da, bazı kişilerin layık olmadıkları halde bulunmaz Hint kumaşı gibi değer gördüklerinden, üst makamlara atananlardan bazılarının liyakatlarından değil referansları sebebiyle bu makamlara getirildiğinden söz etti.

Bu ve buna benzer şikâyetlerin bir kısmı kasıtlı ya da bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak aynı duygu ve düşünce dünyasına sahip olan insanlardan gelen eleştirileri dikkate almak durumundayız.

Yüz yıl aradan sonra ülkeyi tekrar ayağa kaldıran bu iktidarın kaybı sadece Türkiye’nin kaybı değil, umudunu buraya bağlayan bütün bir ümmetin ve dünyadaki bütün mazlumların da kaybı olur. İçinde iyilik barındıran hiçbir yürek bunu kaldırmaz.