Bir “Uyumsuz Adam”: Merhum Hasan Celal Güzel
Bundan 23 yıl önce, gazetecilik hayatımın 10’uncu senesinde, İstanbul’dan ayrılıp Ankara’ya yerleştim.
İstanbul ile Ankara arasındaki fark, mavi ile gri arasındaki fark gibidir; biri ne kadar cıvıl cıvıl ise diğeri o kadar solgun, iddiasız, aşağı yukarı renksiz.
“Riyânın” ağır yükü altında ezilen bu gri şehrin siyaset dünyasındaki üç renkli ismine özellikle ilgi duyuyordum:
Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Başkan ve Rahmetli Hasan Celal Güzel Ağabey.
O günlerde…
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’ndan “bir numara çıkmayacağını” öne süren “sözde dostlar” genellikle “Parti binasının kirasını ödemekte bile zorlanan” bir “Genel Başkan” olduğu acı gerçeğini öne çıkartarak, “Beni ileriye taşıyacak siyaset adamlarına yanaşmamı” tavsiye ederlerdi.
“Balı tut parmağını yala!”
Bunun için de yapmadık “yalakalık” bırakma!..
Bakınız; Koronavirüs’ün yayılmamasını engellemenin yollarından biri de, elleri ağza, burna, göze dokundurmamakmış!..
“Bal tutup parmak yalamak!” da tavsiye edilmiyor şimdilerde, Hikmet-i İlâhi!..
Rahmetli Muhsin Başkan’la defalarca, belki de yüzlerce kere sohbet edebilmiş olmak, yüz milyon maaş ikramiyeden yüz milyon kat kıymetli benim için.
Şükürler olsun ki, Rahmetli Muhsin Başkan’ın kıymetini, sağlığında da bilebilen vatan evlâtları arasında yer alabildim.
Nasip oldu çok şükür.
Ve Merhum Hasan Celal Güzel.
Dün, vefat edişinin “ikinci yıl” dönümüydü.
Bu vesileyle, Miraç dualarımızda başköşelerden birine yerleşti.
Allah kabul etsin.
Rahmetli Hasan Celal Güzel’in 28 Şubat darbecilerine karşı verdiği amansız mücadeleye “yoğun medya desteği” sağlayan birkaç isim arasındaydım.
Bir ortamda Merhum’a, benim de bulunduğum ortamda “Serdar Bey 28 Şubat sürecinde size en fazla destek veren gazetecilerden biriydi!” dendiğinde, “Hayır, en çok destek veren gazeteciydi!” demesi benim için yüz milyon maaş ikramiyeden yüz milyon kat kıymetlidir…
Kirasını ödemekte
bile zorlanıyordu
Rahmetli Hasan Celal Güzel’le sık görüştüğüm için de “sözde dostlar” tarafından eleştirilirdim; onun da tıpkı Muhsin Başkan gibi “kirasını ödemekte zorlanan” bir “Siyaset Adamı” olduğunu söyler ve bunu da bir “eksiklik” olarak gösterirlerdi.
Bir de…
“Hasan Celal Güzel uyumsuz adamdır!” derlerdi.
Gittiği yerlere “uyum” sağlayamazmış, her “yanlış” gördüğüne açıktan karşı çıkarmış, “Ortada kuyu var yandan geç” taktiğini uygulamayı hiç “beceremez”miş, gerçekleri muhatabının yüzüne “pat” diye söylermiş, “sivri adam”mış…
Neler dediler, neler!..
Bense…
ANAP’taki mücadelesini bir miktar yakından, daha sonraki mücadelesini ise çok çok yakından izleyen bir vatan evlâdı olarak, Rahmetli Hasan Celal Güzel’i hep takdir ettim.
Yıllar boyunca ondan haberler vermenin, ona “kalemimle” ve “kelâmımla” destek sunmanın gayreti içinde oldum.
Son yıllarında, son aylarında, memleket düşmanlarına karşı verdiği “Kültürel Savaş”ın altından kalkılamaz masraflarından ve gittikçe sıkıştıran hastalıklarından dolayı büyük zorluklar çekiyordu.
Seri yazılar kaleme alarak, böyle bir kıymetin kıymetinin bilenmemesine adeta isyan ettim.
Ermeni lobileriyle amansız mücadele
Türkiye’yi “Soykırımcı Devlet” olarak mahkûm etmek isteyen içerideki ve dışarıdaki “Ermenici Lobilere” karşı en büyük mücadeleyi veren de Merhum Hasan Celal Güzel Ağabey’di.
Bir avuç vefakâr ve cefakâr dostu ile birlikte taşıdığı Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi’nde, gerçekleri belge belge ortaya koyan milyonlarca broşür üretti, bunları dünyanın dört bir yanına gönderdi.
Birçok etkinlik düzenledi, o sürekli olarak diyalize girmeye mecbur eden çok hasta haliyle.
Sırtındaki borç yükü gittikçe artıyordu ve borçlarının hiçbiri de “keyfi” için değildi, varını yoğunu memleket için harcamıştı ve son yıllarında iyice “içeri” girmişti!..
O süreçte yazılar kaleme alarak “destek” çağrısında bulundum.
“Medyamız” kolayca tahmin edebileceğiniz sebeplerden dolayı destek vermedi bu çağrılarıma!..
Rahmetli Güzel ile hastalığı hızlı kilo ve güç kaybına sebep oluncaya, bacakları artık kendisini taşıyamaz hale gelinceye kadar görüştük.
Son dönemlerinde ise “vedalaşma” sadedinde iki buluşmamız oldu.
Ben kendisine “beyaz yalan” mahiyetindeki ifadelerle “çok iyi gördüğümü” söylediğimde…
“Bırak Allah Aşkına Serdar, görüyorsun işte halimi, gidiyorum!” demişti.
Evet, gidiyordu.
Bunu görüyordum.
Bir “UYUMSUZ ADAM” daha gidiyordu.
“Dokuz köy” bu dünyada kalacaktı, “Onuncu Köy” ise İnşAllah mükâfat diyarıydı.
Menfaat çarklarında “ufalanan” ruhsuz ve de “kâzip” şöhretlerden biri olarak gitmektense…
Kendisini tanıyan bütün “İNSAN”ların hayır dualarını almış, arkasında hoş bir “sâdâ” bırakmış…
Menfaat şebekeleri tarafından, “Uyumsuz Adam” olarak tavsif edilmiş…
Ve…
Verimli Yazı Hayatı’nı bir “Ahlâk Âbidesi” olan “Meğer Ben Ne Enayiymişim!” başlıklı yazısıyla taçlandırmış bu büyük “Dâvâ Adamı”nı rahmetle ve şükranla anıyorum.
Ve hepinize…
Hepinize, “Uyumsuz Adam” olarak nitelendirilmesinin sebeplerini ortaya koyduğu “Meğer ben ne enayiymişim!” (*) adlı o “Muhteşem Yazıyı” tefekkür ederek okumanızı naçizane tavsiye ediyorum.
Koronavirüs salgınından dolayı “evlerde” kalmamızın isabetle tavsiye edildiği bu günleri, “sakin okumalar” için değerlendirmek “GÜZEL” olmaz mı?..
Yazıyı okuyun, neler neler bulacaksınız!
(*) 14 Mayıs 2013 Tarihli Sabah Gazetesi