BİR TÜRKİSTAN ANATOMİSİ: ADI SOYKIRIM
Alem-i İslam’ın yalnızlığa mahkum olmuş en büyük topluluğu kuşkusuz Doğu Türkistan’dır. Çin’in yanı başında hayatta kalmaya çalışan bu coğrafyadaki insanlar uğradıkları zulümlere, maruz kaldıkları sistematik asimilasyon ve soykırım politikalarına karşın en az hal-i pür melallerinden haberdar olduğumuz Müslüman topluluğunu oluşturuyorlar. O nedenle zaaflarımızın en yoğun olduğu bu alana dönük yapılan her çalışma kıymetli her çalışma paha biçilmez. Doğu Türkistan’da yaşanan soykırımı ekranlara taşıyarak kamuoyunun dikkatini bu alana çekmek amacıyla hazırlanan ve yönetmenliğini Tülay Gökçimen'in üstlendiği, "Adı Soykırım" belgeselinin ilk gösterimi İstanbul’da Atlas Sineması'nda geçtiğimiz Salı günü yapıldı.
Merkezinde Aktivist Meryem Sultan’ın, Cezaevinde ve toplama kamplarında işkencelere uğramış Aygül Kadir’in ve Türkistan Tv Türkçe Yayın Koordinatörü Muhammed Ali Atayurt’un yer aldığı belgesel önemli şahitlikler barındırıyor. Tüm enformasyon kanalları Çin devleti tarafından kapatılmış olan Doğu Türkistan’da 1990 Barin Katliamını, 2014 Yarkent ve İlişbu Katliamını ve en son 2009 yılında yaşanan Urumçi Katliamlarını gören Doğu Türkistanlıların artık susmak istemiyor.
Güneş doğmadan kahvaltı yapmanın, mutfağında birden fazla bıçak bulundurmanın, pasaport sahibi olmanın, camiye gitmenin, namaz kılmanın, başörtüsü takmanın, sakal bırakmanın, alkol ve sigara kullanmamanın, oruç tutmanın, okullarda yahut devlet dairesinde ana dilde konuşmanın kamplarda sigaya çekilmek, mobinge uğramak için yeterli olduğunu Murat Yılmaz tarafından hazırlanan “Doğu Türkistan Toplama Kampları: Adım Adım Soykırım” adlı raporundan biliyoruz. Adı Soykırım belgeselindeki Uygurlar da yaşanan süreci teyit edecek şahitliklerde bulunuyorlar.
Doğu Türkistan’daki Müslümanları, 2017 yılından itibaren sistematik bir şekilde toplama kamplarına alınmalarıyla başlayan süreç milat olmuş. En basit bahanelerle toplama kamplarına alınıyorlar ya da evlerinde onları denetlemek için bulunan Çinli görevlilerle birlikte yaşamak zorunda kalabiliyorlar. Evinizde bir devlet görevlisiyle yaşamanın baskısını, tedirginliğini ve utancını bu belgesel sayesinde yakıcı bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Anne babası toplama kampına alınan çocuklar ailelerinden bihaber devlet elinde yaşamak zorunda kalıyorlar. Çin okullarında Çin kültürüyle yetiştirilen sabilerin depresyona girdikleri haberleri geliyor.
Çin, tüm baskın gücüyle bir karabasan gibi Doğu Türkistan’ın üzerine abanmış durumda. Bölgede yaşanan zulümlerle ilgili hiçbir veri içinde bulunduğumuz enformasyon çağına rağmen ülke dışına çıkamıyor. İnsanlar, aileleriyle ve bizatihi kendi hayatlarıyla tehdit ediliyor. İşgal altındaki İslam topraklarından sayısız ver, fotoğraf, video akışı varken Doğu Türkistan, tam bir bilinmezlik içinde. Çin yönetimi yaşananları reddediyor ama bölgeye kimsenin girişine izin de vermiyor. Ara sıra Batı basınından isimleri çağırıp kurmaca haber yapılıyor o kadar. Doğu Türkistan şehirlerini gezme imkânına yeryüzünde kimse sahip değil. Bu bile ülkemizdeki Çin seviciler için bir veri olarak tek başına yeter. 1946 yılından beri süren ve toplamda 30 milyon Müslümanın etkilendiği bu zulüm, Çin’in ekonomik, askeri, siyasi, coğrafi ve demografik gücü nedeniyle ne yazık ki görmezden geliniyor. Türkiye gibi antiemperyalist duruşu olan bir ülke bile ABD, Rusya, işgalci İsrail ve Batı bloku ülkelerle sık sık karşı karşıya gelmesine rağmen, siyasi olarak Çin’le karşı karşıya gelmek istemiyor.
Pakistan’da yapılan İslam İşbirliği toplantısına onur konuğu (!) olarak katılan, sayısız Müslümanın kanına girmiş işgalci Çin’in Dış İşleri Bakanı Wang Yi: “İslam’ın bilgeliğine ihtiyaç var. Biz İslam ülkeleriyle birlikte çalışmaya hazırız.” deyip aile fotoğrafının tam ortasında yer alması utanç olarak bize yeter de artar bile. Adı Soykırım belgeseli tüm bunları kısa bir zaman içinde hatırlatıyor bize.
Omuzlarımızdan tutup silkeliyor. Yarayı, akan kanı, acıdan duvarın dibine çömelmiş çaresizleri işaret ediyor. Kardeşlerimizi hatırlatan her şey gibi bu çaba da çok kıymetli. Belgesel nihayete ererken nefis bir müzik size eşlik ediyor: A. Kılıç ve H. Yenilmez’e ait “Dönüşüm Yok”u dinliyor ve Yusuf Tuna’nın şu mısralarını terennüm ediyoruz içimizden: “Bir sabah vaktinde ağarırken tan/Âzâd olsun artık Doğu Türkistan”.
Künye
ADI SOYKIRIM
“Soykırım yok diyenlere…”
Yönetmen: Tülay Gökçimen
Yönetmen Yardımcıları: Rabia Aydoğdu, Betül Tekocak
Kurgu: Betül Doğan
Görüntü Yönetmeni: Yavuz Yıldız
İllüstrasyon: Aişe Deniz Türker