Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2994.35
BIST 100
9352.63
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Mart 2022

Bir taşla kaç kuş?

2. Dünya Savaşı akabinde, ABD petrol, dolar ve silaha dayalı bir denge kurdu. Bunu da Sovyetler Birliği ve NATO’nun, KARŞITLIĞI marifetiyle inşa ettiği malumunuz. Sovyetler dağılıp Komünizm çöktükten sonra, Rusya’nın dünyaya ekonomik entegrasyonu sağlandı gerçi. Batı’lı birçok şirket de, birbiri ardına Rusya’da yatırım yapmaya başladılar ilerleyen zamanda. Buna mukabil Rusya’da; üretim ve tüketim alanlarında kapitalistleşirken, Batı’yı var eden SİSTEMİN GEREKLERİNİ yerine getirmekten geri kalmadı. Tıpkı Çin’in yaptığı gibi…

Fakat gelinen aşamada ABD’nin kurduğu sistem (NATO), doktriner olarak bir boşluğa düşmesinin yanında, Avrupa üzerindeki nüfuzunu kaybetme riskini de beraberinde getirdi. Çünkü ortada artık Sovyetler diye bir şey kalmamış, yerine koydukları UYDURUK TEHDİTLER de, Avrupa’ya hükmedecek bahaneyi bir türlü üretememişti. Hal böyle olunca Çin küresel sermayeye kucak açarak, teknolojik, ekonomik ve askeri alanda hızla büyümesini sürdürdü. Diğer tarafta AB ise genişlerken, ekonomik açıdan Rusya’ya, daha çok ta Çin’e yakınlaştı. Bu durum AB içerisinde NATO’ya duyulan güvensizliği tetikliyor, yeni savunma konsepti hüviyetindeki PESCO seslerinin de yükselmesine zemin hazırlıyordu. Yani Amerika için, bir şeyler yapmanın zamanı çoktan gelmişti.

İşte bu noktada eski dengelerin, YENİ HASSASİYETLER üzerinden yükselmesini planladılar. Zira ABD ve onun gibi düşünen Batılı ülkelerin; Rusya’nın oligark açılımından, muhalifleri baskı altına almasından, istihbarat operasyonlarından ve tehlikeli silahlanmasından rahatsızlık duyduğunu açıklaması, tamamen bunu işaret ediyordu. O yüzden de ağırlığı siyasal temelli özgürlükler meselesine vererek, denklemi Rusya ve Putin’e dönük YENİ BİR SOĞUK SAVAŞ ilan etmekte şekillendirdiler. Nitekim bu plan, NATO’nun D. Avrupa ve Baltıklara genişlemesi için, gerekli BAHANEYİ üretmesi önündeki engelleri olabildiğince açacaktı. Hem de ABD'nin 1990'da Almanya'nın birleşmesi sırasında, Sovyet liderliğine “NATO'nun bir milim doğuya doğru genişletilmeyeceğine” dair söz vermesine rağmen…

Nihayetinde de Zelenskiy’e adeta yürek yediren ABD ve avenesinin, Rusya’yı kışkırtıp Ukrayna’ya müdahale etmesini sağladığı günlere geldik. Belki Putin’in gururu ve özgüveni, belki de yaklaşan NATO tehditleri, Rusya’nın bu TUFAYA DÜŞMESİNE kapı aralamıştı. Lakin günün sonunda Amerika’nın, insanlığın gözü önünde Rusya ve Putin’i İKİ PARALIK etmeyi başardığı tartışılmaz konumda.

Rusya ya yönelik ambargolar, havada uçuşuyordu artık. Bunların arasında cadı avını andıran yaptırımlardan ziyade, ABD’nin açıkladığı Petrol ve Gaz yasakları en dikkat çekenleri oldu. Öyle ki Avrupa’nın buna uyması demek, DONMAYI kabul etmesi manası taşıyordu ki, içeriden bazı itirazların yükselmesi hiç gecikmedi. Fakat Pandemi sebebiyle zaten uçan enerji fiyatlarının, bu vesileyle tavan yapması da engellenemedi. Bu ise petrol ve gaz zengini Rusya’nın, diğer yandan ZARARINI KARŞILAMASI gibi absürt bir durumu da doğurmuştu elbette. Ancak söz konusu işgalin, Avrupa'nın unutmaya çabaladığı KÂBUSU, hatırlamasına yol açtığı şüphe kaldırmaz. Böylece NATO'nun görece canlanmasını tanzim ettiği, artan petrol, gaz ve emtia fiyatlarıyla da ABD’nin, İKİ BÜYÜK RAKİBİ olan AVRUPA ile ÇİN'i zarara uğrattığı aşikâr. Tabi meselenin, stratejik ve askeri boyutu da (silah satışı…) cabası.

Özetle ABD'nin Rusya üzerinden attığı bir TAŞLA, kaç kuş vurduğunu bu anlamda değerlendirmekte yarar olduğu kanaatindeyim. Zira ABD’nin petrolü, gazı, bunların ulaşım yollarını ve Kuşak Yol Projesinin ticari güzergâhını KONTROL ETMESİNİN, en çok da Avrupa ve Çin’i örselediği kesinlikle inkâr edilemez. “Planları tutar mı” derseniz, bunu şimdilik bilemeyiz. Ama durmayacakları da ortada… Yoksa savaşın biraz daha SÜRMESİNİ İSTEMELERİ, başka nasıl açıklanabilir ki?