Bir Tarafımız Eksik!
Yaşam yolculuğunda bir tarafımız daima eksiktir. Öyle olmadığını çoğu zaman fark etmesek bile... Fark etsek de ne yazar. Yetersiziz. Onun farkında dahi olmak çoğu zaman acıdır.
Yaşamın basamaklarından aşağı doğru inerken ürkek, biraz da deli cesaretiyle ama sonu gelmez hayallerle etrafımıza bakar dururuz. Ellerimizle tutunmak isteriz bir yerlere. Her tarafımız eksik olduğu halde bu eksikliğimizi hissetmeden. Ve her tarafımızda dört dönen birinin hep öyle kalamayacağını bilmeden. Sığınırız göğsüne, zaman geçtikçe de eteklerine.
Ellerimizle beraber olgunlaşır bedenimiz. Kapılırız hülyaların sahili olmayan derinliklerine. Beğenmemeye başlarız etrafımızı yavaş yavaş tamamlandığımızı hissederek.
Aslında taklitle tamamlanmaya başlarız yaşam yolculuğunda. Bir süre sonra yetmez eksik taraflarımızı gidermek için bu taklitler. Allah ne vermişse kullanırız bizde olanları taklitten kurtulmak için.
Hayatın zirvesinden zeminine doğru inerken rüzgarlı bayırlarda ve uğultulu tepelerde artık zihnimiz yüreğimize söz geçiremez olur. Hoyrat ve haşarıyız çoğu zaman. Aşkımız da, tutkumuz da, öfkemiz de, korkumuz da, her duygumuz da biraz rotasını şaşırır. O göğsüne ve eteğine sarıldığımıza dahi isyan etmeyi erdem sayarız. Çünkü tamamlandığımızı hissederek eksik olmadığımızı zannederiz.
Hiç yorulmayacak gibi koşarız yaşamın tepesinden aşağıya doğru... Hayatı tamamlanmış bir oyun kendimizi de takımı tamamlayan oyuncu gibi hissederiz. Bir müddet sonra fark ederiz anacağımızdan uzaklaşıp başkalarına yakınlaştığımızı. Yine eksiktir bir tarafımız, biz farkında değiliz.
Ah canım anacağımız! Zirveden zemine devam eden yolculuğumuzda hep yanımızdadır. Vaessefa çok az insan bunun farkındadır.
Yolculuk müddetince aşağı indikçe hızımız artar gibi olur, lakin gücümüz azalır. Kalbimiz almayı kabul eder yanına aklımızı. Bir iş, bir eş, bir de diğerleri girer hayatımıza. Mesafe aldıkça yükümüz fazlalaşır sırtımızda. Dengemizi kaybeder gibi oluruz. Ve dahi yerleşmek isterler her yanımız olmak isteyenler onun yanına. Hatta o kadar çok yerleşirler ki çoğu zaman gölgede kalır anacağımız. Bahtiyar onlardır ki unutmaz ve gölgede bırakmazlar analarını.
Ve beklenen olur! Yaşamın zirvesinden aşağıya doğru devam eden yolculuğun tam neşesini çıkaracak elde ettiklerimizin zevkine varacakken yeniden fark ederiz bir tarafımızın eksik olduğunu.
Dönülmez yaşamın ufkunda ilerlerken her geçen anın geç kaldığımız anlamına geldiğini fark etmek istesek de ettirmeyiverirler. Adem, yani adam olduğumuzu ve her tarafımızın tamamlandığını hissederiz elde ettiklerimizle. Bir müddet de böyle duygularla yürürüz yaşamın zirvesinden zeminine doğru.
Sonunda hayallerin nihayeti görünmeyen derinliklerinden hakikatin sakin sahillerine varırız hayattan yaş aldıkça. Aklımız başımıza gelir. Kalbimiz onun eksikliğini en üst düzeyde hisseder. Bedenimiz, olgunlaşmış zihnimiz, belli bir kemale ermiş duygularımız da sakinlikteki selamet ve sıhhatiyle en anlamlı düzeye çıkmış olur. Ancak her tarafımızın bir tarafı olan onun varlığının gerçekliğine geçişteki biganeliğimiz hiç olmadığı kadar dayanılmaz can yakıcı bir hal alır. O gölge de hayatımızdan kaybolup gidince bu defa her tarafımızın eksikliğini hissederiz. Bu eksikliğimizi çok farklı şekillerde terennüm eder dururuz.
Bir tarafının eksikliğini yaşam boyunca bilenler vardır. Bunun hatırını en güzel tutan kadirşinaslardan biri şairlerdir. Ömür boyu kalemini kirletmeden bir tarafının eksikliğini en anlamlı bir şekilde kelimelere dökenlerden birinin Sezai Karakoç olduğu rahatlıkla söylenebilir.
YOKTUR GÖLGESİ TÜRKİYE’DE
Sabahları gün doğmadan uyanır
Dilini yutacak olur içi kanlanır
Gün boyu çalışır aydınlanır
Kederini anlarsanız size ne mutlu
Acır fakir çalışan kadınlara
Titrer bir gönül kıracak diye hanım dizi
İncedir billurdandır yoktur gölgesi Türkiye’de
Bir meçhul Meryem, mermerden değil ama kutlu
Gözlerine baksanız erirsiniz kar gibi
Elinizi sallasanız rüzgarından sallanır
Bir geyik olur sizi arar melul ve bakır
Görür gibi uyur konuşur gibi susar güler ağlar gibi