Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Ağustos 2018

Bir sonraki bayramı beklemeden...

Hepinizin geçmiş bayramını kutluyorum. Bir bayram daha gelip gitti. Kimimizin sevinçleri, kimimizin hüzünleri arasından...

Bazılarımız fark etmedi bile bayramı. Savaş mağduru, ülkelerini terk etmek zorunda kalanları ayrı tutuyorum bundan. Bayramı tatil ve eğlence sayanlara da bir diyeceğim yok. Bu sınıfın ne doğru dürüst Ramazan'ı var ne de bayramı...

Önceden bayrama hazırlık yapanların geçmiş bayramları aratmayan bir bayramı geçirdiklerini söylesem, ne yazık ki öyle olmamıştır biliyorum.

Çünkü ne geçmişteki bayramlar bugünkü bayramlar gibi, ne de bugünkü günler geçmişteki gibi içten, içli ve çoşkulu...

Filistin, Suriye, Yemen, Irak, Afganistan, Libya ve diğerlerinin göz yaşı sel olurken...

Bayramımız bayram gibi olmamıştır. Diğer acıları, işgalleri saymaya mecalim yok. Kalbim kaldıramayacak biliyorum ama bunu göze alarak bayramdan söz etmek niyetindeyim.

Bir hüzün yaşıyoruz bugün...

Bizim coğrafyamız acının, dramın, savaşların, hüznün pençesinden kurtulmuyor bir türlü.

Bayramı vesile bilerek çıkmak istiyorum bizi kuşatan kahpeliğin, ihanetlerin, acıların, hüznün anaforundan...

Üstat Cahit Zarifoğlu dizelerinde kendimi toparlamak istiyorum.

"İyi bayramlar meleklerin şehri Gazze.
İyi bayramlar utancımız, açlığımız Afrika.
İyi bayramlar Ömer Muhtar'ın soylu çocukları.
İyi bayramlar acının, ölümün başkenti Hama.
İyi bayramlar Recep onbaşı, Salih uzman, er Mehmet.
İyi bayramlar kırılganlıklar, üzüntüler
İyi bayramlar ey Hüzünu2026"

Bugün belli yaşın üstünde olanlar bayramlardan, sokaktan, dağdan taştan, topraktan, köyden, kasabadan ve şehirlerden güzel hatıralar biriktirerek büyüdüler. Sadece kendi toprağımızı mı düşündük, hayır...Bizden olsun yada olmasın kalplerimiz insanlığın kalbiyle aynı anda çarptı. Bütün dünya bizimdir, "Ancak Müslümanlar kardeştir." İnancı sağlam ve diri tutuyor bizleri. Bu yüzden hangi dinden olursa olsun her mazlum derdi bizim derdimiz diye sahip çıkıyoruz. Onların sevinçlerini sevinçlerimiz biliyoruz.

Bu bilinç her şeyden önce kalple, duygularımızla alakalı. İnançla, imanla ilgili. Bugünün insanın kalbi yok. Duygusuz, ilgisiz... Bugünün insanı merhametini kaybetmiş ve bencil. Sadece kendini düşünüyor. Yine de bıkmadan, usanmadan devam ettirmek istiyorum kutlu geleneğimizi...

"Büyüklerin ellerinden
Küçüklerin gözlerinden
Suriye'nin toprağından
Bosna'nın bayrağından
Ebu Zer in yalnızlığından
Bilal-i Habeşi'nin ilk ezanından
Tarık bin Ziyad'ın kılıcından
Filistinli Cafer'in haykırışından
Gazze'nin gözyaşından öpüyoruzu2026"

Bu satırları bize emanet bırakan zarif insan Cahit Zarifoğlu'nu hatırlayarak ellerinden öpüyorum.

Bir başka çıkmazımız da şu; bugünün çocukları apartmanlardan yani hayatın uzağında sokağa inmeden, toprağa dokunamadan, üstü başı kirlenmeden büyüyor. Topraktan evleri, misketleri, çelik çomakları olmadı. Çaputtan bebekleri, ot doldurulan futbol topları olmadı. Suç geçmişi bu günlere taşıyamayanlarda diye düşünüyorum.

Ne biz onlara kendimizi anlatabildik ne de çocuklarımız bizi anlayabiliyorlar!

Temel ve Dursun bir gün turistik bir yerde dolaşırken iki turistle karşılaşır. Turistlerden biri Temel'e İngilizce birşeyler sorar ve Temel hiç bir şey anlamamıştır.

Fransızca ve Almanca sorular gelir ardından.

Temel bu sefer de birşey anlamamıştır. Dursun'a dönerek:

- Ula uşak sen cevap ver diye çıkışır.

Dursun:

- Ula Temel:

Adam üç lisan bileyi ama bir türlü bizi anlamayi da, der.

Bugünkü bunalımların, cinnet geçirmelerin sebebi birbirimizin anlamıyor oluşumuzdan...

Eşimizle, dostumuzla, çocuklarımızla Hz. Mevlana'nın ifade ettiği gibi, "Aynı dili kullanıyoruz ama aynı duyguları" paylaşamıyoruz. Kimse birbirinin halinden anlamıyor.

Bugün geçmiş günlerden, bayramlardan anlatmak sağıra yüksek sesle bir şeyler anlatmak gibi bir şey.

O zamanlarda bayram, ev ev, sokak sokak, şehir şehir hazırlık ve hazırlanmak demekti.

Bir affediş, bir tebessüm ve huzur günleriydi o günler. Barış ve vuslat günleri...

Bugünün insanı ne yazık ki o günleri tatmadığı gibi bir çıkmazı da yaşıyor. Neyin çıkmazını...

Çağın pırıltısından, karmaşa ve kargaşasından kendi ruhuna zaman ayıramıyor bugünün insanı. Çıkmazlarından geri dönmeye cesaret edemiyor bir türlü, zevk alır, kabullenir olmuş. Katiline aşık olmak gibi bir şey bu. İçine girdikçe batıyor, battıkça kurtarmak isteyenleri de ellerinden tutup çekiyor bataklığa doğru!

Birde şu problem var. Bugünün insanı bayramı teknolojik kutluyor. Her şey gittikçe mekanikleşiyor. Hayatımıza giren teknoloji duygusuzlaştırıyor. Her şeyi esir alıp kölesi yapıyor.

Gittikçe duygusuzlaşıyoruz!

İçtenlikten, fıtrattan uzak bir hayat çekilmez oluyor. Samimiyetten yoksun bir hayat bulanımlı bir hayattır. Bulanım çağı, kendi ilişkilerimizin bulanımından sirayet etmedi mi, etti. Bunun için gittikçe derinleşen bir bunalımı yaşıyoruz.

Bunaltıyoruz!

Sanki cinnet geçiriyoruz!

Bireysel cinnet ardından toplumsal cinneti tetikliyor.

Kapı kapı dolaşıp büyüklerin elini öpmeyi, küçüklerin gözlerinden öpmeyi ne çok özledik değil mi?

Cep telefonu, mail ve WhatsApp üzerinden bayramlaşmanın hiç bir anlam taşıdığını düşünmüyorum. Halbuki yarenleşmeye ne çok ihtiyacımız var. O kadar ayrı kaldık ki, hasret gidermenin mutluluğunu neden yaşamayalım.

Ah o estetik değerlerimizi diri diri kendi ellerimizle gömdük toprağa ama önce ruhumuzu gömdük teknolojik bataklığa!

Burada sözü Abdürrahim Karakoç'a bırakalım:

"Nur yağan geceler, gündüzler nerde?

Neşe paylaştığım öksüzler nerde?

Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?

Huzura erdiğimiz bayramlar hani?"

Hadi iç çekmeyi bırakalım. Henüz kendimize dönme vakti varken ruhumuza dönelim. Kalkıp gidelim, önce en yakınımızdan en yakınlarımızdan başlayalım. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpelim. Gidemediklerimizi ise arayıp hayır dualarını alalım gelecek bayramlarda.

E hadi bir sonraki bayramı da beklemeden bismillah diyelim.

"Dost yollar, dost evler, dost yüzler" görmeye çıkalım cümbür cemaat, çoluk çocuklarımızla...

Kudüs'ümüzü unutmayalım ne olur.

Bize ne şundan bundan, bize ne Kudüs'ten diyenler çıkabilir aramızdan. Aldırmayın, onlara her gün bayram.

Onları kendi haline bırakın...