Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Temmuz 2019

Bir siyasal varoluş bilinci: Ümmet.(1)

Bu köşenin müdavimleri, Alman siyasal bilimcisi Carl Schmitt’ den ilhamla “siyasal”ın hem “devlet”i ve hem de “siyaset”i öncelediğinden bahsettiğimi hatırlayacaklardır.

Yine “siyasal” lafzından kastın, elitler arasında geçen günlük siyaset tartışmaları olmayıp, bir toplumun varoluş tarzı olduğunu ifade etmeye çalıştığımı da hatırlayacaklardır.

Aristoteles insanı siyasal hayvan olarak tanımlar. Antik Yunan’da hayat sözcüğünü karşılayan iki terim vardır: Zoe ve bios.

Zoe kelimesi bütün canlı olan varlıkları kapsar. İnsanlar, hayvanlar ve tanrılar da dâhil olmak üzere ortak özelliği yalın yaşam olan varlıklar. Lakin bios kelimesi sadece canlı olmayı, yaşıyor olmayı ifade etmez. Daha geniş bir anlam zenginliğine haizdir. Gerek birey halinde, gerekse toplum olarak hayatı idame ettirirken, yaşama biçimine, hayat tarzına işaret eder. Aristoteles, insanı, siyasal varlık olarak tanımlarken, muradını haliyle, yalın yaşama işaret eden zoe kelimesi ile değil, hayat tarzına işaret edilen bios kelimesi ile dile getirir.

Bu nedenle Aykut Çelebi, Schmitt ’in siyasal kavramını bir nomos kurma çabası olarak niteler. Nomos, Türkçedeki ‘namus’ karşılığı. Yunanca da nomoi’ den geliyor. Üç temel anlamı var: Temellük etmek, dağıtmak, yazılı olan veya olmayan kurallarla beraber düşündüğümüz bir yaşam tarzı.

Kısaca toplumsal varoluş hali.

Schmitt ‘in zihinsel dünyasında Avrupa nomosu Roma İmparatorluğu, Hıristiyanlık ve Latince ile çerçevelenmiştir.

Ümmet kavramı bu zaviyeden değerlendirilmelidir. Ümmet evvela bir aidiyet bilincidir. Bu öyle bir bilinçtir ki biyolojik, coğrafi ve fiziki alanın çeperleri ile kayıtlanmaz. Kişi bu bilinci iradi olarak edinir. Evvelinde, kendisinin muhatap alındığını bilir. Muhatap alan Allah’tır ve onu şahitliğe çağırır: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve resulü olduğuna imana çağırır.

Kişi bu muhataplığını, daha doğrusu çağrıyı reddeder yahut kabul eder; ciddiye alır veya almaz. Tavrı hangi tür bios/nomos/siyasal varlık olmak istediğini de ortaya koyar. Aidiyetini ya “sınıf” üzerinden yahut “ulus” üzerinden tanımlar. Bir parça daha ufku geniş olanlar kendisini bir medeniyete nispetle izah eder. Meselâ günümüzde Batıcı olmak gibi.

Lakin kişi muhataplığının önemine müdrik oluyor, yani şahitlik hususunda teklifi yerine getiriyor, imanını dil ile söyleyip kalp ile tasdik ediyorsa artık o bir peygamberin ümmetidir. Aynı zamanda Hz. Âdem’den beri gelen İslam milletinin de bir halkasıdır. Zira bütün peygamberlerin getirdikleri din “İslam” olan dindir. Hz. Muhammed’in ümmeti de tarih boyunca gelen İslam Milletinin bir halkası, daha doğrusu son halkasıdır.

Bu keyfiyet varlığın hiyerarşik düzeni ile mütenasip olan bir yapılanmayı oluşturacaktır. İnsan kendisinin ölçü olmadığını ölçü koymayacağını(hümanizm) anlayacak ve “kul” olduğunu idrak edecektir.

Allah’a kul olmak demek yaratılmış olduğunun şuurunu taşımak demektir. “Yaratılmış olmak” bilinci bir yaşam tarzı seçimidir. Zira Allah ile arasındaki ontolojik ilişkinin yaratılmış olmak olduğuna müdrik bir kişi varoluşunu bu minval üzerine bina eder. Bu onun nomosu, biosu, hayat tarzı ve dünya görüşüdür. Dolayısıyla siyasal bir tercihin adıdır da aynı zamanda kul olmak.

Allah’a kul, gayrısına karşı hür!

Abdülkadir Hamîd Kur’an ve Siyaset, Siyasi Düşüncenin Mekkî Ayetlerdeki Temelleri” isimli kitabında, Mekkî ayetlerin, İslami siyasal toplumun kuruluşunda “ümmehât” yani ana kaynaklar olduğuna değinir. Dikkat edilecek olursa Mekke döneminde ayetler inerken Müslümanlar henüz devlet sahibi olmuş değillerdir. Keza yine henüz hukuk ile ilgili ayetler de inmemiştir çünkü onlar Medine döneminde yani devlet kurulduktan sonra inzal olacaktır.

Tevhid, yaratılmış olmak, yeniden dirilmek, hesap vermek, yani kul olduğunun bilincinde olmak ve adalet gibi mevhumlar dolayımı ile kazanılan dünya görüşü Müslümanlar topluluğuna siyasal bir nitelik kazandırmıştır. Bu nitelik gerek devleti ve gerekse hukuku öncelemektedir.

Ümmet varlık kazanmak kadar kendisini canlı tutmak ve tekrar tekrar üretmekle mükelleftir.