Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Eylül 2020

Bir şey anlamadık

Diyarbakır Bismil'den Çoban Ali kardeşle telefonda konuştuk… İman hizmetlerinden ve hakikatleri anlattığı birinin külliyatı almasına sebep oluşundan ve ertesi günü O kişinin gelip: “Okudum ama bir şey anlamadım” diyişinden heyecanlı bir şekilde bahsetti... Oturup, eskiden beri çok duyduğumuz bu mevzuuyla alakalı yazmayı düşündüm… Cennette bile bütün heybeti ile var olacak, anlamaya çalışmak ve hayret bu fani dünyada bir seferde hiç doyar mı?

Biz neyi anlamışız ki? Mesela rüzgâr önünde savrulan yaprağı, büyük bir sanat eseri olan yağmuru ve batışı muhteşem, doğuşu muhteşem güneşi ve ufukta bıraktığı kızıllıkla anlattığı hakikatleri ve her şey de tecelli eden Esma'ül Hüsnayı mı anladık? Evet, neyi anladık? Her gün yediğimiz zeytini, içinde binlerce ağacın programını taşıyan incir çekirdeğini mi anladık? Uzunlu kısalı olan ama tutarken aynı hizaya gelen parmaklardaki hikmetli yaradılışı mı anladık? Otomatik cam sileceği gibi yaratılan göz kapaklarını mı anladık? Evet, kaslara ve sinirlerlere biçilmiş bir rol var ve hakikattir; ama yürümeyi, çiğnemeyi, oturabilmeyi, konuşabilmeyi, düşünebilmeyi en önemlisi hayallerle en uzak mesafeleri nasıl turladığımızı, sahi biz neyi anlamışsız ki? Havada savrulup, gitmeyen sesleri görüntüleri mi anladık? Kısacık bir rüyayla ciltler dolusu hayatımı, ya da Manavdaki sebzenin, meyvenin aslında daha sonra nasılda deste deste kelimeler, görmeler kas ve iskelet olduğunu mu anladık?

Diyorlar ki: Risale-i Nurları okuyoruz ama anlamıyoruz… Zaten anlamış olsaydık ve bizde öyle bir anlayış olsaydı; O muhteşem reçeteleri elimizden, yüreğimizden ve ruhumuzdan hiç bırakmazdık... Anlamış olsaydık; fitne kasırgalarına karşı kapımızı bacamızı sağlamlaştırıp, tedbirleri elden bırakmazdık!

Düşen yapraklar hayatı anlayan yapraklardır; vazifesi bitmiş ve rüzgârla savrulmuştur. Yeşil yaprak, halen anlamaya sımsıkı tutunan yapraktır. Kuruyan yaprağı koparıp atan rüzgâr, yeşil yaprağı yerinden sökemez! Dikkat edin! Savrulup gidenler; “Ben anladım” diyenlerdir... Enâniyet-i ilmiye sahipleri dalda duramazlar! İhlâs ve uhuvvet sahibi olamazlar ve ayrı yol ve ayrılık açma meraklısıdırlar… Dalda duranlar ise; kendine ve bildiğine güvenmeyenlerdir, ölçülere düsturlara hassasiyet gösterenlerdir, cemaat kıymeti bilenlerdir… Allah bizleri Risale-i Nur ağacında, anlamadım diyen, dala sımsıkı yapışıp, anlamaya çalışan yeşil yaprak etsin... Uhuvvet ve ihlâs sahibi etsin…

Asıl anlayış: Benim daha çok anlamam lazım, gayret lazım, sadakat lazım diyerek, kitabın sayfaları arasında satırları emerek hayat bulmaya çalışmaktır. İlimde, anladım sanılan şeyin arkasından yüzlerce hakikatler ortaya çıkar... Ateş yakar, nefes almamak öldürür gibi hayatımıza ait bazı hakikatler en baştan anlaşılması gerekir onun dışında iman-i ve ilmi meseleler ciddi ciddi emek ve gayret gerektirir. Lokma bile ağza alındığında anladım diyip hemen yutulmuyor, çünkü boğar! Önce çiğneniyor... İman hakikatleri de aynen onun gibi şuurla, tefekkürle uzun uzun çiğnenmesi lazım… Çiğnemek ise; anlamadım diyerek tekrar tekrar okumaktır…

Eğer bizler, hakikatleri anlamış olsaydık; hayatımızdan hakiki ihlâs, nefes alış verişlerimizde muhteşem bir tefekkür olurdu. Anlamış olsaydık; Müslümanların dağınıklığı olmaz; bir vücudun zerreleri gibi aralarında şuurlu alış verişler ve samimi muhabbetler oluşurdu. Eğer anlamış olsaydık, yeis sırtımızda yük olmaz; her anımız ümit dolu ve sıkıntıyla karşılaştığımızda ise yüreğimiz: Allah’ın bir hikmeti var demesiyle kasılır, vücudumuzun her bir yerine umut pompalar ve de şuur tüm duygularımıza: “Haydi! Hakiki vazife başına” çağrısı yapardı… Anlamak; hakikatin kapısını çalarak: Her an imanda, sadakatte ve ihlâsta tekâmül etmeye hazırım, iştahlıyım diyerek manevi sofranın başından ayrılmamaktır... Anlamak; eksiklerimiz hiç bitmeyecek diyip, anlayışın elini hiç bırakmamaktır. Anlamak; nezafet ve kibarlığı elden bırakmadan, hizmet düsturlarına sımsıkı sarılmaktır… Anlamak, elektrikle bağın kesilmemesine gayrettir. O zaman bilgi akımı devam eder... Anladım demek, biranda fişten çekilip, karanlıkta kalmaktır... Elektrik gitti mi Harddisk de ki bilgi hiç bir işe yaramıyor. Kur’an ve hakikatleri okumaya anlamaya gayret, elektrik akımının devam etmesidir. O akımdan uzak kalınca, koca kâinatı içine alan beyin ne işe yarar ki? Anlamaya, okumaya çalışmak, cüzi irademizi ilmimizi Allahın külli irade ve ilmine teslim etmektir. Ben anladım demek elektriği kesip, karanlıkta kalmaktır! Anladım demek ölmektir; anlamaya çalışmak ruhtur ve bizi hep diri tutacaktır...

Bediüzzaman’ın akıl ve fikrini zerreler ve yıldızlar arası seyahatlere taşıyan; her an anlamaya ve iman etmeye çalışmasıdır ve Hz. Peygamberimizin “Ya Rab! Hayretimi arttır” demesini kendine rehber edinmesidir. O gayreti ve samimiyeti ise soğuk hücreleri ve zalimane sürgün yerlerini cennete çevirmiştir. Bediüzzaman gibi tüm İslam mütefekkirleri, dâhileri hayatlarının sonuna kadar anlamaya gayret etmelerinin yanında bizim anladım dememiz çok utanılacak bir ayıptır.

Başta Kur’an’ı ve O’nun Hak kelâmullâh olduğunu ispat eden Nur Reçetelerini düzenli okuyarak, düzenli anlamaya çalışarak, hayretimizi ve iştahımızı elastik tutacağız, anlayışımıza idman yaptıracağız… İdmanı bırakan biri, bırak bir üst kiloyu kaldırmasını, önceki kiloları bile kaldıramaz. Anladım demek; idmanı bıraktırır ve en çürük bir mesele bizi tutar ve kaldırıp atar. Rüzgârın yaprağı savurması bile yanında hafif kalır.

Sonuç: Kendi cüzi ilmimizden, anlayışımızdan, Allah’ın külli iradesine, ilmine sığındığımız ve bilmediğimizi kabul ettiğimiz an ve emek verdiğimizde hakikatler bize kucağını açacaktır, sadakat sırtını dönüp gitmeyecektir. Sebat ve istikrarın devamı için anlamaya çalışmak lazım, yoksa savruluruz!…