Bir sen, bir ben, bir de bizimki!..
Yazılarımızdan birini Merhum Müslüm Gürses’ten “Paramparça” alıntısıyla bitirmiştik, bugün de başlangıcımız böyle olsun:
“Paramparça!”
*
Küçük veya büyük, çok etkili veya az etkili, kopuşlar iyi değildir.
Yukarılardaki kopuşlar görünür, tabandaki ise hissedilir.
Ve elbette…
“Birlik ve beraberlik daim olsun” diye dualar edilir.
*
Hayli vakittir, en az 7-8 senedir, “zemindeki” sıkıntıya vurgu yapıyorum.
Zemin kaydım mı, bina da kayar.
*
“Hasbî”lik ve “hesabî”lik çok mühimdir, “demokrasi” hasbîliğe çok da “kıymet” verilen bir model değildir.
Demokrasinin bir “araç”tan, “yönetim aracı”ndan ibaret olduğu bilincinden uzaklaşıldıkça zemindeki kayma hızlanır.
Meselenin temelinde “siyasal” değil, “kültürel iktidar” vardır.
Okuyanın, yazanın, çizenin, konuşanın, üretenin ne durumda?
Kaç sanatçı çıkarttın, bunların ülke içindeki ve daha çok da ülke dışındaki etkinlikleri ne kadardır?
Hangi sivil toplum örgütlerinde “güç” sendedir; “elit” meslek gruplarına hitap eden “meslek örgütlerinde” ne kadarsın?
“Tam sanatçı”, “tam ilim adamı”, “tam bilim adamı”, “tam gazeteci”, vs., diyebileceklerinin sayısı ne kadardır…
Kimler ikbali güçlerden birine “yakın” hatta “bağımlı” durmaktan almaktadır, kimler “liyakat”e yaslanmaktadır?
Bir yerlere “çok yakın” hatta “bağımlı” durumda bulunan bir “mesleki duruş”un sahibi, güç dengeleri değiştiğinde ne yapacaktır?
Yeni dengeler içinde bir başka yer mi arayacaktır?
Mesleğini icra etmenin gerektirdiği temel donanıma sahip olan ve kendisini her gün biraz daha geliştirmeye çalışan için, “Nasılsa altın bilezik kolumda” durumu vardır.
Bu yoksa ilişkilere yaslanmak mecburiyetinde kalırsın, ilişkilere ve aşırı bağlılık gösterilerine, “Haklısınız efendim, tam da sizin buyurduğunuz gibi” diyerek ve ilişki ağlarına tutunmaya çalışarak yol almaya çalışırsınız.
Kimi memleketlerde böyle bir sıkıntı vardır, ilişkiler çoğu vakit liyakat üzerinden değil de, “ahbap- çavuş” muhabbeti üzerinden gitmektedir.
Kimi vakitler bazı illerin, bazı bölgelerin ağırlığı öne çıkar, “hemşehrilik” bağlarından istifade edilir…
Kimi vakit “cemaat” bağlarından vesaire…
“Gözümü kaparım, çıkarıma bakarım” yaklaşımı genel geçer hale gelir, gayretli insanlar, “Çok çalışmak, liyakat sahibi olmak geçer akçe değilmiş!” hissiyatına kapılır.
Ağırlık “ilişki ağlarında” iyi yer kapma çabasına verilir.
Bu becerilemediğinde farklı arayışlar söz konusu olur.
Her insan bir şeyler üretir elbet…
Kimi gerçekten “faydalı” olanları üretir; kimi de “lâf” üretir, “dedikodu” üretir, “habire alkış” veya “her şeye karşı çıkış” üretir.
Sadece bu dünyaya ayarlı işleri “faydasız” işler olarak değerlendiremeyiz, bunlar düpedüz “zararlı” işlerdir.
“Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur!” Hak Dostu’nun deyişiyle, en büyük dertler de Allah korusun, öldükten sonra gelir.
*
Bizdeki “kültürel iktidar” bilinci, “hasbî”liğe yaslanmalıdır.
Ancak, demokrasi ziyadesiyle “hesabî” bir modeldir.
“Yönetim araçlarından biri” olarak değerlendirilebilir ama zemininde “kültürel iktidar bilinci” olmaksızın “oy hesabı” ile bir yere kadar gidilebilir.
Mesele, “oyun düştüğünde” de iktidarda kalabilmektedir, kültürel iktidar her durumda yönetir.
Çok okumayan, farklı dünya görüşlerini okumayan, dünyaya farklı pencerelerden bakmaktan çekinen, “Ne söylesem doğru olur!” diye değil de “Ne söylesem yanlış olur!” diyen ve çareyi “maskelerle dolaşmakta” bulan…
Nihayetinde de “suskunluk sarmalı”na giren insanın bunalıma düşmesi kaçınılmazdır.
Her insanın içinde bir cevher vardır, “endişe” büyüdükçe cevher küçülür.
İnsanoğlu “hasbî”likten uzaklaştıkça mutluluğu “maddî” olanda arar.
“Mazruf”a bakmaz, zarftaki “süse” bakar.
Gündemde bu kadar konu varken, bunları yazıyoruz ya…
“Kaç kişi”nin umurunda olacak, gençliğe “emsal” Aleyna Tilki…
Söyle söyle dur…
Dinleyen bir sen, bir ben…
Bir de bizimki!..