Bir şehrin kültür fotoğrafı
Bir şehrin kültür fotoğrafıdır o şehirdeki sanat üstatları, sanatseverler…
‘’Bir
ülke, bir şehir, bir mahalle, hatta bir apartman onlarca doktor, mühendis,
öğretmen hâkim, hemşire çıkarabilir.
Öğretmen
olarak en büyük çabam bunlardan kaç tanesi şiir öykü yazabilir, resim
yapabilir, sesiyle huzur katar ruhlara idi... Duvara asılacak bir tablo
hazırlayan kaç öğrencim olur bu mesleklerden...
Hamura
şekil veren boyalarla rengarenk dünyalara akan çevresine renk veren kaç
öğrenci! kaç öğrenci! dedim hep.
Sesim
testler arasında sıkıştı /sıkıldı çoğu zaman ama! ben bu şekilde öğretmen
olmayı sevmedim.
Şiirle
topluma ses veren, bunalmış bedenlere sesiyle güç veren, sanatın evrensel
diliyle çağlara hükmeden gençler...
Arayışım
bu oldu hep, sen beni anla çocuk ‘’
Yüreğimdeki
bir yangınla başladım bugün ki yazıma. Yıllarca bunun izini sürdüm. Hangi
çocukta hangi sanatın izi var diyerek gönlümün keşfet sayfasında dolandım,
durdum ince ince baktım gönüllere.
Derdimiz
bu olmalı değil miydi? Bir doktorun sazıyla, gitarıyla seslendirdiği türküsünün
olması hastaneye bambaşka bir nefes değil midir?
Yazar
öğretmenin okuluna kattığı değerler saymakla bitmez. Öğrencilerin, okuma
yazmanın ehemmiyetine ilk elden ulaşacakları bir gönle vakıf olmaları ne büyük
lütuftur.
Her
şehrin yazar öğretmenleri var o şehir denince akla gelen. Çabucak aklıma
gelenleri sayayım mesela yaşayanlardan. İstanbul deyince Hüseyin Akın,
Süheyla Karaca Hanönü, İshak Aslan, Ercan Ata, Özgür Tüfek. Tokat deyince Mustafa
Uçurum, Ali Bal, Samsun deyince Ahmet Sezgin, Kayseri deyince Ali Özkanlı,
Konya deyince Duran çetin, Ayşe, Gülşen Ünüvar kardeşler. Eskişehir deyince Mustafa
Özçelik, Batman deyince Behçet Gülenay, Adıyaman deyince bir Hamza Çelenk
geliyorsa akla, kutsal görev öğretmenliği, bir cevherle süsleyen insanların
topluma kattığı güzelliğin göstergesidir bu.
Tüm
mesleklerde de, sanatın verdiği parlaklık, ruha kattığı ışıltı topluma ışık
ışık yansıyacaktır.
Çorum’da
bir Halit Yıldırım vardır o şehrin kültür çehresine yön veren. Van’da Cihat - Ayşe
Albayrak kardeşlerim. Öğretmen yüzlerin hemhal olduğu yürekler yüzlerce evladın
ellerinden geçiyor olması bu sorumluluğu artırmaktadır elbet.
Bir hat
yazısında dünyayı küçülten bir mimarın, çizimlerindeki estetiğe inceliğe şahit
olmak ölçülemez bir güzelliktir.
Şantiyeden
çıkıp yorgunluğunu bir şövale başında atan bir mühendis tertemiz bir gökyüzü
çizerken, sağlam ve yaşanılır binaların planını çok daha farklı yapmaz mı?
İş yerine
şairlerden şiirler asan bir avukat, bir iş adamı şiir gibi sevmez mi toplumunu?
Sergiler açan, kalem, kâğıt, renklerle arası iyi olan çocuklarla, gençlerle
hayallerimiz zirvelere çıkmaz mı?
Renklerin
sırrına vakıf olan çocuklar doğa gibi davranır işindeki herkese. Bilir her
yüreğin başka başka frekanslarda olduğunu. Her rengin bir zenginlik olduğunu
bilir.
Resim
yapmalıdır çocuklar, içlerinden ressamlar çıkmalıdır hangi meslek sahibi
olurlarsa olsunlar.
Kendi istidatları
doğrultusunda elleri sanatla yoğrulmuş çocuklar kendi işlerini yaparken
özlerindeki cevherler konuşmalıdır. Burnumuza kadar doluluk içeren dünyada bir
nefes, bir iç boşaltma olduğunu da, göz ardı etmemek lazım sanat çeşitlerinin.
Bu mutlu
emekler insanın üretim motivasyonunda kutlu bir yolculuk olmasıyla beraber
dingin gönüllü insanların varlığını çoğaltır. Toplumu agresif, öfkeli insanları
sakin kılabilecek mühim bir vasıtadır. .
Bedenler
kılıftı şüphesiz, yollar öze gidişle anlam bulacaktı. Geçimlik herkesin bir
mesleği olacaktı elbet. Lakin öze huzur katacak olan çağların estetiklik
anlayışı içinde ruhların inceliği, zarafeti idi.
Baktığında
sanatı sanatçıyı gören insanoğlu insanlığından taviz vermeden güzelliği imara
yol verecektir.
Sanat bir
iç dizayndır. Güzele yol bulma aracıdır. Ve görebildikçe insan sanatla,
kendisiyle toplumuyla daha barışık olacaktır, vesselam
...