Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Mart 2015

Bir şehri yazmak

Bir şehri yazmak için tarihçi mi yoksa arkeolog mu olmak gerekir? Türkiye Yazarlar Birliğinin geleneksel olarak devem ettirdiği "3.Şehir Tarihi Yazarları Kongresi" bir nevi bu soruya yönelik bir cevaptı.

İlkin Ankara'da daha sonra Konya'da ve üçüncüsünü de peygamberler şehri Urfa'da idrak ettiğimiz bu kongre birçok ülkeden şehir tarihi üzerine yazılar yazan tarihçi, akademisyen ve yazarın buluştuğu bir sempozyum niteliğindeydi.

Şehirleri yönetenler için bu etkinliklerin önemine binaen şu hatırayı paylaşmak elzem oldu. Bir vakit adını hatırladığım fakat paylaşma ihtiyacını duymadığım bir yazarı bir belediye başkanı davet eder. Belediye başkanı, bu yazardan şehir hakkında bir kitap yazmasını ister ve yazara da kalmak istediğin kadar şehrimde kalabilirsin, der. Otel, ev, araba ne istersen vereyim, der. Ve yazar sonunda bir kitap yazar. Akıllı adam kendi aklını, daha akıllı adam başkalarının aklını da kullanır. Bu manada Şehir Yazarları Kongresini kendi şehrinde himaye eden şehrin yöneticileri bir değil birçok yazarın fikrinden, aklından ve görüşünden istifade etmiştir. Şehri kurgularken planlamacısı, mimar, inşaat mühendisi yanında bir de şehir tarihi yazarlarından istifade etmesi gerekmez mi.

Bizim de ikinci gün tebliğimiz vardı. "Tarihte Şehir ve Nehir" konulu tebliğim, Efsane Nehir Fırat kitabımızdan yola çıkarak diğer nehirlerin de şehirler üzerindeki etkisini hatta şehirlerin nehirler üzerindeki etkisine değindim. Londra'daki Thames nehrinden Tuna nehrine, Tuna Nehrinin Buda ve Peşte diye iki şehri bir araya nasıl getirdiğinden bahsettim. Normal olan şey, nehirler şehirleri tam ortadan ikiye bölerken Budapeşte'de ise bu iki şehir nehir dolayısıyla bir araya geliyor, birleşiyor. Daha sonra kadim nehirlerimizden Fırat'ın ve Dicle'nin şehirler üzerindeki etkisinden bahsederken benden önceki tebliği sunan zatın tebliğine de katkıda bulunmuştum. Onun tebliği Harput üzerineydi. Ve ona gelen bir soru şöyleydi: "Harput, Urfa ve Kerkük türküleri neden birbirine benzer yapıdadır?" Hocamız benim tebliğime atıfta bulunarak "Şehir ve Nehir" tebliğini dinlediyseniz Fırat Nehrinin havzasında bulunan bu üç şehrin türküleri de benzer olması doğaldır." demişti.

Buradan yola çıkıp Nil nehrinden de bahsetmiştim. Mısırlıların ilkel inanışlarından olan Nil nehrinin taşması, Amon-ra diye adlandırdıkları su tanrılarının kızgınlığına bağlıyorlardı. Ve bunun için her yıl nehir taştığında ya da kuruduğunda genç bir kızı süsleyip nehre atıyorlardı. Bu ilkel ve çirkin inanış, ta İslamiyet'in Mısır'ı şereflendirmesine kadar devam etti. Bu durum Halife Hz. Ömer'e intikal edildikten sonra şöyle bir çözüm geliştirilmiş. Nil nehri kenarında bir tören düzenlenmiş ve burada oyuncak bir bebek ile birlikte Hz. Ömer'in yazdığı bir mektup Nil nehrine atılır. Ve böylece Nil Nehrinin taşması veyahut da taşmaması meselesinden çok coğrafi olay karşısında yapılan çirkin bir davranışın önüne geçilmiş olundu. Bu da Mısır'ın İslam'la şereflenmesinin bir muştusu olsa gerek.

Tebliğim öncesinde Mehmet Doğan hocamızla sohbet ederken onun teveccühlerine mazhar oldum ki kendisi "Türk Kimliğinin Coğrafyaları" adlı kitabından bahsetmişti. Kitapta Köhne Ürgenç Şehrinden bahsetmişti. Bu şehir 1500 yıllarında Ceyhun (Amuderya) nehrinin yatağının değişmesi nedeniyle terk edilir. Ve şehir yeni Ürgenç diye bir yerleşim yerine taşınırmış. Mehmet Doğan Hocanın verdiği bu bilgileri de tebliğimde sundum.

Bunu sunarken Tarihu00ee Harran şehrinin de benzer bir macera yaşadığını tebliğimde sundum. İlginçtir ki Fırat nehrinin Harran'a akan kolları kuruyunca Harran'daki alimler ve diğer elit tabaka yanı başındaki Urfa'ya değil de o dönem Endülüs Emevilerinin kurduğu Kurtuba'ya gitmişlerdi. Bu arada Harran şehrinin Emevi devletinin son başkenti olduğunu hatırdan çıkarmayalım.

Not: Kongreyi icralarından dolayı Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Celalettin Güvenç beyi tebrik ederim. Ayrıca kongrenin icrasında yer alan Mehmet Doğan, Hicabi Kırlangıç, Ferhat Koç, Cuma Ağaç ve Suphi Çiçek abilerimizi kutlarım. Ayrıca emeği geçen diğer isimsiz kahramanları da kutluyorum.