Bir şehir hikâyesi
Bir hikâyesi
olmalı şehrin derler ya. Kuru kuruya taşı kayayı seyretmeye gelmez insan.
Gelirse de bir yere kadar. Doğal güzelliği yanında onu çeken başka şeyler de
olmalı. Nemrut sözcüğünün altını dolduran şey, Kral Antiochos'un eşi
İsas, kızı Antiokhis'in hikayeleridir aslında. Perilerin dans ettiği kayalar
derseniz, bir taş kütlesinin kaba şeklinden uzaklaştırıp, sihirli bir alana
dönüştürürsünüz coğrafyayı.
Taç Mahal’e,
Sistin Kilisesine, Eyfel Kulesine, Çin Seddine; bir yapı, bir bina olarak
bakarsanız sadece malzeme görüsünüz. Onları cezbeden öyküleridir.
Düştü yolumuz
seyyah misali, taşın nakış gibi işlendiği kaleden evlerin Mezopotamya ovasına
vakarla baktığı şehre, Mardin’e.
Mardin'i
gizemli hale getiren kilisesi, suyun fışkırdığı kayalar, şu kadar kat yeraltı
şehirleri olsa da, doğrudur, yanlıştır, uydurmadır veya siz katılırsınız
katılmazsınız bilmem ama bence ErichWonDaniken’in yer altı şehirlerimizin
gizemini konu ettiği “Dünyamızın Gizli Sahipleri kitabı” ülke fuarlarında
sergilenen Mardin mutfağından daha fazla etkisi olmuştur tarihe.
Neyi, nereyi tanıtmak
istiyorsak oranın hikâyesini ön plana çıkarmalı.
Hikayeleridir
asıl o şehrin, o yerin kimliği.
Yolumuz bizi
Mardin'e götürdü. Uzun süredir kara yolu ile uzun yolculuk yapmadığımdan mıdır
bilemiyorum, yol boyunca üstad Sezai Karakoç’un başkentlerden başkentlere
sürgün şiiri gibi duygu yolculuğu oldu seyahatimiz.
Küçüklüğümüzde
yolculuklarda camın kenarından dışarıyı seyr ederken en büyük zevkimizdi yol
kenarında geriye doğru hızlı hızlı geçen telefon direklerini saymak ve tellere
sıra sıra dizilmiş kırlangıçlara el sallamak. İlginç ama eskisi gibi telefon
direkleri bize el sallarcasına bir duruşla durmuyor artık. Elektrik tellerinde
kırlangıçlar seyre dalmıyor artık yoldan geçenleri.
Bugün çocukluk
anıları biriktirilmiyor cam kenarlarında artık, eldeki telefon ve dijital
aletlerden.
Mardin; Kadim
Mezopotamya ovasının şahin yuvası kenti. Mem u Zin'lerin, aşkların,
kardeşliklerin, haç ve hilalin çocukluk arkadaşlıklarının ülkesi, 70 yıl
manastırın kapısında annesini bekleyen Ammobahenin, Diyarbakır’dan sürgün
Rutanların şehri.
Nusaybin-Midyat
yolu üzerindeki Beyazsu mevki, Kafro köyü, Midyat konakları, DeyrulZafaran
Manastırı, Kasımiye Medresesi.
Her biri
Tolstoy, Dostoyevski veya Gorki’nin kaleminden çıkmış okunmayı bekleyen ayrı
bir klasik gibi.
Hepsi ile
ilgili onlarca sayfa yazılması gereken hikayeler var. Ama
içlerinden bir tanesi özellikle farklı. KAFRO Köyü.
Niye bu köy
derseniz, 8-10 evden- villadan- oluşan, Hepsi toplam 30-40 kişinin yaşadığı bir
Süryani köyü. Ama bölgeye gelen hemen herkesin mutlaka görmek istediği ve Güney
Doğu Anadolu’da yenecek onlarca mis gibi yerel yemek dururken neden bu köye
gelip İtalya’nın Pizza’sını yemek için kuyruğa girer insanlar.
İnsanları
çeken oranın hikâyesiydi elbette.
Kafro köyü
sakinlerinin tamamı Süryani. –anlatılana göre- 1970’li 80'li yıllarda, o
bölgedeki pek çok köy terör baskısı nedeniyle tamamına yakını Avrupa’nın
çeşitli yerlerine göç ediyor.
Fakat yıllar
sonra bir kısmı kazandığı paralar ve edindiği tecrübelerle doğduğu memlekete
geri dönmek istiyor. Eski ve metruk evleri yıkıp yerine muhteşem villalar
yaptırıyorlar. Bir de Avrupa’da öğrendikleri Pizza’yı sergileyecekleri bir
lokanta. Lokantada hafta içinde yer bulmak neredeyse olanaksız. Bu yoğunluğa
rağmen Cumartesi ve Pazar çalışmıyorlar. Minik bir kiliseleri var. Araç park
edecek bir alan dahi yok. Yol yok, ikinci bir dükkân yok, su alacağınız bakkal dahi
yok.
Bu insanların geri dönmeleri için aslında bir sebep bile yok. Resmen dağın
başı, kurak toprak ve verimsiz arazi.
Ama bir şey
var ki doğdukları topraklara duydukları özlem.
Tarihlerine
duydukları saygı ve hepsinin anlatacakları birbirinden ilginç hikâyeleri.
Günlerden
Cumartesi, bu nedenle lokanta ve kilise açık değildi, insanların neredeyse
tamamı köy dışındaydı.
Bölgeye gelen
herkes, bir zamanlar kendi hallerinde gariban köylüler olarak yaşamaya çalışan
insanların çocuklarının, yıllar sonra yeniden ata topraklarına dönüşlerinin
ilginç hikâyelerini dinlemek için haritada yerini dahi bulamayacağınız bu köye
geliyorlar.
Kafro, diğer
adıyla Elbeyedi köyü. Hikayeleri ile bizi geçmişe ve tarihin kadim
kardeşliklerine götüren bir zaman tüneli.
Hani ya olurda
bir gün yolunuz düşer, uzak şehrin hikayelerine.