Bir poetika olarak 'Kusurlu güzellik'
Sevgili Dostum
Mehmet Özger’in 2018 yılında Çıra Edebiyat Yayınlarından çıkan Modern Şiir
Okumaları üzerine kaleme aldığı Dikiş Yeri isimli eserini değerlendirmeye tabi
tutarken aslında yeni bir edebiyat akımının temellerini atmak üzere olduğunu
vurgulamaya çalışmıştık. Bu yeni edebiyat akımına ise “Diriliş Akımı” demiştik.
Her akımın bir poetikası muhakkak vardır ve olmalıdır. Sevgili Mehmet Özger de
2021 yılında Hece Yayınları tarafından okuyucuyla buluşan Kusurlu Güzellik
(Poetik Meseleler) isimli eserinde bir bakıma Diriliş Edebiyatının şiirinin
poetikasını ortaya koymaktadır.
Şiirin oluşumunu,
ideolojisini, imgesini, bağlamını, iyi şiir-kötü şiir ayrımını, şiirde
mükemmellik ya da kusurlu güzelliğin nasıl olduğunu kaleme aldığı birbirinden
değerli 15 yazı ile bir bakıma poetikasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda şiir
üzerine kelam edenlerin yahut şiir yazmak için uğraşanların muhakkak okuması
gereken bir kitap olarak Kusurlu Güzellik karşınızda durmaktadır.
Her bir cümlenin
birbirinden önemli konulara temas ettiği yazılarda başlıklarla içerik arasında
bir bütünlük olduğunu fark ediyorsunuz. Bu işin mutfağındaki kişilerden birisi
olan Mehmet Özger’in yazılarında konuya hâkimiyetini ve şiir ile ilgili bilgi
birikimini görüyorsunuz.
Günümüzde şiir ile
hemhal olanların dilinden düşürmedikleri kavramlardan birisi olan ‘imge’ ile
ilgili size bilmediklerinizi öğretirken şiire bakışınızı da olumlu yönde
değiştiriyor. Sevgili Özger’e göre “İmge, anlamın örtülü halidir.” Ona göre
“imgesiz bir şiir bir tüketim nesnesi gibi tek kullanımlıktır.” Kalıcı şiir
için imgenin varlığı kaçınılmazdır.
Şiire yeni
başlayanların, şiir yolculuğunun henüz başında olanların, bilhassa şiir
yazanların ise şiir konusunda nerede olduklarını ve nerede durduklarını
anlamaları için kesinlikle okumaları gereken bir kitap olan Kusurlu Güzellik,
şiirinize ve şairliğinize fazlasıyla katkı sağlayacaktır. Kitap, son dönem şiir
anlayışının örneklerle ortaya konulduğu eserde kendi şiirinizin de ne olduğunu
size göstermesi açısından önemli bir turnusol kâğıdı vazifesi görüyor.
Sayın Mehmet
Özger, şiirin atölyeden, torna ve tesviyeden geçilerek değil de zihin, ruh ve
duygu dünyasından süzülerek şuur ile vücut bulabileceğini en usta bir dille
bize anlatıyor. Hele ki, günümüzde mantar gibi biten şiir atölyelerini
vazifesini anlamakta güçlük çektiğim şu zamanlarda bu kitapta şiirin hak ettiği
değeri gördüğüm için yazara ayrıca müteşekkirim. Şiir maddi bir ‘şey’ değildir.
Bir tezgâhta dokunabilecek bir kumaş da değildir ki; atölyesi yahut son ütücüsü
olsun. Atölye kavramını kullanmakta ısrar eden dostlarımıza buradan bir de
tavsiyede bulunalım. Bu meseleye illa bir kavram bulmaları gerekiyorsa “Şiir
Mektebi” yahut “Edebiyat Okulu” kavramlarını öneriyoruz.
Şair, düzenin
adamı değil, ayarıdır. Bu anlamda Sevgili Dostum Mehmet Özger de kitabında şiir
ve şairin iktidar ile ilişkisi noktasında birtakım eleştirilerde bulunarak
şairlerin anlaşılması zorunluluğunun önemine değinmektedir. Şiir, slogandan
öte, yaşam biçiminin, fikri duruşun, dünya görüşünün tezahürüdür. Ancak
iktidarların şiir üzerinden slogan üretme çabası şiirin anlaşılırlığının
önündeki engeldir. Bu engel aşılmadığı müddetçe de gelecek adına slogan
üretmekten başka bir şey yapılamayacaktır.
Bir duruşun
kitabını yazan Mehmet Özger, yazılarında duruş ve diriliş sembolü Sezai
Karakoç’u referans göstermesi tesadüf değildir. Düzenin adamı olmayan şair,
vatandaşa ninni, sisteme slogan niyetine şiir yazmak yerine halkın uyanışına
fermanlar çıkaran ve sistem rüzgârına göğüs geren çınar ağacı olup yanlışa
yanlış olduğunu açık yüreklilikle haykıran sözlerin sahibi olmalıdır. İşte o
zaman duruşun ve dirilişin sembolü olarak kelimelerinin ehemmiyeti ortaya
çıkacaktır. Bu anlamda da “İktidarın şiiri değil, şiirin iktidarı bir zeminde
kültürel iktidardan söz edebiliriz.” diye ekliyor Mehmet Özger.
Şiir yazmak veya
basit tabirle kelimeleri önce yan yana sonra alt alta getirmek zor bir meziyet
değildir. Ancak burada yazılanın şiir olup olmadığını sorgulamak gerekir.
Kalemi eline alanın her yazdığının şiir olmadığı gibi her şiir yazanın da şair
olmadığı aşikârdır. Bir mesele ile iştigal iseniz onun ne olduğunu bilmek gibi
bir zorunluluğunuz vardır. İçinde bulunduğumuz çağın en büyük sorunsallarından
birisi de budur. Okumadan yazmak! Bilmeden konuşmak! Hele ki bir de şiir
yazanların “İlham geldi, yazdım!” demesi yok mu, “Oh ne âlâ memleket!”
kendinizi alamıyorsunuz. Mehmet Özger’in “Şiiri tamamen ilhama bağlamak ona bir
kutsiyet atfederek yüceltmek, hekimlerin okunaksız bir yazıyla kendilerine has
bir otorite kurmaları gibi şairlerin de bu şekilde otorite kurmasından başka
bir anlama gelmiyor.” sözünü salt ilhamcı şairlere ithaf ediyorum.
Kusurlu Güzellik
ile ilgili daha fazla ayrıntıya girmeden şiir ile meşgul iseniz en kısa zamanda
okumanızı tavsiye ediyor ve Sevgili Dostum Mehmet Özger’in son sözüyle yazımızı
noktalayalım: “Şiir de insan gibidir ve mükemmel olma ihtimalini barındırmaz hatta
kusurlarıyla çok daha güzeldir. İnsan nasıl kusurlu bir güzellikse şiir de öyle
bir kusurlu güzelliktir.”