Bir paganizm olarak “Post-Truth”
Postmodern kelimesinden başlayarak, günümüzde önüne “post” eki getirilmiş birçok kavramla karşılaşırsınız. Postyapısalcılık, postkolonyalizm, postoryantalizm vb. “Ötesi”, “sonra” anlamına gelen “post” eki, önüne geldiği kelimenin sadece “sonra”sını ifade etmiyor; büyük oranda önündeki kavramın geçerliliğini de sonlandırıyor.
Bu bağlamda “post” önekli kavramlar eski durumun sona erdiğini, artık bu kavramla vakalara bir “açıklama” yapamayacağımızı beyan ediyor. Fakat sadece bununla kalmayıp, elimizden açıklama yapabileceğimiz tüm ortodoksi imkanlarını da alarak durumu belirsizleştiriyor. Yani ayağımızı sağlam basabileceğimiz bir zemin sunmuyor; dolayısıyla “her şey gider” mantığını bir kez daha doğruluyor.
Aslında birçok kavramın öneki olmasından yola çıkarak, ortada tüm “post” ekli kavramları çözümlemeye çalışmak zor gibi görünmektedir. Fakat “post” öneki almış kavramları çözümleyebilmek için kanaatimizce postmodernizmden başlamak gerekir. Bu da bizi ister istemez modernizme doğru getirir.
Bilindiği gibi modernizm, insanın Tanrı olmadan da bir dünya inşa edebileceği ve insanın “kendisi”ni kılabileceği bir duruma atıf yapar. Bu bağlamda dinlerden farklı olarak hakikatin kaynağı insana dönmektedir. Dolayısıyla modernlikte bir hakikat anlayışı olup, bunun kaynağı insandır. Özellikle geçen yüzyılın başından bu yana modernite evrensellik, genel geçerlik ve hakikat anlayışları bağlamında ciddi eleştiriye uğradı. Bunun karşısında postmodernizm bir yandan evrensellik düşüncesine meydan okurken, diğer yandan herhangi bir hakikat olmadığını ifade etti.
Postmodernlikte hakikatin parçalanması, temel mantık olarak ortada bulmamız, ulaşmamız gereken bir hakikat olmadığı fikrini de sundu. Böylece “yorum”lar hakikatin yerini almış oldu. Tabii ki, bu durum dinlerin ortodoksilerinde ciddi bir yara açmıştır. Çünkü bu mentalite ile kutsal kitaba yaklaşan bir kişi, o kitapta bulunması gereken bir hakikat olmadığını; o kitabı nasıl yorumlarsa doğrunun o olduğunu söylemek durumundadır.
Tabii ki bunun gündelik hayata yansıyan birçok boyutları bulunmaktadır. Bir kere insanlar giderek gerçeği “kendi” kategorilerine müracaatla belirlemeye çalışmakta ve Reiner Funk’un deyişiyle “ben odaklılığa” doğru gitmektedirler. Öte yandan bencilleşmeden tutun da insanın kendi labirentlerine doğru çekilmesi, “ben”ine tapınır biçimde odaklanması diğer yansımaları arasındadır. Artık “beni hak etmiyorsun” sözünü daha sık duyacaksınız.
Postmodernizm diğer post önekli versiyonlarıyla birlikte, mevcut durumu ve anlayışı yapı sökümüne uğratarak çözündürüyor. Onların temel iddialarına bir bir darbeler indiriyor. Fakat bir önerisi olmadığı için, her şey mutlak bir görecelik içinde insanın karşısına dikiliyor. Bir başka deyişle, mevcut durumu kıyasıya eleştiriyor, eleştirdiklerinde haklılık payı olan yerler de var. Ancak “ne yapalım?” diye sorarsan seni boşlukta bırakıp kaçıyor.
Aslında Post-Truth kavramı tam da bu noktayı anlatmaktadır. Post Truth yani hakikat ötesi, bütün hakikat önerilerinin geçersizleştiği, insanların artık hakikat aramaktan vazgeçmeleri gerektiğini söylüyor. İlk başta insana bir ümit veriyor gibi. Ancak ilerleyen süreçte elinizi attığınız hiçbir şeyden emin olamazsınız. İşte tam bu noktada, global sistemin lordları devreye girerek size “ideolojiler bitti” diyor ve “tüketim”i örtük bir ideoloji olarak elinizde buluyorsunuz. Lordların (kasanın) kazanması için Tanrı’nın hakikat olmaktan çıkarılması gerekiyor; başka tanrıların o egemenlik alanına dahil olabilmesi için.
Postmodernliğin farkı şudur: Daha önce sahte tanrıları görebiliyordunuz. Fakat postmodernizmde bu o kadar açık değil. Size de bir mikrotanrı olma imkanını suspayı olarak sunuyor.