Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.14
Gram Altın
2968.30
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Temmuz 2017

Bir Nesli Yetiştirenler

Bir nesli yoğuranlar, aynı zamanda yeni bir ümidi doğuranlardır... Önden giden atlılardır onlar... Akıncılardır, uç beyleridir... Serhat boylarında dolaşan yiğit alplerdir... Bazıları onlara 'aksaçlı' veya 'aksakal' dedi. Kimisi de 'üstat'. 'Çınar' diye adlandıranlar oldu 'duayen' diye ananlar da. Hepsi doğrudur hepsi hakikat. Zira onlar fikir hayatımızın, irfan dünyamızın, edebiyat alemimizin, velhasıl duygu ve düşünce kainatımızın abide şahsiyetleridir. Yine de bu yakıştırmalar arasında ben 'aksakal'ı tercih ediyorum. Niçin? Çünkü bu kelimede; durmuş oturmuşluk, dinginlik daha fazla var gibi geliyor bana. Aksakal, bir bakıma beni Dede Korkut'un coşkusuna ulaştırıyor, Ahmed Yesevi'nin hikmet'ine yakınlaştırıyor, Nasreddin Hoca'nın bilgeliğine kavuşturuyor, Yu00fbnus Emre'nin deryasına daldırıyor. Türkiye'mizde çeşitli sahalarda aksakalımız çok. Ama doğrusu ben daha ziyade kültür ve sanat dünyamıza, edebiyat alemine ve fikir hayatımıza katkıda bulunmuş olan 'aksakal'larla ilgilendim bugüne kadar. İşte 'hafıza defteri'mdeki aksakalları hayal ettiğimde onların bana yazdırdıkları:

Bizim Aksakallılarımız

Ahmed Yesevi'den, Dede Korkut'tan, Mevlana'dan, Yunus Emre'den, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Niyazi Mısru00ee ve diğer ulu zatlardan nefes almış, onların manevi rahlelerinde ders almış gönül insanlarımız, büyüklerimizdir. Aramızda sessiz sedasız bir şekilde yaşıyorlar. Alayişleri nümayişleri yok. Geniş kesimler onları pek tanımaz bile. Bir yoldan geçseler pek kimse diğerine işaret etmez. Zira medyatik veya popüler değiller. Yüzleri ekranda pek görünmez. Siretleriyle, suretleriyle gönüllerde yaşamayı tercih ederler. Hal dilleriyle bize her zaman tevazu ve mahviyetkarlık dersleri verirler.

Marmara Kıraathanesi

Gazetelerde yıllar boyu yazılar yazdılar, mecmualarda makaleler... Zar zor çıkardıkları kitaplarla cemiyet hayatına birikimlerini kattılar. Öğrendiklerini yeni nesillere öğretmek istediler. Kıskanmadan, saklamadan müktesabatlarını toplumla paylaştılar. Babıali en çok uğradıkları semtti, Marmara Kıraathanesi ise hergün soluk alıp verdikleri mekan. Dostlarıyla konuştular, tartıştılar, fikir teatisinde bulundular. Bulundukları meclisler, beyin fırtınalarının estiği rüzgarlı yerlerdi. Ellerinde ince belli çay bardakları, dudaklarında kelimeler... Memleket meseleleri yüzlerine aksediyordu. Bazen neşeli, bazen endişeli, bazen de hüzünkar... Üniversitedeki üniversitesi hocası profesörler ile ortaokul terk olan 'kulak molla'ları derin münakaşalar girdiler, yalınkılıç tartıştılar. Ama hep edeple, hürmet ve muhabbetle süslerirdi bu sohbetler... Bütün istedikleri gerçeğin günışığına çıkması, hakikatin ortaya konmasıydı. Bu yüzden Marmara'ya bakan kahvede veya Babıali'deki izbe dükkanlarda "memleketi kurtardılar." Zira herbiri İslam aşığı, Türkiye sevdalısıydı.

Mefkure savunucuları

İdeal sahibi, ülkü taşıyıcısı ve mefkure savunucularıydılar. Varlıklarını ülkelerine adamışlardı. Bütün dertleri, emelleri vatan toprağının korunması, al bayrağın hür bir şekilde dalgalanması ve ezanların mabetlerdeki minarelerde her zaman gür bir sada ile okunmasıydı. Milli idrak ve şuur sahibiydiler. Öz sanatlarımızı, hakiki edebiyatımızı savunuyorlardı. Bir de Türkçeye karşı hassasiyetleri vardı. Zira onlar bir dilin ne kadar mühim olduğunun idrakinde idiler. Dillerini kaybeden ülkelerin zamanla geleneklerini, örflerini, inançlarını hatta imanlarını da kaybettiklerini biliyorlardı. Emperyalistlerin bir ülkeyi kuşatırken bu saldırı şekillerinden birinin de dil olduğunun farkındaydılar.

Sonsuzluk kervanına katıldılar

Önce çoktular. Edebiyatta, sanatta, kültürde, basında, ekonomide, iş hayatında, bürokraside ve farklı alanlarda hizmet etmiş, eser vermişlerdi. Sonra zamanla azaldılar. Tek tek bizimle vedalaşıp sonsuzluk kervanına katıldılar. Ebedu00ee aleme doğru yola çıktılar. Onları tanıyanlar da çıktı, varlıklarından habersiz olanlar da. Onlar bunu dert edinmediler. Zira her şeyin kader ile takdir edildiğinin farkındaydılar. Ellerinden geleni yapmış, hizmetlerini tamamlamış, ömürlerinin olgun dönemini yaşamışlardı. Kimseye kızmadılar, küsmediler, darılmadılar ve ömürleri hitama erdiğinde usulsca, sessizce aramızdan ayrılıp gittiler. Kiminin cenazesi kalabalıktı. Tanıyanlar gelmişti. Cami avluları dolup taşmıştı. Camilerden mezarlıklara aynı kalabalık tarafından omuzlanıp götürüldüler. Dualar edilip Kur'anlar okundu ardlarından. Kimisi ise daha mütevazı kalabalıklarla çıktılar mukadder yolculuklarına... Avluda bekleşen yakınları, eşleri, çocukları, akrabaları ve bir avuç kıymet bilen dostları, sevenleri...

Yaşarken kıymetleri bilinmedi

Yaşarken kıymetlerini bilenler de oldu, hiç tınmayanlar da... Bazılarına ödüller verildi. Kimisi üniversiteler tarafından farkedildi, unvanlar layık görüldü. Vefayı esas alan bazı dernek ve vakıflar adlarına saygı toplantıları düzenledi, dostlarını davet etti. Yaşarken teşekkür etmeyi unutmadı. Bu ilgi, bu sevgi elbette onları sevindirdi. Ama hiç bir zaman bunu düşünemeyenlere karşı öfke duymadılar. Onlar hizmetlerini tamamlamışlardı. İyilik adına bir adım atmışlardı. Onlar da ülke hayrına, memleket adına, gelecek için, nesillerin yetişmesi için gül derlemişler, buket yapıp topluma uzatmışlardı. Kadir bilenler de olmuştu ömrü hayatlarında faydasız işlerle uğraştıklarını söyleyenler de. Ama onlar asla çalışmalarından caymamış, hizmetlerini bırakmamış aksine gayretlerini daha çok arttırmışlardı.Evet onlar medeniyet mektebimizin iyi ustaları, seçkin mimarlarıdır. Mütevazı kişilikleriyle öne çıkmadılar, çıkmazlar. Dervişane bir hayatı tercih ederler. Çelebice davranışlarıyla sizi mahcup ederler. Kitaplarını okuyup, eserlerini seyrettiğmizde ve takdirlerimizi ilettiğimizde mahcup bile olurlar. Vefalıdırlar, kadirbilirdiler ve hatırşinastırlar. Bazen bayramda seyranda onlar sizi ararlar. Bu olgunluğa, bu kemale de sahiptirler.

İnancımızı yitirmeyelim

Unutmayalım ki, 15 Temmuz ihanetini canları ve kanlarıyla önleyen, şehit düşüp gazi kalarak bu mübarek vatana sahip çıkan ve destan yazan gençlerimiz, nesiller yoğuran üstatların, ustaların eseriydi. Nesl-i cedidti, Asım'ın Nesli'ydi, Büyük Doğu ve Diriliş nesilleriydi. Bu nesiller yetişmeye devam ettikçe, mazlumların sığınağı, Müslümanların biricik ümidi ve İslam'ın son kalesi Türkiye'miz iç ve dış bütün ihanet odaklarının saldırılarına karşı koyabilecektir. Yeter ki, azmimizi, aşkımızı, sevdamızı, ümidimizi ve inancımızı hiç yitirmeyelim, büyük bir sadakatla, canla başla koruyalım. Gerisi Allah Kerim.