Bir nefes sıhhat
İnsan, elinde bulunan en kıymetlilerini boşa heba eder de çoğu zaman hiç farkında olmaz. Bunların başında ömür ve ömür içinde sağlık gelir. Zaman öyle kıymetli bir şeydir ki “Zamana yemin olsun” diyerek ona yemin ediyor Yüce Mevlâ. Satın alınmaz, borç verilmez, harcayınca geri gelmez... Zaman, Allah’ın insanlara lütfettiği en kıymetli şeydir. Sıhhat da vakit kadar kıymetli bir hazinedir bizim için.
“İki şey vardır ki onlar hakkında insanların çoğu aldanış içerisindedir. Bunlar; sıhhat ve boş vakittir.” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Ve yine “Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilin” diye buyuruyor Hz. Muhammed. “ İhtiyarlık gelmeden gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik gelmeden zenginliğin, meşgul olmadan boş zamanın, ölüm gelmeden hayatın.”
Üstad Necip Fazıl “Elindeyse zamana geçme dur diye dayat! / Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat” diyerek ömrün kısalığını ve Seyrî de “Bil ki dünyâda hayat, sâdece bir saattir / Sor giden kullara, en faydalı iş, tâattir!” diyerek bu kısa ömürde elde kalacak olanı dile getirirken Kanunî Sultan Süleyman da bu gerçeği, halk arasında devlet kadar itibarlı bir nesnenin olmadığını ama aslında dünyada bir nefeslik sıhhat gibi saadet ve zenginliğin olmadığını ifade eden “Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” dizeleriyle tarihe not düşmüştür.
Bir yıl önce bir virüsle insanoğlunun ve dünyanın dengesi değişti. İnsanın insanla savaşı bitti ve insanın virüsle savaşı başladı. Korku sardı benliğini ve kapandı evine ve kendi içine. Maske, mesafe ve temizlik diyerek korunmaya çalıştı bu virüsten ama aslında karşısındakinden. Başka sebeplere bağlı ölümler yerini virüse bağlı ölümlere terke etti. Annelerimiz, babalarımız, eşimiz, dostumuz, arkadaşlarımız, yakınlarımız birer birer ayrıldı aramızdan sessiz sedasız. Hiç birisiyle vedalaşamadık. Cenaze namazlarını bile kılamadık. Bütün haberler virüs üzerine oldu. Her akşam virüsten ölenlerin sayısını duyduk ekranlardan.
Hijyen çok önemli oldu bu dönemde. Her dakika temizlik diyerek koştuk lavabolara. “Bütün pisliklerden kaçın!” (Müddessir 5) diyen Mevla’nın emrini bir virüsle hatırladık. Beş vakit abdestin ne kadar da önemli olduğunu bilmedik ama bir virüs bizi günde elli defa elimizi yıkamaya, temizlik yapmaya sevk etti.
Virüsün pençesinde hastanelere düşenler çok daha fazla kavradı bu işi aslında. Yoğun bakımlarda makinelere bağlı yaşamak mecburiyetinde olanlar oldu içimizden. Birçoğunu bir daha göremedik dünya gözüyle. Göç ettiler ebedi âleme. İyileşip eski hayatına dönenlerden görüştüklerimiz o dönemlerin çok zor olduğunu ve dayanılmaz acılar çektiklerini anlattılar bize.
Bir yıl geçti ama belini doğrultamadı dünya bu virüs karşısında. Yayıldı, hasta etti, hastanelere düşürdü, öldürdü, değişime uğradı ama bitmedi. Bu dönemde en fazla zorluğu, bilgi, gayret ve becerinin fedakârlıkla birleştiği, doğrudan insan hayatına dokunan saygın bir mesleği icra eden sağlık çalışanları çekti. Tarih boyunca canları pahasına milletin yardımına koştular. Salgın döneminde de virüse karşı yürüttükleri zorlu mücadele ile yine fedakârlıklarını serdiler milletin önüne. Haftalarca evlerine gitmeden, çocukları ile sarılmadan, sevdikleri ile buluşmadan, hastalarımız için gecelerini gündüzlerine kattılar. Bu fedakârlıkları ile dünyaya örnek oldular. Son bir asrın en büyük felaketi karşısında milletimiz için canhıraş bir şekilde mücadele ettiler. Hayatlarının en zor mücadelesinde hayatlarını kaybedenler oldu.
Sağlığın ne kadar kıymetli olduğunu onu kaybedince anlıyor insan. Zamanın ne kadar değerli olduğunu ömür geçince, yaşlanınca kavrıyoruz. Bu ikisi gibi daha nice kıymetlilerimiz vardır elbette. Hiçbirinin değerini elimizdeyken bilmiyor, kaybedince hayıflanıyoruz.
Zamanı geçmeden kıymetlilerimizin kıymetini bilmek ümidi ile…