Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Eylül 2023

​Bir muhacir günlüğünüz Var mı?

Başlığı okurken kaç kişinin yüreği sızlar, kaç kişinin gözü yaşarır, kaç kişinin yüzü buruşur, kaç kişinin nefreti kabarır, kaç kişinin merhameti depreşir bilinmez.

“Muhacir” kavramı kimine sahabeyi hatırlatır, kimi de bu kelimedeki çağrışımdan rahatsızlık duyarak “göçmen” demeyi tercih eder. Kimi de illaki “mülteciyi” tercih eder.

Muhacir, zorunlu sebepler yüzünden vatanından, yurdundan ayrılmak başka diyarlara taşınmak zorunda kalan kimselere denir.

Mülteci ise BM tarafından ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişi olarak tanımlamış.

Mülteci denince akla daha çok Suriye, Irak ve Afganistan’dan gelenler geliyor. Ancak mülteci kavramı hukuki bir kavram o da ayrı bir mevzu. Ülkemizde 4,9 milyon mülteci var ve bunun 3,3 milyonu Suriyeli. Geri kalanı Ukraynalı, İranlı, Iraklı ve Afganlardan oluşuyor.

Bu insanlar nasıl yaşar, nerede kalır, ne iş yapar diye merak ettiniz mi hiç? İşte Şakir Kurtulmuş tesadüfen karşılaştığı Muhammed isminde bir mülteci çocuk aracılığı ile mültecilerin dünyasına girmiş. Onların ne şartlarda yaşadıklarına şahitlik etmiş. Sadece şahitlikle kalmayıp inancının gereği olarak onlara yardım elini uzatmış, yardım derneklerini İstanbul’un meçhul sokaklarındaki kayıp iskânlarda hayata tutunmaya çalışan bu insanlara yönlendirmiş. Hatta izlenimlerini, adına “Muhacir Günlüğü” dediği bir deftere de kaydetmiş. Defterin sayfaları kısa zamanda dolmuş ve okuyanın yüreğini burkan, ona insanlığını hatırlatan bir vicdan aynasına dönüşmüş. Sonra o defterden kimi hatıralardan müteşekkil bir kitap hazırlayıp okurlarının istifadesine sunmuş. Aslında insafına sunmuş desek daha doğru olacaktır.

Çıra Yayınlarından çıkan bu kitap, son günlerde özellikle belirli siyasi mihraklar tarafından körüklenen mülteci düşmanlığı nedeniyle neredeyse yer yer linçlere varan olaylara karşı adeta üstad Necip Fazıl’ın “Durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak” dediği gibi sayfalarını açmış insaf, vicdan ve tarih yoksunu kalabalıklara haykırır gibi.

Şimdi birileri bu satırlara itiraz edebilir. Evet, zahiren bu iş çığırından çıkmış, kontrolsüz bir hal almıştır. Başından beri bir organizasyon eksikliği vardır. Bir plan dâhilinde bu insanların vatanlarına dönüşümü sağlanmalıdır. Ancak devlet aklını da yabana atmamak lazım. Bir Göç İdaresi Başkanlığı kurulmuş ve her şey kayıt altına alınmış. Bunun yanında unutmamak gerekir ki üzerinde tartışılan mesele; taş, toprak, ağaç değil insanlık meselesidir. Sokaklarda başıboş dolaşan hayvanlara yapılan en küçük hamleler nedeniyle nerdeyse gök kubbeyi milletin başına indirmeye kalkanlar konu bu insanlar veya insanlık olunca ortalıktan kayboluyorlar.

Tarih şuuru dedik ya ne kadar önemli değil mi dostlar! Misakı Milli diye ağızlarda sakız edilmesine rağmen burası neresidir biz neresindeyiz diye hiç merak etmeyen yığınlar, çok değil yüz yıl önce bir vilayetiniz olan bu topraklardan kaçıp baba yurtlarına sığınmak zorunda kaldıklarını görmek istemiyorlar. TTK sitesinde yayınlanan bir yazıda; “Misâk-ı Millî belgesine dayanılarak hazırlanan Misâk-ı Millî Haritasında İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak toprakları kapsama alanına alınmıştır. Ayrıca Adalar, Kıbrıs ve Batum da Türkiye’nin sınırları içinde gösterilmektedir.” deniyor. Biliyor muydunuz? Yani bu insanlar Milli şuur gereği vatan toprağı olarak kabul ettiğimiz yerlerden geliyorlar.

Bir de “biz kurtuluş savaşı verdik onlar da verseydi” türküsünü dilimize pelesenk etmişiz. İşgale uğramış bir vatanı kurtarmakla iç savaş çıkmış kim kimin hasmı, kim kimin düşmanı belli olmayan bir durumda kime karşı kurtuluş savaşı verilebilir hiç düşündük mü? Milat Gazetesi’nde Galip İlhaner’in 8 Aralık 2016 yazısında “Suriyeliler neden kaçıyor kendi ülkelerinden, kendi topraklarından? Neden kendi ülkeleri için savaşmıyorlar? Diyenler var. Çünkü Suriyeli kiminle savaşacağını bilmiyor. Neredeyse bütün dünya, Suriye üzerine çökmüş durumda. Suriyeli; ABD ile mi savaşacak? Rusya ile mi savaşacak? Almanya, İngiltere, Fransa, İran, İsrail ile mi savaşacak? Bu liste uzayıp gidiyor. Suriye, Suriyelilere en büyük insani yardımı yapan Türkiye ile mi savaşacak?” dediği gibi…

Çanakkale’ye gidenler mezar taşlarını, sonra da gelip Muhacir Günlüğü’nü okusunlar. Çanakkale’de 30 bin Suriyeli savaştı ve kayıtlara geçen 600 kişi şehit düştü. Belki kayıplar ve kayıtlara geçmeyenler de hesaba katıldığında bu sayının bin kişiyi bulacaktır. Diğer cephelerde savaşanlar ve şehit olanlar bunun kim bilir kaç katıydı. Yani kısaca bir devletin vatandaşlarıydık. İngilizler başta olmak üzere İtilaf devletleri Osmanlıyı yıkıp bakiyesinden onlarca devlet çıkarırken çizdiği hayali sınırlarla bizi fiziki olarak ayırdıkları gibi maalesef ruhen de ayırmayı başarmışlar. El insaf yahu!

Yunan neredeyse altı yüz yıldır İzmir ve İstanbul başta olmak üzere Ege bölgemizin tamamını geri alabilmek rüyaları kurarken biz Halep’i, İdlip’i, Elbab’ı, Musul’u, Kerkük’ü, Erbil’i, Süleymaniye’yi çabuk unuttuk. Tıpkı adaları, Selanik’i, Batı Trakya’yı unuttuğumuz gibi.

Bir muhacir günlüğünüz var mı bilmem ama en azından bu kitabı okuyun, ya da en azından kitaptaki fotoğraflara bakın ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Bu satırları yaşayan yüreğine, yazan kalemine sağlık Şakir Kurtulmuş hocam…