Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Şubat 2021

Bir milletin gerçek tarihi uygarlığıyla anlaşılır

Osmanlı ve Balkan tarihi üzerine hazırladığı eserlerle dünya çapında saygı gören ve ‘Tarihçilerin Kutbu’ olarak nitelendirilen rahmetli Prof. Dr. Halil İnalcık, “Nejdet Gök tarafından dipnotlar ve bir girişle zenginleştirilerek dilimize kazandırılan İslâm Uygarlıkları Tarihi (Târihu’t Temeddünni’l-İslâmî) isimli bu önemli kitaba Türk okurlarının büyük ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Özellikle Arap dünyasında standart bir kitap olarak kabul edilen bu klasik eserin yayımı, önemli bir kültür hizmeti olmanın yanında, Türk bilim çevresinde büyük bir boşluğu dolduracak, İslâm tarihi ve uygarlığı ile ilgili çalışmalara da zenginlik kazandıracaktır” ifadesini kullanmıştı.

İnalcık’ın salık verdiği bu kitap, Corci Zeydân tarafından kaleme alınmış ve Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi / Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nejdet Gök tarafından dilimize çevrilerek İletişim Yayınları tarafından okuruyla buluşturulmuş bir eser.

*

Peki İslâm Uygarlıkları Tarihi isimli bu kapsamlı eseri 1902-1906 yılları arasında 5 cilt halinde kaleme alan Corcî Zeydân kimdir?

1861 yılında Beyrut’ta, Ortodoks mezhebine mensup fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Corcî Zeydân, Kahire’ye yerleşip burada tıp eğitimine devam ederken maddi imkânsızlıklar yüzünden eğitim hayatı sekteye uğradı. Bu gelişmelerden sonra edebiyat, tarih ve dil üzerine yoğunlaştı. Arap dili ve edebiyatı alanındaki ilk eseri 1886’da Beyrut’ta yayımlandı.

Son derece faal ve aynı zamanda istikrarsız bir kişi olan Corcî Zeydân 1886’da İngiltere, Fransa ve İsviçre’yi içine alan bir Avrupa seyahatine çıktı. Bu ülkelerdeki belli başlı arşiv, kütüphane, müze ve üniversitelerde araştırmalar yaptı; ileri gelen bilim insanlarıyla tanıştı ve aynı yıl Mısır’a döndü.

Batıcı aydın yetiştirme merkezlerinden olan misyoner okullarından Amerikan Protestan Koleji’nde öğrenim gören Zeydân, kültürel bir uyanış sağlamak için Batı kültürünü Araplara aktarmayı amaçlayıp, İslâm ve Arap tarihini şarkiyatçıların bakış açısıyla inceleyip tahlil etmeye çalıştı. İlk İslâm tarihçilerinin olayları sadece nakletmekle yetinip bunların altında yatan sebepleri araştırmadıklarını belirterek onları tenkit eden Zeydân’a göre bir milletin gerçek tarihi savaş ve fetihler tarihi değil, kültür ve medeniyet tarihidir. Zeydân’ın gayesi, geleneksel tarih kitaplarını gözden düşürmek, İslâm tarihini incelerken dini ikinci plana iterek bilim ve uygarlığı öne çıkarmak oldu.

1892’de yaşamının sonuna kadar çalıştığı ve birçok makalesini bizzat yazdığı el-Hilâl dergisini çıkarmaya başlayan Zeydân, Arap edebiyatında yeni akımın öncüleri arasında yer aldı.

*

Burada bir parantez açmakta fayda var... (Corcî Zeydân, İslâm Uygarlıkları Tarihi isimli eserinde bir Arap milliyetçisi olarak Türkler konusundaki değerlendirmelerinde zaman zaman yanlı yorum ve tespitlerde bulunarak, Doğu bilimcilerin Türkler konusundaki klasik yaklaşımlarından farlı bir anlayış sergileyememiş.

Bunda muhakkak, Beyrut’u terk etmesinin ve Mısır’a gitmesinin nedenleri arasında o günkü Osmanlı idaresine duyduğu öfkenin büyük etkisi olmuştur. Bu öfke ve kırgınlığın izlerini, Türkler ve Türk tarihiyle ilgili değerlendirmelerini diğer eserlerinde de görmek mümkündür.

Ayrıca, Gordon Paşa’yı kurtarmak için İngilizlerin 1884’te Sudan’a gönderdiği askerî birlik içinde Zeydân’ın 10 ay süren harekatta tercüman olarak görev alması ve burada gösterdiği gayretlerinden dolayı madalya ve iki ayrı nişanla ödüllendirilmesi bir kenara not edilmelidir.)

Osmanlı hâkimiyetinden yana olan Zeydân, Meşrutiyetin ilân edilmesini sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni destekleyip, 1908’den sonra bu desteğini daha da arttırdı. Zeydân, Osmanlı Devleti’nin yıkılması halinde Avrupa etkisinin artacağından endişe ederken, Meşrutiyet’in Batılıların siyasî emellerine engel olacağını düşünüyordu. Osmanlıların Türkleştirme politikalarının olmadığını, Arapların kendi kültürlerini serbestçe yaşattıklarını belirten Zeydân, Arapların Osmanlı Devleti’nde daha fazla siyasî hak talep etmelerine de karşı çıktı.

Jön Türkler’i destekleyen siyasî tavrı sebebiyle Osmanlı topraklarına ancak Meşrutiyet’ten sonra girebilen Corcî Zeydân, bazı tartışmalara da konu olan Kahire Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliği görevinden alındı.

İyi bir gazeteci olmanın yanında, özellikle tarih, Sâmi dilleri ve karşılaştırmalı dil bilimi konusunda bilimsel Batı metoduna uygun çok sayıda esere imza atan yazar, 21 Temmuz 1914’te Kahire’de öldü.

Başlıca eserleri, Tarihu Mısr el-Hadis (2 cilt), Târihu’t Temeddünni’l-İslâmî (5 cilt), Târihu’l-Arab kable’l-İslâmî, Ensâbû’l-Arabî’l-kudemâ, Edebiyat ve Tarih Dersleri, Arapça Lügât Düzenleme Kurulları Tarihi, Şark Meşhurlarının Biyografileri ve İslâm fetihlerinin başlangıcından Memlûklular devrine kadar geçen olayları konu alan romanlarıdır.

*

Corcî Zeydân, (1902-1906) yılları arasında yayımı yaklaşık 5 yıl süren İslâm Uygarlıkları Tarihi (Târihu’t Temeddünni’l-İslâmî) isimli eserinden bahsederken, “İslâm tarihinin en önemli genel tarihlerden biri olduğuna kuşku yoktur. Çünkü İslâm, eski tarihle yeni tarihi birleştiren bir bağdır. Eski uygarlık, İslâm tarihi ile sona erer. Bir dilci, kendi dil, millet, memleket, medeniyet, edebiyat ve gelenekleriyle ilgili tarihini elbette büyük bir istekle inceler. Bir milletin gerçek tarihi, o milletin uygarlık tarihinden ibarettir” ifadelerine yer veriyor.

Zeydân, kitabının 2. cildine yazdığı önsözde birinci ciltle ilgili basında çıkan takdir ve eleştirilerden şu şekilde söz ediyor: “Yayımladığımız 1. cilt yayın dünyasında büyük yankılar uyandırmıştır. Gazeteler bu cilt hakkında övücü ve takdir dolu sözler söyledikleri gibi aynı zamanda eleştirilerde de bulunmuşlardır. Mısır, Suriye, Avrupa, Amerika, İran ve Hindistan’dan araştırma ve incelemelere devam edip diğer ciltlerin de yayımlanması için bizi teşvik edip cesaretlendiren mektuplar geldi. Târihu’t Temeddünni’l-İslâmî’nin birinci cildi yayımlandığı zaman çağın büyük âlimleri, kitabın önemini, içinde yer alan konuları araştırıp incelemenin ne derece zor olduğunu kabul ettikten sonra, aralarından bir kısmı övgüyle bahsetmişlerdir. Bir kısmı da kaynaklardan habersiz oldukları için kitabın bazı yönlerini eleştirmişlerdir.”

Zeydân her ne kadar eleştirilere böyle yaklaşsa da, kitabına aldığı kaynakların bir kısmı tarihçilerin “isrâiliyât” (Yahudilik ve Hıristiyanlıktan İslâm kaynaklarına geçtiği kabul edilen bilgiler) güvenilirliğinden kuşku duyduğu bilgilerden oluşuyor.

Zeydân eserinin son cildinde itiraf etmek zorunda kaldığı tekrarlar kitabın hacmini genişletmekle beraber; bilimsel yöntemlere çok katı bağlanmayan, okunması zevkli, öğretici, geniş kapsamlı, ansiklopedik, sorgulayıcı ve eleştirel, popüler bir uygarlık tarihi kitabına imza atmış.

*

Bir milletin tarihi, o milletin yalnızca savaş olaylarından ibaret değildir. Milletin doğuş ve gelişimi, devlet ve hükûmet biçiminde yapılanması, mali durumu ve zenginliği, bilim ve kültür, edebiyat ve gelenekleri, medenî kanunları gibi tarihsel durumlarının sonuçlarıdır. Bir başka deyişle ‘uygarlık tarihidir’. Her uygarlığın ilk bakışta göze çarpan yönleri olduğu gibi, ancak dikkatli araştırma ve gözlemle fark edilebilecek birtakım özellikleri de vardır. Uygarlıkların ilk bakışta görünen yüzü, ortadaki refah ve zenginlik, ihtişam, bilim, edebiyat, sanayi, ticaret, sosyal yapısı, gelenek ve görenekleridir. Araştırmayla ortaya çıkan gerçekler ise uygarlığın, halkına ve tüm insanlığa getirdiği saadet ve huzur, açlık ve yoksulluk gibi olumlu veya olumsuz sonuçlardan oluşur.

İslâm devleti zenginlik ve refah açısından en yüksek noktaya Abbâsîler devrinde ulaşmıştır” diyen Zeydân, İslâm ülkesinin zaman ve devre göre farklılık gösteren mali durumunu daha iyi anlayabilmek için de Hz. Muhammed (sav) zamanından başlayarak, sırasıyla Raşid Halîfeler* (Hicri 11-41), daha sonra Emevî (Hicri 122-141) ve Abbâsîler dönemini (Hicri 750-1258) irdeliyor. Her devri kendi içinde bölümlere ayırarak kendi özel durum ve özellikleri açısından tahlil ediyor.

*

Kitap, Cumhuriyet döneminde de başta ilahiyat fakülteleri olmak üzere dinî eğitim yapan kurumlar için ders veya başvuru kitabı olarak kabul görmüş. Günümüzde klasik bir İslâm uygarlığı tarihi olarak kabul edilen bu kitap, Batı dillerinin yanında, Farsça ve Urducaya da çevrilmiş. Orijinali 5 cilt olan kitabı notlarla günümüz Türkçesine çeviren Doç. Dr. Nejdet Gök, sadece yazara bağımlı kalmayarak yüzlerce kaynak eseri tarayıp, terminolojiyi bozmadan açıklama ve dipnotlarıyla esere zenginlik kazandırmış.

Gök, Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü’nde Osmanlı Paleografyası ve Diplomatikası derslerinin yanında, Türk-İslâm Tarihi dersleri verirken, tez danışmanı Prof. Halil İnalcık hocanın tavsiyeleri üzerine 2003’te ilk cildini İletişim Yayınları aracılığıyla okurla buluşturduğu İslâm Uygarlıkları Tarihi kitabını derslerde okutmaya başlamış. Gök kitabın ikinci cildini ise sabırlı bir çalışmanın ürünü olarak 2011’de okurla buluşturmuş.

18 ana başlık altında toplanan İslâm Uygarlıkları Tarihi kitabı, Oxford Üniversitesi’nden Türkiye’deki ilahiyat fakültelerine kadar birçok üniversitede bir asra yakın süredir ders kitabı olarak okutuluyor.

*

Kitabın birinci cildinde İslâm Öncesi Araplar ve Arap Yarımadası, Hz. Muhammed (sav) (571-632) ve İslâm’ın Doğuşu, Râşid Halifeler ve Sonrası, İslâm Devletlerinde Yönetim, Askerî Teşkilât, Devletin Gelir Kaynakları ve Vergiler, Posta, İstihbârat, Adliye ve Belediye Teşkilatları, Bürokrasi ve Memurlar, Ekonomi ve İdarî Yapılanma, İslâm Öncesi Bilim, Eğitim ve Kültür, İslâmî Dönemde Bilim ve Eğitim, Bağdat’ta Edebiyat Bilginleri, İslâm Tarihi ve Kaynakları, Edebiyat ve Şiir, İkinci cildinde ise, Dahîlî Bilimler (Pozitif Bilimler), Müslümanlar ve Ulûm-i Dahîle, İslâm Devletlerinde Siyasi ve İdari Yapılanma, Birinci Arap Devri (İslâmiyet’in Doğuşundan Hicri 132/Miladi 749 Yılına Kadar), Raşid Halifeler Devri’nde Devlet Siyaseti (Hicri 11-41), Emevîler Devri’nde Devleti Siyaseti (Hicri 122-141), Birinci Fars Devri, Birinci Türk Devri, İkinci Arap Devri, Moğol veya Tatar Devri, İslâm Devletlerinde Sosyal Yapı, İslâm Toplumlarında Geleneksel-Görenek ve Sosyal Yapı, İslâm Uygarlığı Devrinde Aile, İslâm Uygarlığı ve Mimari, Zenginlik ve İsraf, Kerem ve Seha (Cömertlik), İslâm Devleti’nin İhtişam ve Debdebesi, Törenler, Düğünler ve Diğer Kutlamalar başlıkları altında okuyucuya bütün detay bilgiler veriliyor.

Hamiş:

*Raşid Halifeler veya Hulefâ-yi Raşidîn: İslâm tarihinde Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir’e biat edilmesiyle başlayan, daha sonra Hz. Ömer ve Osman’ın hilafetiyle sürüp Hz. Ali ile sona eren döneme Hulefâ-yi Râşidîn devri denilir. Hulefâ halife kelimesinin, râşidin ise “doğru yolda olan, doğruya ve Hakka sımsıkı sarılan, kemâle ermiş anlamındaki râşid kelimesinin çoğuludur. Bununla birlikte ilk dört halifenin yanında bazıları Emevî Halifesi Ömer b. Abdülaziz’e “beşinci râşid halife” demiştir. Ancak yine de Hulefâ-yı Raşidîn’in sayısı, özellikle Sünnî İslâm dünyasında “dört halife” veya “dört seçkin dost” denilerek dört rakamıyla sınırlı tutulmaktadır.

***

------------------------------------------------------------------

ORTA ASYA’NIN ‘ALTIN ÇAĞI’NA YOLCULUK

Kronik Kitap tarafından Asya Tarihi Dizisi arasında yayımlanan “Kayıp Aydınlanma-Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı” isimli kitabın yazarı S. Frederick Starr, “Bu kitapta önce çıkartılan meseleler yaklaşık yirmi yıldır kafamdaydı. Bölgenin hemen her köşesine yaptığım seyahatlerde de bu meseleleri beraberimde götürmekteydim ki, bu seyahatlere Türkmenistan’daki Karakum Çölü’nde, kavurucu güneş altındaki yürüyüşlerim ve Pamir Dağları’nda eksi 40 derecede yaklaşık bir hafta boyunca kardan ötürü mahsur kalmam da dâlildi” diyerek seyahatleri esnasında çektiği çileyi dile getirmeyi de ihmal etmiyor.

*

Çevirmen Yusuf Selman İnanç ise S. Frederick Starr’ı desteklemek ve okura fikir vermek için şu ifadelerle devam ediyor:

“Kayıp Aydınlanma ismiyle sunulan bu eser, Orta Asya’nın İslâmiyet ile tanıştığı dönemde Timurlular Devleti’nin yıkılmasına kadar geçen zaman içerisinde bölgedeki bilimsel ve entelektüel faaliyetleri kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Eserde kuru bir tarih anlatımı yoktur. Bunun yerine gelişmeler ve yaşananlar sebep-sonuç çerçevesi dâhilinde değerlendirilmiştir.

İslâmiyet öncesi döneme kısa bir şekilde değinerek bölgenin tevarüs ettiği birikimi göstermiş, mevcut farklı dinlerin bölgenin zihin dünyasına yaptığı katkıyı anlatmış, İslâmiyet ile birlikte bölgede yaşanan değişikliklere değinmiş ve söz konusu entelektüel coşkunluğun neden ve nasıl ortaya çıktığını ve niçin yok olduğunu tüm tafsilatıyla ele almıştır.”

*

Görsellerle zenginleştirilmiş bu sürükleyici kitap, Orta Asya’nın orta çağdaki karanlıkta kalmış olan Aydınlanma Çağı’nı tarihi sıralamaya sadık kalarak ama kuru bir anlatımdan çıkartarak ortaya koyuyor.

Dönemin en büyük zihinlerinin maceralı hayatları, büyüleyici başarıları ve modern dünyanın oluşumunu nasıl hazırladıklarını açık bir dille anlatan eser, olup biteni sebep-sonuç dairesi içinde okura sunarak zihinlerdeki sorulara cevap veriyor. Kitaba konu olan neredeyse tüm isimlerin Arapça yazmış olmasından ötürü Arap oldukları yönündeki yanılgıyı bertaraf eden kitap, bugün Kazakistan’dan Afganistan’a ve Sincan’a kadar uzanan Orta Asya’da Türkî ve İranî halkların nasıl büyük medeniyetler inşa ettiklerini gözler önüne seriyor.

Kayıp Aydınlanma, 800 ilâ 1200 seneleri arasında en büyük ve gelişmiş kentlere, en zarif sanata ve hemen her alanda en ileri bilgi ve teknolojiye sahip olan Orta Asya’nın dünya ticaretini ve ekonomisini nasıl yönlendirdiğini anlatıyor.

***

---------------------------------------------------

AVRUPA’DAKİ OSMANLI ŞEHİRLERİ

Kanaatimize göre, bir hoca için en mesut olgulardan bir tanesi, öğrencilerinin eserler vermesini görmektir” ifadesiyle esere giriş yapan hocaların hocası Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, “Viyana’dan öğrencilerim olan Dr. Emrah İstek ve eşi Dr. Gülşen İstek’in (Avusturya ve Osmanlı Eğitim Sistemi Mukayesesi, Beyan Yayınları) basılmak için çalışmalarını önümde görünce, Rabbime defalarca şükrettim. Emrah İstek’in eseri bendenizi de yakından ilgilendiren seyyahlar, seyahatnâmeler ve bu seyahatnâmeler ışığında, “Avrupa’daki Osmanlı Şehirleri”.

*

Gezgin insanları iki sınıfa ayırmak mümkündür: Birincisi, keyf için gezenler, ikincisi ise gezerek, bilmediği, görmediği şeyleri görmek, öğrenmek ve bu öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmak için yazanlar. Bunların birincisini “turist”, ikincisini ise “seyyah” diye nitelendirebiliriz. Dr. Emrah İstek kendisini ikinci sınıfa dahil ederek, 16. ve 17. yüzyıl seyahatnamelerine göre hazırlamış olduğu “Avrupa’daki Osmanlı Şehirleri” adlı çalışması, özellikle Osmanlı Devleti üzerinde çalışan/çalışacak tarihçiler ve de Osmanlı Dönemi şehirler sosyolojisi üzerinde araştırma yapacaklar için güzel bir kaynak eser teşkil etme özelliğine sahip.

Bir çabanın, gayretin ürünü olarak ortaya çıkan eser hem Osmanlı Devlet Arşivleri’nden, hem de Avusturya ve Alman kütüphanelerinden yararlanılarak hazırlanmış.

*

Dr. Emrah İstek bu bağlamda yazdığı ve Beyan Yayınları tarafından yayımlanan “Avrupa’daki Osmanlı Şehirleri-Seyyahların Gözüyle Estergon-İstanbul Güzergâhı Üzerindeki Osmanlı Şehirleri (16-17.Yüzyıl)” isimli eserinde, “Osmanlı şehirleri, çeşitli yönleriyle araştırmalara konu olmuş geniş bir sahadır. Bu sahanın içinde kent mimarisi ve vakıf eserleri ile dinî, kültürel ve içtimâî hayat çok boyutlu olarak yer almaktadır. Bu çok yönlü resmi anlayabilmek için başta arşiv kayıtları olmak üzere farklı zamanlarda buralardan geçen seyyahların eserlerine başvurmak bir gerekliliktir” ifadesiyle “yitik hazinelerimizin” izinde yürünen bir yolculuğun ipuçlarını veriyor.

Bilhassa Batı ve Kuzey Avrupa’dan yola çıkarak kara ve nehir yolunu takip etmek suretiyle Viyana’dan hareketle İstanbul’a ulaşan seyyahların kaleme aldıkları seyahatnâmelere sık sık başvurulduğunu ifade eden Dr. Emrah İstek, “Bu çalışmanın konusu bahsi geçen herhangi bir şehrin bütün özelliklerini veya bölgenin halkının dini, kültürel vs. taraflarını anlatmak değil, sadece seyyahların bu konudaki gözlemlerini aktararak farklı bir gözle Osmanlı şehirlerini ve tebaasını anlamaya çalışmaktır” diyerek varmak istediği noktayı özetliyor.

***

----------------------------------------

‘BİRLİK RUHU’ SARSILIYOR

Anadolu Ajansı analiz serisine son olarak Avrupa’nın Kimlik Krizi kitabını ekledi.

Kitap, İspanya’nın Katalonya Özerk Bölgesi’nde 2010’dan bu yana artarak hız kazanan ve Avrupa’nın diğer ülkelerine sirayet eden bağımsızlık taleplerinden Brexit sürecine, 2015’teki göçmen kriziyle Avrupa’da oluşan yeni göç politikalarından “Avrupa İslâm’ı” gibi toplum mühendisliği projelerine ve Arupa’yı etkisi altına alan aşırı sağ siyasetinden Kovid-19 salgınının “Birlik Ruhu”nu sarsan sonuçlarına Avrupa’da yaşandığı kimlik krizi ve dönüşümüne ışık tutan analiz ve özel haberlerden oluşuyor.

Alanında uzman kişilerin analizlerine yer verilen ve 5 ana bölümden meydana gelen 333 sayfalık kitap, “Avrupa’nın İslâm’a Bakışı”, “Avrupa’da Mülteci Sorunu”, “Sağa Kayan Avrupa”, “Avrupa’daki Ayrılıkçı Hareketler” ve “Koronavirüs ve AB’nin Geleceği” konularını ayrı ayrı bölümlerde ele alarak Anadolu Ajansı’nın fotoğrafları ve tabloları ile desteklenmiş.

Önsözünü Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şenol Kazancı’nın yazdığı kitapta Avrupa’nın son yüz yılında yaşadıkları, geçirdiği dönüşüm ve AB üzerine gelecek perspektiflerin ele alınarak, Avrupa konusuyla ilgilenenlere kaynak niteliğinde önemli veriler aktarılmaya çalışılmış.

Hamiş: Anadolu Ajansı ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın kişi ve kuramlarla ilgili protokol listesini güncellemesinde fayda var.