Bir milletin gerçek tarihi uygarlığıyla anlaşılır
Osmanlı ve
Balkan tarihi üzerine hazırladığı eserlerle dünya çapında saygı gören ve ‘Tarihçilerin Kutbu’ olarak nitelendirilen
rahmetli Prof. Dr. Halil İnalcık,
“Nejdet Gök tarafından dipnotlar ve bir girişle zenginleştirilerek dilimize
kazandırılan İslâm Uygarlıkları Tarihi (Târihu’t
Temeddünni’l-İslâmî) isimli bu önemli kitaba Türk okurlarının büyük
ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Özellikle Arap dünyasında standart bir kitap
olarak kabul edilen bu klasik eserin yayımı, önemli bir kültür hizmeti olmanın
yanında, Türk bilim çevresinde büyük bir boşluğu dolduracak, İslâm tarihi ve
uygarlığı ile ilgili çalışmalara da zenginlik kazandıracaktır” ifadesini
kullanmıştı.
İnalcık’ın
salık verdiği bu kitap, Corci Zeydân tarafından kaleme alınmış ve Necmettin
Erbakan Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi / Tarih Bölümü Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Nejdet Gök tarafından
dilimize çevrilerek İletişim Yayınları
tarafından okuruyla buluşturulmuş bir eser.
*
Peki İslâm
Uygarlıkları Tarihi isimli bu kapsamlı eseri 1902-1906 yılları arasında 5 cilt
halinde kaleme alan Corcî Zeydân kimdir?
1861 yılında Beyrut’ta, Ortodoks mezhebine mensup fakir bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya gelen Corcî Zeydân, Kahire’ye
yerleşip burada tıp eğitimine devam
ederken maddi imkânsızlıklar yüzünden eğitim hayatı sekteye uğradı. Bu
gelişmelerden sonra edebiyat, tarih ve
dil üzerine yoğunlaştı. Arap dili ve edebiyatı alanındaki ilk eseri 1886’da
Beyrut’ta yayımlandı.
Son derece
faal ve aynı zamanda istikrarsız bir kişi olan Corcî Zeydân 1886’da İngiltere, Fransa ve İsviçre’yi
içine alan bir Avrupa seyahatine
çıktı. Bu ülkelerdeki belli başlı arşiv,
kütüphane, müze ve üniversitelerde araştırmalar yaptı; ileri gelen bilim
insanlarıyla tanıştı ve aynı yıl Mısır’a döndü.
Batıcı aydın
yetiştirme merkezlerinden olan misyoner okullarından Amerikan Protestan
Koleji’nde öğrenim gören Zeydân, kültürel bir uyanış sağlamak için Batı kültürünü Araplara aktarmayı
amaçlayıp, İslâm ve Arap tarihini şarkiyatçıların bakış açısıyla inceleyip
tahlil etmeye çalıştı. İlk İslâm tarihçilerinin olayları sadece nakletmekle
yetinip bunların altında yatan sebepleri araştırmadıklarını belirterek onları
tenkit eden Zeydân’a göre bir milletin gerçek tarihi savaş ve fetihler tarihi
değil, kültür ve medeniyet tarihidir. Zeydân’ın
gayesi, geleneksel tarih kitaplarını gözden düşürmek, İslâm tarihini incelerken
dini ikinci plana iterek bilim ve uygarlığı öne çıkarmak oldu.
1892’de
yaşamının sonuna kadar çalıştığı ve birçok makalesini bizzat yazdığı el-Hilâl
dergisini çıkarmaya başlayan Zeydân, Arap
edebiyatında yeni akımın öncüleri arasında yer aldı.
*
Burada bir
parantez açmakta fayda var... (Corcî Zeydân, İslâm Uygarlıkları Tarihi isimli
eserinde bir Arap milliyetçisi olarak Türkler konusundaki değerlendirmelerinde
zaman zaman yanlı yorum ve tespitlerde bulunarak, Doğu bilimcilerin Türkler
konusundaki klasik yaklaşımlarından farlı bir anlayış sergileyememiş.
Bunda
muhakkak, Beyrut’u terk etmesinin ve Mısır’a gitmesinin nedenleri arasında o
günkü Osmanlı idaresine duyduğu öfkenin büyük etkisi olmuştur. Bu öfke ve
kırgınlığın izlerini, Türkler ve Türk tarihiyle ilgili değerlendirmelerini
diğer eserlerinde de görmek mümkündür.
Ayrıca, Gordon
Paşa’yı kurtarmak için İngilizlerin 1884’te Sudan’a gönderdiği askerî birlik
içinde Zeydân’ın 10 ay süren harekatta tercüman olarak görev alması ve burada
gösterdiği gayretlerinden dolayı madalya ve iki ayrı nişanla ödüllendirilmesi
bir kenara not edilmelidir.)
Osmanlı
hâkimiyetinden yana olan Zeydân,
Meşrutiyetin ilân edilmesini sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni
destekleyip, 1908’den sonra bu desteğini daha da arttırdı. Zeydân, Osmanlı
Devleti’nin yıkılması halinde Avrupa etkisinin artacağından endişe ederken,
Meşrutiyet’in Batılıların siyasî emellerine engel olacağını düşünüyordu. Osmanlıların Türkleştirme politikalarının
olmadığını, Arapların kendi kültürlerini serbestçe yaşattıklarını belirten
Zeydân, Arapların Osmanlı Devleti’nde daha fazla siyasî hak talep etmelerine de
karşı çıktı.
Jön
Türkler’i destekleyen siyasî tavrı sebebiyle Osmanlı topraklarına ancak
Meşrutiyet’ten sonra girebilen Corcî Zeydân, bazı tartışmalara da konu olan
Kahire Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliği görevinden alındı.
İyi bir
gazeteci olmanın yanında, özellikle tarih, Sâmi dilleri ve karşılaştırmalı dil
bilimi konusunda bilimsel Batı metoduna uygun çok sayıda esere imza atan yazar,
21 Temmuz 1914’te Kahire’de öldü.
Başlıca
eserleri, Tarihu Mısr el-Hadis (2 cilt), Târihu’t Temeddünni’l-İslâmî (5 cilt),
Târihu’l-Arab kable’l-İslâmî, Ensâbû’l-Arabî’l-kudemâ, Edebiyat ve Tarih
Dersleri, Arapça Lügât Düzenleme Kurulları Tarihi, Şark Meşhurlarının
Biyografileri ve İslâm fetihlerinin başlangıcından Memlûklular devrine kadar
geçen olayları konu alan romanlarıdır.
*
Corcî
Zeydân, (1902-1906) yılları arasında yayımı
yaklaşık 5 yıl süren İslâm Uygarlıkları Tarihi (Târihu’t
Temeddünni’l-İslâmî) isimli eserinden bahsederken, “İslâm tarihinin en önemli genel tarihlerden biri olduğuna kuşku yoktur.
Çünkü İslâm, eski tarihle yeni tarihi birleştiren bir bağdır. Eski uygarlık,
İslâm tarihi ile sona erer. Bir dilci, kendi dil, millet, memleket, medeniyet,
edebiyat ve gelenekleriyle ilgili tarihini elbette büyük bir istekle inceler.
Bir milletin gerçek tarihi, o milletin uygarlık tarihinden ibarettir” ifadelerine
yer veriyor.
Zeydân,
kitabının 2. cildine yazdığı önsözde birinci ciltle ilgili basında çıkan takdir
ve eleştirilerden şu şekilde söz ediyor: “Yayımladığımız 1. cilt yayın
dünyasında büyük yankılar uyandırmıştır. Gazeteler bu cilt hakkında övücü ve
takdir dolu sözler söyledikleri gibi aynı zamanda eleştirilerde de
bulunmuşlardır. Mısır, Suriye, Avrupa, Amerika, İran ve Hindistan’dan araştırma
ve incelemelere devam edip diğer ciltlerin de yayımlanması için bizi teşvik
edip cesaretlendiren mektuplar geldi. Târihu’t Temeddünni’l-İslâmî’nin birinci
cildi yayımlandığı zaman çağın büyük âlimleri, kitabın önemini, içinde yer alan
konuları araştırıp incelemenin ne derece zor olduğunu kabul ettikten sonra,
aralarından bir kısmı övgüyle bahsetmişlerdir. Bir kısmı da kaynaklardan
habersiz oldukları için kitabın bazı yönlerini eleştirmişlerdir.”
Zeydân her
ne kadar eleştirilere böyle yaklaşsa da, kitabına aldığı kaynakların bir kısmı
tarihçilerin “isrâiliyât” (Yahudilik
ve Hıristiyanlıktan İslâm kaynaklarına geçtiği kabul edilen bilgiler)
güvenilirliğinden kuşku duyduğu bilgilerden oluşuyor.
Zeydân eserinin
son cildinde itiraf etmek zorunda kaldığı tekrarlar
kitabın hacmini genişletmekle beraber; bilimsel yöntemlere çok katı
bağlanmayan, okunması zevkli, öğretici, geniş kapsamlı, ansiklopedik,
sorgulayıcı ve eleştirel, popüler bir
uygarlık tarihi kitabına imza atmış.
*
Bir milletin
tarihi, o milletin yalnızca savaş olaylarından ibaret değildir. Milletin doğuş
ve gelişimi, devlet ve hükûmet biçiminde yapılanması, mali durumu ve
zenginliği, bilim ve kültür, edebiyat ve gelenekleri, medenî kanunları gibi
tarihsel durumlarının sonuçlarıdır. Bir başka deyişle ‘uygarlık tarihidir’. Her uygarlığın ilk bakışta göze çarpan yönleri
olduğu gibi, ancak dikkatli araştırma ve gözlemle fark edilebilecek birtakım
özellikleri de vardır. Uygarlıkların ilk bakışta görünen yüzü, ortadaki refah
ve zenginlik, ihtişam, bilim, edebiyat, sanayi, ticaret, sosyal yapısı, gelenek
ve görenekleridir. Araştırmayla ortaya çıkan gerçekler ise uygarlığın, halkına
ve tüm insanlığa getirdiği saadet ve huzur, açlık ve yoksulluk gibi olumlu veya
olumsuz sonuçlardan oluşur.
“İslâm devleti zenginlik ve refah açısından
en yüksek noktaya Abbâsîler devrinde ulaşmıştır” diyen Zeydân, İslâm
ülkesinin zaman ve devre göre farklılık gösteren mali durumunu daha iyi
anlayabilmek için de Hz. Muhammed (sav) zamanından başlayarak, sırasıyla Raşid Halîfeler* (Hicri 11-41), daha
sonra Emevî (Hicri 122-141) ve Abbâsîler dönemini (Hicri 750-1258)
irdeliyor. Her devri kendi içinde bölümlere ayırarak kendi özel durum ve
özellikleri açısından tahlil ediyor.
*
Kitap,
Cumhuriyet döneminde de başta ilahiyat fakülteleri olmak üzere dinî eğitim
yapan kurumlar için ders veya başvuru kitabı olarak kabul görmüş. Günümüzde
klasik bir İslâm uygarlığı tarihi olarak kabul edilen bu kitap, Batı dillerinin
yanında, Farsça ve Urducaya da çevrilmiş. Orijinali 5 cilt olan kitabı notlarla
günümüz Türkçesine çeviren Doç. Dr.
Nejdet Gök, sadece yazara bağımlı kalmayarak yüzlerce kaynak eseri tarayıp,
terminolojiyi bozmadan açıklama ve dipnotlarıyla esere zenginlik kazandırmış.
Gök, Bilkent
Üniversitesi Tarih Bölümü’nde Osmanlı Paleografyası ve Diplomatikası
derslerinin yanında, Türk-İslâm Tarihi dersleri verirken, tez danışmanı Prof. Halil İnalcık hocanın tavsiyeleri
üzerine 2003’te ilk cildini İletişim
Yayınları aracılığıyla okurla buluşturduğu İslâm Uygarlıkları Tarihi kitabını derslerde okutmaya başlamış.
Gök kitabın ikinci cildini ise sabırlı bir çalışmanın ürünü olarak 2011’de okurla buluşturmuş.
18 ana
başlık altında toplanan İslâm Uygarlıkları Tarihi kitabı, Oxford
Üniversitesi’nden Türkiye’deki ilahiyat fakültelerine kadar birçok üniversitede
bir asra yakın süredir ders kitabı olarak okutuluyor.
*
Kitabın birinci cildinde İslâm Öncesi Araplar ve Arap
Yarımadası, Hz. Muhammed (sav) (571-632) ve İslâm’ın Doğuşu, Râşid Halifeler ve
Sonrası, İslâm Devletlerinde Yönetim, Askerî Teşkilât, Devletin Gelir
Kaynakları ve Vergiler, Posta, İstihbârat, Adliye ve Belediye Teşkilatları,
Bürokrasi ve Memurlar, Ekonomi ve İdarî Yapılanma, İslâm Öncesi Bilim, Eğitim
ve Kültür, İslâmî Dönemde Bilim ve Eğitim, Bağdat’ta Edebiyat Bilginleri, İslâm
Tarihi ve Kaynakları, Edebiyat ve Şiir, İkinci
cildinde ise, Dahîlî Bilimler (Pozitif Bilimler), Müslümanlar ve Ulûm-i
Dahîle, İslâm Devletlerinde Siyasi ve İdari Yapılanma, Birinci Arap Devri
(İslâmiyet’in Doğuşundan Hicri 132/Miladi 749 Yılına Kadar), Raşid Halifeler
Devri’nde Devlet Siyaseti (Hicri 11-41), Emevîler Devri’nde Devleti Siyaseti
(Hicri 122-141), Birinci Fars Devri, Birinci Türk Devri, İkinci Arap Devri,
Moğol veya Tatar Devri, İslâm Devletlerinde Sosyal Yapı, İslâm Toplumlarında
Geleneksel-Görenek ve Sosyal Yapı, İslâm Uygarlığı Devrinde Aile, İslâm
Uygarlığı ve Mimari, Zenginlik ve İsraf, Kerem ve Seha (Cömertlik), İslâm
Devleti’nin İhtişam ve Debdebesi, Törenler, Düğünler ve Diğer Kutlamalar
başlıkları altında okuyucuya bütün detay bilgiler veriliyor.
Hamiş:
*Raşid Halifeler veya Hulefâ-yi Raşidîn:
İslâm tarihinde Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir’e biat
edilmesiyle başlayan, daha sonra Hz. Ömer ve Osman’ın hilafetiyle sürüp Hz. Ali
ile sona eren döneme Hulefâ-yi Râşidîn
devri denilir. Hulefâ halife
kelimesinin, râşidin ise “doğru yolda olan, doğruya ve Hakka sımsıkı
sarılan, kemâle ermiş anlamındaki râşid kelimesinin çoğuludur. Bununla
birlikte ilk dört halifenin yanında bazıları Emevî Halifesi Ömer b. Abdülaziz’e
“beşinci râşid halife” demiştir.
Ancak yine de Hulefâ-yı Raşidîn’in sayısı, özellikle Sünnî İslâm dünyasında “dört halife” veya “dört seçkin dost” denilerek dört rakamıyla sınırlı tutulmaktadır.
***
------------------------------------------------------------------
ORTA ASYA’NIN ‘ALTIN ÇAĞI’NA
YOLCULUK
Kronik Kitap tarafından Asya Tarihi Dizisi
arasında yayımlanan “Kayıp
Aydınlanma-Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı” isimli
kitabın yazarı S. Frederick Starr,
“Bu kitapta önce çıkartılan meseleler yaklaşık yirmi yıldır kafamdaydı.
Bölgenin hemen her köşesine yaptığım seyahatlerde de bu meseleleri beraberimde
götürmekteydim ki, bu seyahatlere Türkmenistan’daki Karakum Çölü’nde, kavurucu
güneş altındaki yürüyüşlerim ve Pamir Dağları’nda eksi 40 derecede yaklaşık bir
hafta boyunca kardan ötürü mahsur kalmam da dâlildi” diyerek seyahatleri
esnasında çektiği çileyi dile getirmeyi de ihmal etmiyor.
*
Çevirmen Yusuf Selman İnanç ise S. Frederick
Starr’ı desteklemek ve okura fikir vermek için şu ifadelerle devam ediyor:
“Kayıp
Aydınlanma ismiyle sunulan bu eser, Orta Asya’nın İslâmiyet ile tanıştığı
dönemde Timurlular Devleti’nin yıkılmasına kadar geçen zaman içerisinde
bölgedeki bilimsel ve entelektüel faaliyetleri kapsamlı bir şekilde ele
almaktadır. Eserde kuru bir tarih anlatımı yoktur. Bunun yerine gelişmeler ve
yaşananlar sebep-sonuç çerçevesi dâhilinde değerlendirilmiştir.
İslâmiyet
öncesi döneme kısa bir şekilde değinerek bölgenin tevarüs ettiği birikimi
göstermiş, mevcut farklı dinlerin bölgenin zihin dünyasına yaptığı katkıyı
anlatmış, İslâmiyet ile birlikte bölgede yaşanan değişikliklere değinmiş ve söz
konusu entelektüel coşkunluğun neden ve nasıl ortaya çıktığını ve niçin yok
olduğunu tüm tafsilatıyla ele almıştır.”
*
Görsellerle
zenginleştirilmiş bu sürükleyici kitap, Orta Asya’nın orta çağdaki karanlıkta
kalmış olan Aydınlanma Çağı’nı
tarihi sıralamaya sadık kalarak ama kuru bir anlatımdan çıkartarak ortaya
koyuyor.
Dönemin en
büyük zihinlerinin maceralı hayatları, büyüleyici başarıları ve modern dünyanın
oluşumunu nasıl hazırladıklarını açık bir dille anlatan eser, olup biteni
sebep-sonuç dairesi içinde okura sunarak zihinlerdeki sorulara cevap veriyor.
Kitaba konu olan neredeyse tüm isimlerin Arapça yazmış olmasından ötürü Arap
oldukları yönündeki yanılgıyı bertaraf eden kitap, bugün Kazakistan’dan
Afganistan’a ve Sincan’a kadar uzanan Orta
Asya’da Türkî ve İranî halkların nasıl büyük medeniyetler inşa ettiklerini
gözler önüne seriyor.
Kayıp Aydınlanma, 800 ilâ 1200 seneleri arasında
en büyük ve gelişmiş kentlere, en zarif sanata ve hemen her alanda en ileri
bilgi ve teknolojiye sahip olan Orta Asya’nın dünya ticaretini ve ekonomisini
nasıl yönlendirdiğini anlatıyor.
***
---------------------------------------------------
AVRUPA’DAKİ OSMANLI ŞEHİRLERİ
“Kanaatimize göre, bir hoca için en mesut
olgulardan bir tanesi, öğrencilerinin eserler vermesini görmektir”
ifadesiyle esere giriş yapan hocaların hocası Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, “Viyana’dan öğrencilerim olan Dr. Emrah İstek ve eşi Dr. Gülşen İstek’in (Avusturya ve
Osmanlı Eğitim Sistemi Mukayesesi, Beyan Yayınları) basılmak için çalışmalarını
önümde görünce, Rabbime defalarca şükrettim. Emrah İstek’in eseri bendenizi de yakından ilgilendiren seyyahlar,
seyahatnâmeler ve bu seyahatnâmeler ışığında, “Avrupa’daki Osmanlı Şehirleri”.
*
Gezgin
insanları iki sınıfa ayırmak mümkündür: Birincisi, keyf için gezenler, ikincisi
ise gezerek, bilmediği, görmediği şeyleri görmek, öğrenmek ve bu öğrendiklerini
başkalarıyla paylaşmak için yazanlar. Bunların birincisini “turist”, ikincisini ise “seyyah” diye nitelendirebiliriz. Dr.
Emrah İstek kendisini ikinci sınıfa dahil ederek, 16. ve 17. yüzyıl
seyahatnamelerine göre hazırlamış olduğu “Avrupa’daki
Osmanlı Şehirleri” adlı çalışması, özellikle Osmanlı Devleti üzerinde
çalışan/çalışacak tarihçiler ve de Osmanlı Dönemi şehirler sosyolojisi üzerinde
araştırma yapacaklar için güzel bir kaynak eser teşkil etme özelliğine sahip.
Bir çabanın,
gayretin ürünü olarak ortaya çıkan eser hem Osmanlı Devlet Arşivleri’nden, hem
de Avusturya ve Alman kütüphanelerinden yararlanılarak hazırlanmış.
*
Dr. Emrah İstek bu bağlamda yazdığı ve Beyan Yayınları tarafından yayımlanan “Avrupa’daki Osmanlı Şehirleri-Seyyahların
Gözüyle Estergon-İstanbul Güzergâhı Üzerindeki Osmanlı Şehirleri
(16-17.Yüzyıl)” isimli eserinde, “Osmanlı şehirleri, çeşitli yönleriyle
araştırmalara konu olmuş geniş bir sahadır. Bu sahanın içinde kent mimarisi ve
vakıf eserleri ile dinî, kültürel ve içtimâî hayat çok boyutlu olarak yer
almaktadır. Bu çok yönlü resmi anlayabilmek için başta arşiv kayıtları olmak
üzere farklı zamanlarda buralardan geçen seyyahların eserlerine başvurmak bir
gerekliliktir” ifadesiyle “yitik
hazinelerimizin” izinde yürünen bir yolculuğun ipuçlarını veriyor.
Bilhassa
Batı ve Kuzey Avrupa’dan yola çıkarak kara ve nehir yolunu takip etmek
suretiyle Viyana’dan hareketle İstanbul’a ulaşan seyyahların kaleme aldıkları
seyahatnâmelere sık sık başvurulduğunu ifade eden Dr. Emrah İstek, “Bu
çalışmanın konusu bahsi geçen herhangi bir şehrin bütün özelliklerini veya
bölgenin halkının dini, kültürel vs. taraflarını anlatmak değil, sadece
seyyahların bu konudaki gözlemlerini aktararak farklı bir gözle Osmanlı
şehirlerini ve tebaasını anlamaya çalışmaktır” diyerek varmak istediği
noktayı özetliyor.
***
----------------------------------------
‘BİRLİK RUHU’ SARSILIYOR
Anadolu Ajansı analiz serisine son olarak
Avrupa’nın Kimlik Krizi kitabını ekledi.
Kitap,
İspanya’nın Katalonya Özerk Bölgesi’nde 2010’dan bu yana artarak hız kazanan ve
Avrupa’nın diğer ülkelerine sirayet eden bağımsızlık taleplerinden Brexit
sürecine, 2015’teki göçmen kriziyle Avrupa’da oluşan yeni göç politikalarından
“Avrupa İslâm’ı” gibi toplum
mühendisliği projelerine ve Arupa’yı etkisi altına alan aşırı sağ siyasetinden
Kovid-19 salgınının “Birlik Ruhu”nu
sarsan sonuçlarına Avrupa’da yaşandığı kimlik krizi ve dönüşümüne ışık tutan
analiz ve özel haberlerden oluşuyor.
Alanında uzman kişilerin analizlerine yer
verilen ve 5 ana bölümden meydana gelen 333 sayfalık kitap, “Avrupa’nın İslâm’a Bakışı”, “Avrupa’da Mülteci Sorunu”, “Sağa Kayan Avrupa”, “Avrupa’daki Ayrılıkçı Hareketler” ve “Koronavirüs ve AB’nin Geleceği” konularını
ayrı ayrı bölümlerde ele alarak Anadolu Ajansı’nın fotoğrafları ve tabloları
ile desteklenmiş.
Önsözünü
Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şenol
Kazancı’nın yazdığı kitapta Avrupa’nın son yüz yılında yaşadıkları,
geçirdiği dönüşüm ve AB üzerine gelecek perspektiflerin ele alınarak, Avrupa
konusuyla ilgilenenlere kaynak niteliğinde önemli veriler aktarılmaya çalışılmış.
Hamiş: Anadolu Ajansı ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın kişi ve kuramlarla ilgili protokol listesini güncellemesinde fayda var.