Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Şubat 2023

​Bir Kulübe

“Romanda, anlatılan ailenin içine gireriz. Onlarla birlikte yaşarız, onlardan biri oluruz.” Erdal Öz’ün söylediği gibi bir romandan bahsetmek istiyorum: Bir Kulübe (Aralık 2022, Şule Yayınları). Hümeyra Yabar’ın üçüncü kitabı.

“Hiçbir şeyim yokken bir kulübe yapabilmem için bana koca bir orman veren ve ağacın dilini öğreten hocam, ustam A. Ali Ural’a.” Ve ikinci ithaf cümlesi: “Çocukken gece ağaçların arasında yolumu bulmam için beni cesaretlendiren ve asıl evimize dönse de elini her zaman omzumda hissettiğim sevgili babam Nusret Kablan’a.” Yetmiş bölümden oluşan eserin ilk bölümünden hemen önce yine Ali Ural’a ait şu dize dikkat çekiyor: “bir ormandan ancak bir ev yapabilirim bir dağdan duvar yalnız.”

Bir Kulübe şahıs kadrosu, konusu, dili, mekânı ve kurgusu yönüyle sürükleyici ve merak uyandırıcı bir roman. Daha ilk bölümde heyecan uyandırıyor. Mimar, Ormancı ve karısı, eve sığınan kadın. İlk bölümde tasvir edilen orman ve bu ormanda başlayacak maceranın kahramanlarının hâli dikkat çekiyor. Bizi içine çeken bir fiktif âlem ve bu âlemin kurgusu muhayyilemizin müstesna köşelerini süslüyor. İnşa süreci daha ilk bölümde kendini gösteriyor.

“Seyyah ruhu daha fazla eşyaya ihtiyaç duymuyordu.(s.14) Kulübeyi inşa edecek Mimar’dan bahsediyor yazar. Şehirden kaçıp ormana sığınan bir ruh. Hepimizin hayali değil midir? İkinci bölümde Mimar’ın rüyası ve bir kulübe ihtiyacı anlatılıyor. Bu bölümdeki tasvirler ve Mimar’ın psikolojik yapısı gayet başarılı bir şekilde anlatılmış. Üçüncü bölümde kasabada alış veriş yapan Mimar artık işe koyulacaktır. Tabiatın döngüsüyle Mimar’ın içsel serüveni uyumlu. Tabiatın sesi, değişimi, mevsimlerin geçişi ve Mimar’daki değişim birbirini tamamlıyor. “Bir hayalin çekirdeğindeki ateş, soğumuş yanardağları harekete geçirme kabiliyetine sahipti.” (s.24) Dördüncü bölümde Ormancı ile Mimar’ın bir kulübenin inşası noktasındaki yakınlaşması anlatılıyor. Beşinci bölümde Ormancı’nın evine misafir olan Mimar, burada samimi bir diyalog gerçekleştiriyor ve birbirlerine olan güvenlerini ortaya koyuyorlar. Mimar, Ormancı’yı tanımaya çalışıyor ve evde başka kimsenin olup olmadığını düşünüyor ve içinden şunlar geçiyor: “Evin taş duvarları aniden saydam bir levhaya dönüşse sırtını yasladığı duvarın gerisinde dikkatle onu dinleyen biriyle göz göze gelecek…” (s.28). Altıncı bölümde romanın ana kahramanı Mimar’ı biraz daha tanıyoruz. “Karaağaçlar gibi toprağa kök salmanın yolu var mı?” diyordu Mimar. Ormanda bir yer arayan Mimar birden düşüyor ve derin düşüncelere dalıyor. “Sıcak ve soğuk suyun birlikte aktığı ama asla birbirine karışmadığı kararlı bir çeşmeydi hayat.” (s.31) Mimar’ın hayatıydı bu. Mimar, geçici bir konaklama talep ediyordu tabiattan ama bu talebini anlayan birisi olmalıydı. Bu noktada karşısına çıkan Ormancı tam da aradığı kişiydi. Ormancıyla geçmişini paylaşan Mimar çıkıyor karşımıza. Küçük hatıralar ve geçmişin silinmez izleri. Bir resim tamamlanacak gibi. Bir kulübenin inşasıyla birlikte aslında bir hayatın da inşasını ve eksik yanlarını okuyoruz. Evet, sonuçta yapı çıkacak karşımıza. Okurun zihnini de ören ve inşa eden bir anlatım var. Hem ruhsal açıdan hem de teknik yönden yerli yerine konan taşlar. Yazar, kurgusunu çok yönlü geliştiriyor ve işin teknik yönünü de ihmal etmiyor “çandı” tekniğinden bahsediyor. Mimar ne istiyordu? İşte cevabı: “Ruhunu güçlendirmek için Allah’tan sevinç yerine huzur dilemesi” (s.43). Kulübenin inşa süreciyle birlikte Mimar’ı ara cümlelerde tanıyoruz. Eseri okurken içimizde bir mimar yaşadığını hissediyoruz. Diğer taraftan Mimar ve hiç unutamadığı ustası arasındaki ilişki. Usta ve çırak ilişkisi. Marangozun ağaçlarla olan iletişimi dikkat çekiyor. Eserde çok yönlü mesajlar var. Marangozun ağaçlara bakışı, onların dilini çözüşü, sabırla bekleyişi ve bir ağaçtan olabilecek en güzel eseri nasıl var ettiği görülüyor. “Öğretmen nasıl olmalıdır?” diye sorulsa marangoz gibi diyebiliriz. Mimar, eski ustasını hiç unutmuyor. Mimar’ın hayalini kurduğu kulübesine kavuşması da kolay değildi. Mimar, yeni bir hayatın peşinde ama bir taraftan da hayatına giren insanları tanımak ve onlara güvenmek istiyor. Romanın ilerleyen bölümlerinde bir kahraman daha çıkıyor: Avcı. Avcı, Mimar’ı tedirgin ediyor. Böylece eserde gittikçe artan bir gizem başlıyor. Avcı da giriyor bu hayata ve işler biraz daha karmaşık hâle geliyor. Eserin kurgusu, Mimar’ın hayatının kurgusu, kulübenin inşası ve okurun iç dünyası, hepsi de birbiri içine yerleşen matruşka gibi. Yazar, bu karmaşık yapıyı bir duvar örer gibi örüyor ve kurgusunu sağlamlaştırıyor. Ormancı’ ya sığınan kadın da (Cemre) varlığını göstermeye başlıyor ve heyecan artıyor. Avcı’nın Cemre’yi aradığını öğrendiğimiz an neler olacağını düşünüyoruz ama hiç de öyle olmuyor. Yazar, kurgusunu öylesine ince hatlarla örmüş ki zihinlerde hep bir acaba var. Öyle de oluyor, sürekli bir iz sürüşü okuru yeni kurguların içine sürüklüyor. Avcı’nın Cemre ile olan ilişkisi, Mimar, Ormancı ve karısı. Bir de küllenen hikâyelerin kahramanları. Oduncu ve Belkıs’ın hazin hikâyesi.

Hümeyra Yabar, “Bir Kulübe” nin kurgusunu masallardan, efsanelerden, halk kültüründen, büyük aşk hikâyelerinden, Dede Korkut’tan alarak adeta bir mozaik oluşturmuş. Bunu yaparken modern zamanın içinden aktarıyor ama okuru geçmiş zamanın büyülü havasına davet ediyor. Şiirsel bir dilin hâkim olduğu romanda hikmetli sözler, mistik bir yönelim, felsefi bir düşüncenin girdaplarında aranan öz, hâsılı insanın kendi hikâyesini tamamlama ve kendisini inşa sürecini okuyoruz. Bir Külübe, tür olarak anlatımında ve kurgusundaki farklı ifade yolları ve içerikleriyle masal, hikâye, efsane, biyografi, hatıra gibi birçok türü içinde barından bir eser. Bir Kulübe, hem fantastik yönleriyle hem de bizi farklı düşsel mekânlara götürmesi sebebiyle egzotik romanları andıran bir eser. İnsanın hikâyesidir aslında bu. Her insanın bir ömür sürdüğü hikâye. Başa döneriz. Bu eserde de insanın ortak hikâyesini okuyorsunuz. Kalıcı değiliz dünyada. Mimar da ustasından dinlediği o unutulmaz nasihati fırsat buldukça anımsıyor ve okurun zihnine kazıyor.

Mimar, ormanın ve Ormancı’nın misafiri idi. Bu insanoğlunun hikâyesi değil midir? Şu dünya bir orman. Bizler de kendi hayatımızın mimarıyız. Kalıcı değiliz, zamanı geldiğinde gideceğiz. Hayatın dört temel unsuru da Bir Külübe’de verilmiş. “Bir kulübe yükseliyordu Kültepe’de. Bir duvarı ateş, bir duvarı rüzgâr, bir duvarı toprak, bir duvarı sudan. Yazgı taşlarını elden ele uzatıyorlardı.” Romanın sonunda Mimar ile verilen mesaj okurun zihnine bırakılan en büyük hakikat değil midir? “Gök gürültüsü ve yıldırımları göğüsleyecek bir ağaçtan inşa et kulübeni, orada gönlünce yaşa ama bir gün vakti geldiğinde onu arkanda bırakmaktan korkma. Dünyadan korkma. Korkma, nereye gidersen git ağaçlar seni bekliyor olacak.”