Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2430.12
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Bir kültür değişimi

Değişim, içinde yaşadığımız post/modern zamanları karakterize etmektedir. Değişim, hem içeriği hem de hızı itibarıyla anlamak için arkasından zor yetiştiğimiz bir fenomen haline gelmiştir. Söz gelimi; Türkiye’nin 40-50 yıl öncesine bakıldığında bile, bu değişimlerin göreli olarak bugüne nispetle daha yavaş olduğu söylenebilir.

1980 sonrası Türkiye’nin yaşadığı dışa daha açık modernleşme politikaları ile birlikte ivmesi giderek artan bir değişim yaşanmaya başlanmıştır. Bu minvalde Türkiye’nin küresel ilişkiler ağı içerisine girmesi; dolayısıyla kendisi açısından büyüyen bir dünya ile karşı karşıya kalması söz edilecek sebeplerden birisidir. İkincisi ise, bilhassa teknolojik gelişmeler sayesinde ulaşılan dijitalleşme gündelik hayatı değiştirme konusunda etkin aparatlar sağlamıştır. Bu bağlamda artık değişim eşikleri zaman açısından kısalmıştır diyebiliriz. Söz gelimi; artık değişimleri ölçmek için bir nesil çok uzun bir zaman dilimi olmaktadır.

Fakat esas üzerinde durmamız gereken şey; daha çok insanın dışarıdan kuşatan etmenler olarak değişim aparatları değildir. Elbette bu değişim kendi doğal seyri içerisinde devam etmektedir. Fakat toplum içinde bulunduğu koşullardan şikayet ederken, olması gereken değişim gerçekleşememektedir. Bunun temel sebebi ise, toplumun bizzat kendisini değiştirmesi gereken boyutlarda atıl kalmasıdır.

Bu bağlamda toplumu iki boyutlu olarak görmek gerekir. Birinci boyut; o toplumda yaşayan insanların içinde sorun halletme biçimini, meselelere yaklaşımını belirleyen ilişkiler ağıdır. İkincisi de, bu ilişki biçimlerinin ortaya çıkardığı her türlü sosyal kurum ve formlardır. İkincisi ilkine göre daha sabit ve izlenebilir bir alanı tanımlamaktadır. Esasen her iki boyut birbirini beslemekle birlikte, birinci boyut o toplumun stratejileri olarak arka plan şeklinde işlediğinden belirleyiciliğin kuvvetli olduğunun altı çizilmelidir.

Toplum; içinde siyaset, kültür, ekonomi vb. tüm boyutları ifade eden geniş ilişkiler ağını tanımlamaktadır. Bu alanlarda şayet bir arka plan olarak “üretim”, “emek” ve “adalet” işlemediği taktirde onların yerini “rant”, “üretimsizlik” ile “belirsizlik” ve “öngörülemezlik” alacaktır. Zikredilen pozitif anahtar kavramların bir ülkede ekonomi-politik olarak kültürel arka plan şeklinde işlemesi gerekmektedir. Bir başka deyişle, örgün eğitim sürecinin en başından itibaren ve bilhassa yaygın eğitimle de destekleyerek bu kültürün belirleyiciliği sağlanmak zorundadır. Özellikle ailenin buradaki katkısının son derece hayati olduğunu belirtmek lazımdır.

Dolayısıyla eğitimde öğrenci, ancak emek ve üretim sarf ederek bu süreci tamamlayabileceği bir kültürel arka planın belirleyiciliği ile yetişecektir. Dolayısıyla tüm ülke sathında belirtilen kültürel arka plan işlediği durumda, hem toplum kendisini kontrol edecek, hem de birbirine bağlı olan toplumsal ilişki, yapı ve kurumlar yeni bir forma kavuşacaktır. Tabii ki bu değişimde devletin duruşu ve alacağı kararların belirleyici olacağını da eklememiz gerekmektedir.

Burada değişim daha çok görünen formlar üzerinden sağlanmaya çalışılmaktadır. Halbuki bu formlar arka planda işleyen kültürelliğin bir sonucudur. Bu durumda sebeplere değil sonuçlara odaklanılmaktadır. Bir toplumun kendi kaderini değiştirebilmesi, sorunları daha da derinleştiren “zihinsel arka plan” ve onu besleyen kültürü değiştirebilmesi ile mümkündür. Her seferinde gerçekleştirilecek yüzeysel değişimler ise, sorunları ertelemekten başka bir işlev görmeyecektir.

Dolayısıyla değişimde toplumun gözünü dışarı çevirmekten başka, kendisine hem eleştirel gözle bakması hem de “özne” konumunu takınarak kendisini değiştirmesi ilk adım olarak belirtilebilir.