BİR KARIŞIK MÜSLÜMAN YAP
Postmodernliğin bir karakteristiği de, tutarlı ve bütüncül olarak aynı referans sistemine bağlılığın gerekmemesidir. Klasik kimlikler, aynı referansa bütüncül, uzun süreli ve tutarlı bir şekilde bağlılıkla tebellür ederler. Bu bağlamda Müslüman, sosyalist, liberal vb. kimlikler kendi dünya görüşleri çerçevesinde kimliklenirler ve netice itibarıyla bu referans sistemiyle tutarsız bir takım ögeler eleştiri konusu olurlar.
Halbuki postmodernlikte zaten esas olan kimliklerin tutarlılığı değil, tam tersine tutarsız kimlikler ve kaos halidir. Bu çerçevede postmodernlik, düzenli ve tutarlı kimlikleri aslında sürekli yukarıdan bir şeyler dayatan totaliterlikle özdeşleştirir ve reddeder. Bunun mantıklı sonucu olarak postmodernlik, önüne gelen bütün direnç noktalarını eriten ve bunu insan nefsinin pragmatizm ve konfor talebinden beslenerek yapan bir nitelikle önümüze gelir.
Farklı referans sistemlerine dair niteliklerin biraradalığını sağlayan postmodernlik içerisinde çok rahatlıkla İslam, liberalizm, sosyalizm, Hıristiyanlık vb. birçok resim birbirinden rahatsızlık duymadan biraraya gelebilirler. Bunu belki de "hiçbir şeye karşı olmamak; her şeyden faydalanmak gerekir" gibi olabildiğince pragmatik ve gündelik bir söylemin içinden yaparlar. Böylece eklektik kimlikler, resimler, düşünceler çok farklı dini soslarla hayatın içinde arz-ı endam etmeye başlar. Aslında bu çoğunlukla, pespaye bir liberalizmin hayata hakim olması anlamına gelmektedir pratikte.
Bundan 40-50 yıl öncesinin siyasi ve toplumsal alanında sağcılık ve solculuk üzerinden hulasa edilmeye ve sınırlandırılmaya çalışılan düşünce dünyası, 1970'lerden itibaren üçüncü bir yolun varlığını ortaya koymaya çalışan gayretlerle delinmeye başlandı. Rasim Özdenören'in "Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı?" ve İsmet Özel'in "Müslümanca Düşünmeye Başlangıç" (Üç Mesele Kitabına İsmet Özel'in ilk koymak istediği isim budur) kitapları, İslam'ın da kendi başına bağımsız bir dünya görüşü olduğu tezini ortaya koymaya yönelikti.
Şimdi özelde Türkiye'nin genelde İslam dünyasının bugün karşı karşıya kaldığı sorun ise, İslam'ın postmodern biçimde kurgulanmasıdır. Özellikle geçmişte yaşanan özgürlük, yaşam tarzı, insani haklar bağlamındaki sorunlar, postmodernliğin vitrini süslü ama totalitarizm yüklü vaadlerine müslüman dünyada da geniş bir yer açabildi. Sadece kendisine çizilen alanda yaptığı alışverişi ve tüketimi özgürlüğün yegane en geniş çerçevesi zannettiren bu uygulama, insanlarda hakikaten sahte özgürlük duyguları yaratmaktadır.
Öte yandan postmodernlik, insanların belli bir referans sistemine tutarlı bir biçimde bağlanmak üzere kendilerini kasmamasını öğütler. Bu bağlamda ortaya koymaya çalıştığı figürü "ortaya bir karışık" şeklinde adlandırmak mümkündür. İşin enteresan tarafı, kişi artık bu pastish karakterinden rahatsızlık duymadığı gibi, postmodern figürün rahatlık alanına sığınır. Burada olan biten şey; aslında klasik kimliklerdeki sınırlayıcı ögelerin kişiye sağladığı direnç noktaklarını bir bir kırmaktır. Temelde postmodernlikle amaçlanan; insanların her türlü dünya görüşlerinden boşandırılmış, iradeleri ellerinden alınmış bir "tüketim bireyi" haline getirebilmektir.
İşte ortaya karışık müslüman" tabiri bu eklektik kimliğin ve İslam'ın içeriğinden boşandırılmasının tezahür ettiği bir kimliklendirme biçimi olarak ortaya çıkar. Aslında bundan sonra, müslümanlıkla birlikte her tür kimliğin hayat içinde aynı kişide biraradalığı mümkün hale gelecektir. Kişi müslüman kimliğiyle ritüellerini yapacak, namaz kılamadım diye kendisini fazla üzmeyecek, liberal kimliğiyle tüketecek, her türlü şeyi olumlayacak ve islam'ı sınıfsallaştıracak, bu arada yoga yapıp kendisini rehabilite edecek, bol bol yiyip eritmek için fitness centre'larda vakit geçirecek vs.
Dolayısıyla bundan sonra, esas uğraşılacak problem; sekülerliğin yeni biçimleriyle İslam'ın içeriğinden boşandırılması üzerinde olacaktır. Zaten bunun tezahürlerini çoktan yaşamaya başladık bile.