Bir Karadeniz masalı
HBS
Sinema Akademisi seminerleri için Rize'de gerçekleşecek Sinemada Anlam Arayışı
ders saatimi vesile edinerek seksenlisinden yirmilisine beş aile kızı Doğu
Karadeniz seyahatine çıktık. En mühim maksadımız en gencimizin (kızım) en
yaşlımıza(annem) bir Karadeniz seyahati armağan etmesi ve bu keyife hep beraber
eşlik etmemiz.
Öteden
beri neredeyse tamı tamına Akdenizli
olmamız gereği Karadeniz'i ihmal ettiğimizin farkındaydık. Yıllardır yakın
dostum A. Yaşar kızı, genç mimar ve yine yakın dostum Gülsüm Yaşar
Bulut'un yenileyip geleceğe aktardığı
dede evine davet edildiğim aklıma düşünce, sülale ve ailenin
misafirperverliğinde buluverdik kendimizi. Doğrusu bir eski ancak böyle
yenilenebilir demekten kendimizi alamadık. Ve mimarimizin getirildiği
olumsuzluğu bize tamamen unutturacak bir atmosfere, masalsı bir katmana
kaldırılmış bir kaç gün yaşadık. Mekanın asaleti hiç bir şımarık lükse kapı
açmayacak ciddiyette korunmuş, sadece yenilenmişti. Eski ve yeni kalitenin üst
düzeyinde omuz omuza vermişler insana; "Hayatını kaliteli yaşa, mekanı
kaliteli bir kaderle, tercihle, gayretle doldururken keyfinden de olma, sana da
bu yaraşır!" der gibiydi. Bir defa yaşanan ömür bu mekânda bine ve sonsuza
katlanarak bereketlenebilirdi.
Hakikaten
bir mekânın güzelliği insanı ayaklarından mıhlar. Ten çakılır kalır. Ruha;
"Cennetine/son bahçene varmış iken kıpırdamak niye?" diye sorar. Ve
göçü kökünden kazır.
Göç,
mekandan tövbe etmek midir? Göç daha iyi mekanı yakalamaca oyunu mudur? Herşey
iyi güzelken hâlâ neden göçtedir aklı insanın? Faniligin doğal gereği midir
yoksa göç...
Bir
göç, kaç kaçaklığı saklar izinde, bilinmez. Fakat fânilikte bir mizmizlik(
Karadeniz'de yazıldığı için böyle yazıldı) bir yerinde duramama, bir yersiz
yurtsuzluk oyunu, fıkır fıkır kaynayan tatlı bir huzursuzluk var. Yeni yerler
ve yeni gökler arama azmi. Bir nevi kanat çoğaltma arzusu...
Mükemmel
mekânın tutuklayamayacağı bir özgürlük. Güzelliğin zirvesinden bin bir zırvaya,
maceraya, kader akışına, ilahi sürprizlere doğru akmak, açılmak duygusu...
Gönüllü
göç böyle.
(Zorunlu
göçler bahsi ise her daim keder sebebimiz.)
Şimdi
belki bu genç arkadaşla benzer pek çok projeyi gerçekleştirmek isteyenler olur
düşüncesiyle sözü gencecik, iki bebek annesi Mimarımıza bırakmak istiyorum.
Mimar Gülsüm Yaşar Bulut evin hikayesini şöyle özetliyor: “Doğu Karadeniz kırsalında evler yerel malzemeden, ağırlıklı olarak kestane ağacından inşa edilirdi. Plan tipolojisinde ise aşenalar (aşhane) ve hayatlar, vaktin büyük bölümünün geçtiği mekanlardı. Trabzon'un Of ilçesine bağlı Ballıca köyündeki evler de bu genel karakteristik özelliklere sahipti. Uzun süre ormanlarda bekletilen kestane ağaçları, köy halkı tarafından el birliğiyle yapının inşa edileceği yere taşınırdı. Dedem Honderoğlu Mustafa'nın evi de bu yöntemle inşa edilmişti. 'I' planlı hayat tipine sahip konut, çift girişli, küçük ve gösterişsiz bir köy eviydi. İlkokul yıllarımdan itibaren yazları deneyimlediğim bu ev, aile büyüklerinin gidişinden sonra bakımsızlık sonucu kullanılamaz hale geldi. Restorasyona dahi uygun olmayan harap yapısı, yeni bir ev ihtiyacını doğurdu. Ancak bu yeni ev eskisinin karakteristik özelliklerini aratmayacak ve var olan yapı geleneğini geleceğe aktaracak niteliklere sahip olmalıydı. Aile büyükleriyle yapılan istişare sonucu yapının kestane ağacından, mevcut plan tipine uygun olarak yeniden inşasına karar verildi. Geniş çapta yapılan literatür taramasından sonra köydeki evler incelendi ve köy evlerinin envanteri hazırlandı. Konut aslına uygun olarak ancak günümüz ihtiyaçlarını da gözetecek şekilde yeniden inşa edildi. Böylece Ballıca köyü yapı geleneğinin sürekliliğine vurgu yapılmış oldu. Ayrıca bugün nelerin, ne kadar zamanda, ne kadarlık bir bütçeyle yapılabileceği etüt edilmiş oldu. Özetle malzeme temininden var olan ustalık biçimlerine, iş gücü niteliğinden maliyet analizlerine vb. bir dizi mesele son derece anlamlı bir süreç tanımladı.”