Dolar (USD)
34.51
Euro (EUR)
36.17
Gram Altın
2979.67
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Nisan 2022

Bir İngiliz kurgusu: Durand hattı

Geçtiğimiz hafta, Afganistan’ın Host ve Kunar eyaletlerine Pakistan ordusu tarafından yapılan hava saldırısı nedeniyle beşi çocuk 6 kişi hayatını kaybetti. Söz konusu saldırıyı Pakistan tarafı kabul etmese de Taliban hükümeti, saldırının Pakistan’a ait hava araçlarıyla ve Afganistan topraklarında gerçekleştirildiğini iddia etti. Pakistan tarafı ise bu olayın öncesinde kendi ülkelerinin sınır bölgelerinde 7 Pakistanlının, Afgan güçlerince öldürüldüğünü ve bu olayın “cezasız kaldığını” bildirdi. Anlaşılan, iki ülke arasında karşılıklı misillemelerin yaşandığı günlerden geçiyoruz.

Peki, ne oldu da Afganistan-Pakistan hattında çatışmalar başladı? Cevap, tarihin geçmiş sayfalarında yatıyor: 19. Yüzyılın sonlarında İngilizler tarafından -Dünya’nın pek çok yerinde yaptıkları gibi- bölgenin sosyolojisine tamamen aykırı olarak oluşturulan Durand Hattı, anlaşmazlıkları, yeni çatışmaları, ayrılıkları ve düşmanlıkları beslemeye devam ediyor.

Duran Hattı dediğimiz yapay sınır, 1893 yılında Hindistan adına İngiliz diplomat Sir Mortimer Durand ile Afganistan Şahı Emir Abdurrahman Han arasında kabul edildi. Bu hat, 1919’da Afgan-İngiliz anlaşmasıyla da son halini aldı. Anlaşma yapıldığında henüz Pakistan diye bir devlet yoktu ve bu anlaşma Emir Abdurrahman’ın kendi halkına dayatması ile ortaya çıkmıştı. Durand Hattı, bugünkü Afganistan ile Pakistan arasında, kuzeydoğudan güneybatıya doğru adeta çaprazlamasına uzanan 2640 kilometrelik sınırın adıdır. İngilizler, coğrafyayı fiili olarak terk ettikten sonra anlaşmazlıklar ve çatışmalar bugüne kadar sürecek şekilde başlamıştır. Ana çatışma, Durand Hattı’nın varlığını Pakistan tarafının kabul edip, Afganistan tarafının ise yok saymasından kaynaklanmaktadır. Afganistan’da Hamid Karzai, Eşref Gani ve en son Taliban Hükümeti’ne varıncaya kadar tüm yönetimler, anlaşmayı tanımamış, böyle bir anlaşma olsa bile 100 yıllık geçici bir süreyle yürürlükte olacağını ve bu sürenin dolduğunu öne sürerek Pakistan’dan toprak talep etmişlerdir. Bugün, her iki tarafın da uzlaşı içinde kabul ettikleri bir sınırı bulunmamaktadır.

Hattın Pakistan tarafında, özellikle Hayber Geçidi bölgesinde milyonlarca Peştun yaşamaktadır. Bu kitle, Afganistan’da yaşayan Peştunlarla aynı dini, mezhebi özellikleri taşımakta, aynı dili konuşmakta iken yapay sınırlar nedeniyle birbirlerinden fiili olarak koparılmışlardır. Ortadoğu adı verilen coğrafyayı düşünelim. Osmanlı bakiyesini harita üzerinde lime lime doğrayan, sosyolojiye, insan fıtratına aykırı olarak yabancı güçler tarafından hazırlanıp sahaya dayatılan ve kardeşler arasına teller, mayınlı araziler yerleştiren Sykes Picot antlaşması gibi Durand Hattı da bölgeye ayrım, zulüm ve acıdan başka bir şey getirmemiştir.

Pakistan, yıllar içerisinde Durand Hattı'nın birçok noktasına sınırı kontrol etme gerekçesiyle karakollar inşa etmiş, büyük bir kısmına da sınır telleri çekmiş bulunmaktadır. Pakistan devleti, 1971 yılında ülkesinden ayrılarak kaybettiği Bangladeş’ten ve siyasi olarak kazanamadığı Keşmir meseleleri nedeniyle Durand Hattı’nın kendi tarafında kalan Hayber bölgesini elinde tutmak için sert politika takip etmektedir. Onlarca yıldır iç savaşlar nedeniyle haklarının peşinde olmayan/olamayan Afganistan ise Taliban hükümetiyle birlikte oluşturduğu istikrar ortamı ile Pakistan’a karşı daha çok ses çıkarmakta ve hakkını istemektedir. Geçtiğimiz aylarda Pakistan sınırındaki Nangarhar şehrinde Taliban yönetiminin istihbarat sorumlusunun, Pakistan askerlerinin olduğu karakola sınırı geçmemeleri uyarısında bulunurken Durand Hattı’ndan “sözde” olarak bahsetmesi ve bu kaydın sosyal medya üzerinden servis edilmesi de Taliban Hükümetinin duruşunu göstermektedir. Afganistan'ın önde gelen din adamlarından Ahmed Emin Müceddidi, Taliban’ın kurucusu merhum Molla Ömer’in, Pakistan tarafından Durand Hattı’nın tanınmasıyla alakalı baskı görmesine karşın bunu kabul etmediğini de röportajlarında vurgulamaktadır.

Afganistan’daki istikrar sadece Batı ülkelerini değil, yaşanan sınır sorunlarından dolayı Pakistan’ı da rahatsız etmektedir. Pakistan, onlarca yıldır süren “çadır devleti” formundaki, iç savaş yorgunu Afganistan’dan memnunken; gelinen süreçte açıktan Pakistan eleştirisi yapan, yolsuzluklarla ve uyuşturucu ile mücadele eden, ülkeye uzun yıllar sonra istikrar getiren Taliban hükümetinden rahatsızlık duymaktadır. NATO işgalini püskürttükten sonra Merkez Bankasındaki milyarlarca dolarına Batılı devletlerce el konulmuş, sınır komşusu İran’ın tehditleriyle uğraştığı gibi yokluklarla ve sıfırdan bir devlet inşasıyla uğraşan Taliban hareketinin mücadele ettiği güçler bunlardan ibaret değildir. Tüm bunlarla birlikte, yalnızca Nisan ayının ilk 3 haftasında Herat’ta 5, Kunduz ve Nangarhar’da 8 kişinin, Kabil’in batısında Şii Hazara semtindeki Abdul Rahim Şehid Lisesi’nde meydana gelen 3 bombalamada 6 öğrencinin ve son olarak Mezar-ı Şerif’te Şiilere ait Sai Doken Camisi'nde gerçekleşen ve 31 Şii’nin can verdiği bombalı saldırılarla oluşturulmak istenilen istikrarsız ortamın kimlere fayda sağlayacağı da görülmektedir.

İngilizler tarafından oluşturulan yapay sınırlar İslam ülkelerinin arasına nifak sokmaya devam etmektedir. Afganistan ile Pakistan arasında yaşanan sorunlar; Keşmir’i işgal eden Hindistan’ı ve bölgeye çöreklenen Batılı ülkeleri sevindirmektedir. Müslümanların, halkı Müslüman ülkelerin birbirleriyle uğraşarak enerjilerini, ekonomik ve demografik güçlerini heba etmelerinin yalnızca küresel emperyalist blokların işini kolaylaştıracağını artık hatırlamaları gerekmektedir. Yoksa işgal, yoksulluk ve zillet Müslümanların üzerinden eksik olmayacaktır.