Geçtiğimiz
hafta, Afganistan’ın Host ve Kunar eyaletlerine Pakistan ordusu
tarafından yapılan hava saldırısı nedeniyle beşi çocuk 6 kişi
hayatını kaybetti. Söz konusu saldırıyı Pakistan tarafı kabul
etmese de Taliban hükümeti, saldırının Pakistan’a ait hava
araçlarıyla ve Afganistan topraklarında gerçekleştirildiğini
iddia etti. Pakistan tarafı ise bu olayın öncesinde kendi
ülkelerinin sınır bölgelerinde 7 Pakistanlının, Afgan
güçlerince öldürüldüğünü ve bu olayın “cezasız
kaldığını” bildirdi. Anlaşılan, iki ülke arasında
karşılıklı misillemelerin yaşandığı günlerden geçiyoruz.
Peki,
ne oldu da Afganistan-Pakistan hattında çatışmalar başladı?
Cevap, tarihin geçmiş sayfalarında yatıyor: 19. Yüzyılın
sonlarında İngilizler tarafından -Dünya’nın pek çok yerinde
yaptıkları gibi- bölgenin sosyolojisine tamamen aykırı olarak
oluşturulan Durand Hattı, anlaşmazlıkları, yeni çatışmaları,
ayrılıkları ve düşmanlıkları beslemeye devam ediyor.
Duran Hattı dediğimiz yapay sınır, 1893
yılında Hindistan adına
İngiliz diplomat Sir
Mortimer Durand ile Afganistan Şahı Emir Abdurrahman Han arasında
kabul edildi. Bu hat, 1919’da Afgan-İngiliz
anlaşmasıyla da son halini aldı. Anlaşma
yapıldığında henüz Pakistan diye bir devlet yoktu ve bu anlaşma
Emir Abdurrahman’ın kendi halkına dayatması ile ortaya çıkmıştı.
Durand Hattı, bugünkü Afganistan ile Pakistan
arasında, kuzeydoğudan
güneybatıya doğru adeta
çaprazlamasına uzanan 2640
kilometrelik sınırın adıdır. İngilizler,
coğrafyayı fiili olarak terk ettikten sonra anlaşmazlıklar ve
çatışmalar bugüne kadar sürecek şekilde başlamıştır. Ana
çatışma, Durand Hattı’nın varlığını Pakistan tarafının
kabul edip, Afganistan tarafının ise yok saymasından
kaynaklanmaktadır. Afganistan’da Hamid Karzai, Eşref Gani ve en
son Taliban Hükümeti’ne varıncaya kadar tüm yönetimler,
anlaşmayı tanımamış, böyle bir anlaşma olsa bile 100 yıllık
geçici bir süreyle yürürlükte olacağını ve bu sürenin
dolduğunu öne sürerek Pakistan’dan toprak talep etmişlerdir.
Bugün, her iki tarafın da uzlaşı içinde kabul ettikleri bir
sınırı bulunmamaktadır.
Hattın Pakistan tarafında, özellikle Hayber Geçidi
bölgesinde milyonlarca Peştun yaşamaktadır. Bu kitle,
Afganistan’da yaşayan Peştunlarla aynı dini, mezhebi özellikleri
taşımakta, aynı dili konuşmakta iken yapay sınırlar nedeniyle
birbirlerinden fiili olarak koparılmışlardır. Ortadoğu adı
verilen coğrafyayı düşünelim. Osmanlı
bakiyesini harita üzerinde lime lime doğrayan, sosyolojiye, insan
fıtratına aykırı olarak yabancı güçler tarafından hazırlanıp
sahaya dayatılan ve kardeşler arasına teller, mayınlı araziler
yerleştiren Sykes Picot antlaşması
gibi Durand Hattı da bölgeye ayrım, zulüm ve acıdan başka bir
şey getirmemiştir.
Pakistan,
yıllar içerisinde Durand Hattı'nın birçok noktasına sınırı
kontrol etme gerekçesiyle karakollar inşa etmiş, büyük bir
kısmına da sınır telleri çekmiş bulunmaktadır.
Pakistan
devleti, 1971 yılında ülkesinden ayrılarak kaybettiği
Bangladeş’ten ve siyasi olarak kazanamadığı Keşmir meseleleri
nedeniyle Durand Hattı’nın kendi tarafında kalan Hayber
bölgesini elinde tutmak için sert politika takip etmektedir.
Onlarca yıldır iç savaşlar nedeniyle haklarının peşinde
olmayan/olamayan Afganistan ise Taliban hükümetiyle birlikte
oluşturduğu istikrar ortamı ile Pakistan’a karşı daha çok ses
çıkarmakta ve hakkını istemektedir. Geçtiğimiz aylarda Pakistan
sınırındaki Nangarhar şehrinde Taliban yönetiminin istihbarat
sorumlusunun, Pakistan askerlerinin olduğu karakola sınırı
geçmemeleri uyarısında bulunurken Durand Hattı’ndan “sözde”
olarak bahsetmesi ve bu kaydın sosyal medya üzerinden servis
edilmesi de Taliban Hükümetinin duruşunu göstermektedir.
Afganistan'ın
önde gelen din adamlarından Ahmed Emin Müceddidi, Taliban’ın
kurucusu merhum Molla Ömer’in, Pakistan tarafından Durand
Hattı’nın tanınmasıyla alakalı baskı görmesine karşın bunu
kabul etmediğini de röportajlarında vurgulamaktadır.
Afganistan’daki
istikrar sadece Batı ülkelerini değil, yaşanan sınır
sorunlarından dolayı Pakistan’ı da rahatsız etmektedir.
Pakistan, onlarca yıldır süren “çadır devleti” formundaki,
iç savaş yorgunu Afganistan’dan memnunken; gelinen süreçte
açıktan
Pakistan
eleştirisi yapan, yolsuzluklarla ve uyuşturucu ile mücadele eden,
ülkeye uzun yıllar sonra istikrar getiren Taliban hükümetinden
rahatsızlık duymaktadır. NATO işgalini püskürttükten sonra
Merkez Bankasındaki milyarlarca dolarına Batılı devletlerce el
konulmuş, sınır komşusu İran’ın tehditleriyle uğraştığı
gibi yokluklarla ve sıfırdan bir devlet inşasıyla uğraşan
Taliban hareketinin mücadele ettiği güçler bunlardan ibaret
değildir. Tüm bunlarla birlikte, yalnızca Nisan ayının ilk 3
haftasında Herat’ta 5, Kunduz ve Nangarhar’da 8 kişinin,
Kabil’in
batısında Şii
Hazara semtindeki Abdul Rahim Şehid Lisesi’nde meydana gelen 3
bombalamada 6 öğrencinin ve son olarak Mezar-ı
Şerif’te Şiilere
ait Sai Doken Camisi'nde gerçekleşen ve 31 Şii’nin can verdiği
bombalı saldırılarla oluşturulmak istenilen istikrarsız ortamın
kimlere fayda sağlayacağı da görülmektedir.
İngilizler
tarafından oluşturulan yapay sınırlar İslam ülkelerinin arasına
nifak sokmaya devam etmektedir. Afganistan ile Pakistan arasında
yaşanan sorunlar; Keşmir’i işgal eden Hindistan’ı ve bölgeye
çöreklenen Batılı ülkeleri sevindirmektedir. Müslümanların,
halkı Müslüman ülkelerin birbirleriyle uğraşarak enerjilerini,
ekonomik ve demografik güçlerini heba etmelerinin yalnızca küresel
emperyalist blokların işini kolaylaştıracağını artık
hatırlamaları gerekmektedir. Yoksa işgal, yoksulluk ve zillet
Müslümanların üzerinden eksik olmayacaktır.