Bir iki üç tıp demeyelim çözelim
Bazı meslek örgütlerine bakarak bir meslek grubunun tamamını kötülememek
gerekiyor.
Toplumun tüm cenahları için geçerli bu...
Sadece vakit ezanlarında "caminin yolunu" tutan,
cemaati ise "caminin masraflarını" gidermek için bir
kaynak olarak gören imam ile teröristin hayatını kurtarmayı
önceleyip askerin vatan düşmanlarıyla şehadete ermesini dile bile getirmeyen
doktorlardan başkası da var elbet memlekette...
Hem de inanılmaz sayıda fazla...
Aralık 2021’den bu yana ortaya çıkan fiyat dengesizliklerinin mesleklerdeki
zorluğu daha zor hâle getirdi.
Tıpta Uzmanlık Sınavına kadar deliler gibi çalışan ve gençliğinin en güzel
yıllarını kitaplar arasında veya vücudunun üzerine çizimler yaparak geçiren
bir tıp öğrencisinin, hayatını anlama fırsatı bulamadan
insanlara yardım etmeye çabalaması yetmezmiş gibi “Bunlar çok maaş
alıyor, ellam.” diye olayı görmek büyük bir haksızlık...
Bu insanların yapabildiğini herkes yapabilseydi "meslek
uzmanı" diye koltukları dolduranların o meslekte sorun
bırakmaması gerekirdi.
Memlekette çalışanlara arasında en liyakat sahibi olanlara dair bir
sıralama yapılsa bana göre bu sıralamada doktorlar bir numara olurdu.
Üstelik bir de artık memleketin her tarafından insanın meşrebine
bakılmaksızın hekimlik gibi kutsal bir mesleğe adım atabildiği bir düzen varken
bunu bir düşünelim.
O mesleği seçenlerin acaba ailesinde, hatta sülalesinde kaç kişiye bakmak
zorunda olduğunu...
Acaba dağda çobanlık mı yapıyordu da TIP'ı kazandı yoksa
sanayide çalışırken geceleri mi koşturdu, diye düşünmek gerek.
“Kimse bilmez benim derdimi
Benim sessizliğim sizlere nefes gibi
Bir dokunsan, açsan içimi
Görürsün taa içerideki yaremi...”
Hekimler başta olmak üzere bütün değerlerimizi ülkemizde tutmak için
çabalamalıyız.
Bunun yolu bazı mesleklere ayrıcalık kazandırmak değil elbet...
Yekunun öngörebileceği bir düzen oluşturabilsek yeter.
İnsanların "özel camiler" gibi bir seçeneği
olmadığı gibi bazı insanların da "özel hastane" gibi
bir seçeneği yok.
Ya SGK sistemini revize edelim ya da yeni vizyonlar
kazanalım.
İçki, sigara ve bilumum kötü alışkanlık sahiplerinin
primlerini yükselterek fakir fukaranın daha iyi hizmet almasını sağlayacak bir
düzen kuralım mesela...
Basamak ödemesi sadece emeklilik maaşında esas kabul edilmesin.
Sosyal devlet ilkesini de bozmadan hekimlerin ve diğer sağlık
çalışanlarının yanında eczacıların da memnun olacağı bir sağlık sistemi
kuralım.
Sağlık reformu öncesinde "sağlık" diye bir şey
yoktu.
Şimdi ise "önleyici tıbbı" ilerletmeye
çalışırken hekim ve ilaç sıkıntısı ile
boğuşan bir sistemimiz var.
Bunu aşmazsak yakında tedavi ettirecek doktor bulamayacak, "ilaçta
yerlileşme" olarak 2017’de başlattığımız serüveni Dünya
Ticaret Örgütü eliyle Avrupalı ve Amerikalı lobilere
kaptıracağız.
Eczanelere "borç yazdırma" döneminin geldiği
vakitlerdeyiz.
İlaçların verimli kullanılması, israf edilmemesi ve bir an önce hızlıca
yerlileştirilmesi için dört koldan seferberlik yapılmalı.
SMA hastaları başta olmak üzere çare bekleyen birçok garip gurebanın duası,
bu ülkenin kalkınmasına yeter de artar.
Allah çözümü olmayan hiçbir dert vermedi.
Ülkemiz ekonomik sıralamalarda ilk yirmide yer alırken bile kovid aşısını ortaya
koyabilecek kadar girişken ve cefakar ekiplerle
dünyada aşı üretebilen sayılı ülkeler arasına girebildi.
Üstelik 10 yıldan az sürmeyecek aşı sürecini büyük bir hızla yürüterek...
Batıda bunu yapanların şirketler olduğu ve milyarlarca dolar
para kazandığını düşününce, devletine milletine bağlı hekim ve
uzmanlarımızın kuru maaşa bu keşfi yaptığını göz ardı etmemek gerekiyor.
Daha önce silah sanayiinde gördüğümüz gibi "stratejik
bilgileri" yabancı ülkelere satan kansızlar varken bu
fedakarlıklar görülmeli ve daha organize olunmasını sağlayarak kaynakların
verimli kullanılacağı ve bölgesine hatta dünyaya katma değer üreten topyekun
bir sağlık sistemi kurgulamalıyız.
Ülkemiz için Avrupalıların huzurevi hedefinden daha fazlasını hayal etmeliyiz.