Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.97
Gram Altın
2999.16
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Nisan 2022

Bir iftardan çok fazlası

Doğrusu sadece bildiğimiz türden bir iftar yemeği olsaydıbir köşe yazısının konusu olmayı hakketmezdi lakin yaşananlar meseleyi bir iftar yemeğinden öteye taşımış ve değerli kılmışsa bunu yazmamak hiç olmazdı.

Diyarbakır, günlerdir Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bahçesinde verilen iftarı konuşuyor. Sohbetlerde yemeğin bol çeşit oluşundan, kalitesinden ve her akşam 2 bini aşkın öğrencinin o bahçede iftar açmasından bahsediliyordu. Fırsat bulduğumda bir akşam bu iftar yemeğine gitmeyi düşünmüştüm ki İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Musa Bağcı’dan iftar daveti aldım.

Geçtiğimiz Pazartesi akşamı iftardan önce fakülte bahçesine vardık. Her fakülteden hatta aralarında öğrenci olmayanların da bulunduğu yüzlerce gencin serin Diyarbekir akşamında çimlere oturup ezanı beklediğini gördüm. Yemek almak için bekleyenlerin de gençliğimize yaraşır, mübarek ayın maneviyatına yakışır şekildedavrandıklarını mutlulukla izledim.

İftara sadece ilahiyat fakültesi öğrencileri gelmiyordu, diğer fakültelerden de gelen öğrenciler vardı. Oruç tutan tutmayan, başı açık-kapalı, dekolte ve çarşaflı öğrenciler bir aradaydılar.

İftar öncesi ezanı bekleyen öğrencilerle konuştum. Masaları ve yerde oturan 2 bini aşkın öğrencinin duygularını öğrenmek istedim. Beni inanılmaz derecede mutlu eden ve bu yazıyı yazmama vesile olan iki öğrencinin duygularını sizlerle paylaşmak istedim. Siz de bir iftarı aşan bu buluşmanın neden bu kadar değerli olduğunu öğrenmiş olun.

Ama önce haftanın beş günü bu iftar yemeğini veren, bu iftarı finanse etmek suretiyle yemekte yaşanan ve yaşanacak güzelliklerin, hasenatın sahibi vakıf için de bir şeyler söylemek hakkaniyete uygun düşer.

Mehmet-Esra Cansız Vakfı,

Diyarbekirli hayırsever bir aile, öğrendiğim kadarıyla öğrencilere burs verme konusunda da oldukça cömert bir vakıf. Mütevazı olmalarının yanısıra gösterişten sakınmalarından dolayı bizzat tanışmadığım bu güzel yüreklere duacıyız.

Vakıf büyük bir hassasiyetle bu iftar yemeğini veriyor. Öyle ki iftardan önce masaları gezmek suretiyle yemeğin dağıtımındaki nezafete, yemeklerin bolluğuna, temizliğine son derece hassasiyet göstermektedirler. Keza vakıf sahiplerinin riya ve tekeşşüften kaçınmaları da ayrı bir güzellik.

Allah cc dilerse olur!

İftardan önce ağaçların altında oturan bir öğrenci grubunu selamladım. Hal hatır sorduktan sonra duygularını sordum. Bir öğrenci söz aldı,

“Ben günler önce burada iftar yemeği verildiğini öğrendiğimde sadece merakımı gidermek için gelmiştim. Yoksa şimdiye kadar ne oruç tutmuşluğum vardı ne de dinibir inancım. Geldiğim ilk iftarda İlahiyat Dekanı olduğunu sonradan öğrendiğim Musa Hoca ile diğer Hocaların gençlere olan ilgileri dikkatimi çekti. Sonra yemek sırasını bekleyenlerin karşılıklı tahammül ve saygıları beni şaşırttı. Yemeği anlatmama gerek yok; çok temiz ve bol olan yemek öğrencilerin taktirini almıştı.

Aslında olanlar iftar yemeği sonrasında oldu. Genç bir öğrenci iftar bittikten sonra mikrofonu alıp dua etti. Yemek, bereket duasıymış. İşte bu duadan sonra ne olduğunu bilmediğim bir hal sardı beni. İnanmadığım halde dua bittikten sonra çok içten “amin” dediğimi arkadaşlarım bana sonradan söylediler. Doğrusu o güne kadar ne dua etmişliğim var ne de amin demişliğim.

İftar bitti, otobüslere binip kaldığımız yurda gitmek üzereydik. Arkadaşlara yürüyeceğimi söyledim. Bendeki tuhaflığı fark ettikleri için beni yalnız bırakmadılar. (Yanında bulunan iki arkadaşı göstererek) Bunlar da mecburen benimle yürümek zorunda kaldılar. O akşam ağzımı açmadım. Erken uyumaya çalıştıysam da uyuyamadım. Sabaha ortalık aydınlanınca içimden bir ses namaz kılmam gerektiğini söyledi. Ne abdest bilirim ne namaz. Bilmediğim için elimi ve yüzümü abdest amacıyla (niyetiyle demedi. A. Ay) yıkadım ve yatağımın üstünde sadece alnımı yere koyarak namaz kıldım. Hiçbir şey okumadım, söylemedim ama kendimce namazı bitirip yatağa uzanınca gerisini hatırlamıyorum. Uyandığımda aklıma gelen ilk şey “Bismillah” oldu. Artık ben dünkü ben değildim. Allah’a şükürler olsun namazı da Fatiha’yı da öğrendim. Beni üstelik zorla Diyarbakır’a, Dicle Üniversitesi’ne gönderen sevgili anneme binlerce teşekkür ediyorum.”

Müthiş değil mi?

Diğer bir öğrenci ise,

“Ben Batı’dan geliyorum. Buraya gelmek benim için çok zordu. Bu yüzden 3 yıldır hiçbir Diyarbakırlı ile arkadaşlığım olmamıştı. Ama bu iftar yemeği bana üçü Diyarbakırlı, biri de Şırnaklı 4 Kürt kardeş kazandırdı. Şimdi bu ve daha nice kardeşlerimden ayrı geçirdiğim 3 yılıma üzülüyorum.”

Evet, bu iftar yemeği bir iftardan çok fazla bir etkinlik, bir hayırdır.

Tabi, bu tür etkinlikler üniversitelerin yönetim kadrosunun desteği olmadan pek de yürüme şansı bulamaz. Aynı iftarda Dicle Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ezeli Azarkan, Dicle Üniversitesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Ali Karakaş Hocalar da öğrencilerle birlikte iftar açtılar. Bizden birkaç gün önce öğrencilerle iftarını açan Üniversite Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç ve yönetimi üniversiteye, bağlı fakültelere akademik hedefleri için her türlü desteği vermelerinin yanısıra insan unsurunu, gençlik ve geleceklerini de kendilerine dert edindiklerini görmek ayrı bir mutluluktur.

Sözün özü:

Saygıdeğer Musa Bağcı Hocam,

Bir tek kişinin yaradılış gayesine uygun insan olmasına (mü’min) vesile olmak her Müslümanın hayallerini, dualarını “davet ve tebliğ” olarak süsler. Siz ve ekibiniz vakfın değerli yöneticileri ile bunu bir de bu vesileyle başardınız. Allah sizlerden razı olsun.

Üstelik,

Milyarlarca liralık servete sahip olanlar fuzuli işlere milyonlarca lira harcarken;

Doğulu-Batılı, Türk-Kürt, inançlı-inançsız kardeşlerin birbirini tanıması, birbirine yakınlaşması için kılını kıpırdatmazken,

Dicle Üniversitesi ve İlahiyat Fakültesi’nin, yani sizlerin vakıfla birlikte bunu başarmanız takdire ve duaya şayandır.