Bir Hutbenin Hatırlattıkları
Korona salgını çıktığından bu yana korunma yolları hakkında
uzmanlar binlerce önerilerde bulundu.
İlk ortaya çıktığında 14 kural belirlendi. Koronanın nasıl bulaştığı
konusunda uzmanların binlerce teori
ortaya attığı gibi binlerce de korunma yolları ifade edildi. Milletin kafası karıştı.
Başlangıçta bilim adamları ve uzmanların açıklamaları halk
tarafından kutsallık derecesinde algılandı. Bilim kurullarının tedbirleri
kanunların üzerinde sayıldı.
Fakat zamanla salgın yayıldıkça, önlerinde Prof. Dr. veya
uzman yazanların anlattıkları ile gerçek yaşamda karşılaşılan salgının ve
korunma yollarının hiçte bir birini tutmadığı görüldü. İşte o zaman kutsanacak
derecede hayranlıkla izlenen uzmanlara bakışlar da değişti. Her söylediklerinin
doğru olmadığı, araştırmaya dayanmadığı, dünyada hangi maksatla yayınlandığı
belli olmayan literatür kaynaklarından alıntıları kendi bulgularıymış gibi
anlattıkları anlaşıldı.
Halen daha bir fiil tedaviyi yürüten doktor ve hocaların
dışında bu virüsün neden olduğu hastalıkları tam idrak etmiş ilim adamı bulmak
zor. Aynı zamanda ciddi hiçbir çalışma
yapanın bulunduğunu da sanmıyorum.
Salgının tedavisini ise ancak bir kısım idealist doktor ve
hocanın yaptığı görülüyor. Onun dışındaki doktor ve sağlıkçının bu salgının
kendilerine bulaşma riskinden dolayı işlerini korkak tavşan edasıyla yaptığını,
hatta bazı doktorların hastalardan bulaşma riskine karşı işlerini savsaklayarak
yayılmasına sebep olduklarını söylemek mümkün.
Bugün gelinen noktada salgından korunmanın en önemli yolunun
temizlik olduğu üzerinde mutabakata varılan tek konu. Onun için devamlı ortamla temasta olunan
yerlerin su ve sabunla temizlenmesi yeterli oluyor. Bu virüsün bulaşması için insanın
ağız, burun veya göz bölgesinde dört saat durması ve çoğalması gerekiyor. 3-4 günde de boğaz bölgesinde üremesi
gerekiyor. Sonrasında vücudun akçiğer, kalp ve diğer organlarına yerleşmesi
mümkün oluyor. Bu aşamalarda virüsün kontrol altına alınması halinde insana
zararı en az oluyor.
İşte bu nedenle bu aşamalarda su ve sabuna dokunduğunuzda
virüsü yok etmek mümkün.
Gelelim yazının başlığına. Geçen hafta Cuma’yı Balıkesir OSB
camiinde kıldık. OSB’deki çalışma dolayısıyla.
Hocanın okuduğu hutbe dikkatimi çekti. Hutbe “ABDEST:
BEDENİMİZE SAĞLIK, RUHUMUZA HUZUR” başlığını taşıyordu.
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman
yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edin,
topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın.” Ayeti okununca da dedim ki Diyanet bu
sefer iyi bir konuyu yakalamış. Şimdi abdest ve namazın korona virüs özelinde
insan sağlığına ne kadar faydalı olduğuna yönelik araştırmalar eşliğinde ilmi açıklamalar
dinleyeceğiz. Ama hayal kırıklığına uğradım. Tek beylik cümle “Güzel dinimiz,
tertemiz bir bedene, huzura ermiş bir kalbe, günahlardan arınmış bir ruha sahip
olmak isteyenleri abdeste davet eder.” cümlesi oldu.
Hiçbir ilmi araştırmaya dayanmayan süslenmiş sözlerden ileri
hiçbir şey yoktu hutbede. Oysa Rabbim Abdesti de namazı da bu dünya için insana
farz kılıyor. Allah’ın kulunun temizlenmesine de yatıp kalkmasına da ihtiyacı
yoktur. Her şey kulunun faydasına. Kul
faydasına olan şekilde davrandıkça Allah katında mükâfatlandırılacak.
Sağlığını, sıhhatini hem fiziken hem ruhen
koruyabildiği ölçüde.
Dünyanın yaşadığı bu ortamda Diyanet’ten beklerdik ki
insanımıza abdestin, namazın insana ve topluma bu dünyada faydaları nelerdir?.
Nasıl abdest alınırsa, nasıl namazlar kılınırsa vücut sağlığına ne tür
faydaları vardır? gibi akademik
çevrelerle bilimsel çalışmalar eşliğinde insanlarımızı bilgilendirerek salgına
karşı mücadeleye katkı sağlasın.
Diyanetimiz ve din adamlarımız sanki ibadetlerin bu dünya
ile alakası yokmuş gibi bilimden uzak, bilim adamlarımız ise dinin kurallarını bu dünya ile ilgili
değilmiş, tabu gibi araştırmalardan uzak
tutuyorlar.
Oysa çok basit bir bilimsel çalışma ile abdestin ve gusül
ile namazın bütün dünyanın dehşetini yaşadığı corona virüsünden korunmak için
ne kadar etkili olduğunu ortaya konulabilir. İnsanın fiziksel ve ruhu sağlığına
katkıları sırlanabilir. Ama maalesef herkesim kendi kalelerine hapsolmuş
durumda.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…