Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…
NECİP Fazıl Kısakürek’in gençliğe hitabesi bu kelimelerle başlar. Üstat, ardından hayalini kurduğu, özlemiyle coştuğu gençliği veciz bir şekilde anlatır seslenişinde.
Fizyolojik olarak artık genç sayılmasam da ruhumun, zihnimin, idealimin gençliği dolayısıyla genç olduğum zannındayım. Hitabeyi her okuyuşumda her bir mısranın, art arda sıralanmış kelime uyumunun, cümlelerin ruhunu, gücünü, etkisini iliklerime kadar hissetmem bu sebepledir diye düşünüyorum.
Gençliğin içerisine düştüğü buhrana, sessizliğe tanık olduğum kimi zamanlar Necip Fazıl’ın kendi sesinden seslenişiyle yeniden heyecanlanır, ümide sığınır, umutla yürümeye devam ederim. Edebiyatın büyülü gücüyle kuvvetlendirip adeta efsunlu bir seslenişe dönüştürdüğü metin, kelimelerin tüm şiddetiyle içimde haykırır durur!
Her kuşağın kendi dönem gençlerinden şikâyet ettiğini, gençleri toplumsal meselelere karşı ilgisizlik ile suçladığını biliyoruz. Her dönemin yetişkinlerinin, heva ve heves peşinde koşan gençlerden yakındıklarını da…
Yetişkin şikâyetleri bazen haklı olsa da kimi zaman da kendileri hiç genç olmamış, kendileri gençken başlarını ilim irfandan kaldırmamış, tüm gençlikleri insanlığa hizmetle geçmiş gibi insaf sınırlarını zorlayabilmekte.
Yetişkin bakışının gençliğe yönelik eleştirel tutumu, kendisini insana hizmete memur etmiş gönüllü bir gençlik sınıfını göz ardı etme sonucuna yol açabilmektedir. İçinde bulundukları dönemin gençler için sunduğu cazip ortam ve olanaklarına karşın, kötülüğe karşı mücadeleye soyunmuş gençlerini görmezden gelmeye varabilmektedir.
Oysa her toplumdaki en kötü dönemlerde dahi iyiliğe davet eden bir avuç insan içerisinde gençler varolagelmiştir. Her daim olmaya devam da edecektir. Sayıları az da olsa etki alanlarının gücünden dolayı idealist, fedakâr gençler toplumdaki iyi insanların öncüleri ve sözcüleri olarak en başta yürümeye devam etmektedirler.
***
Yetişkinlerin, gençler üzerine eleştirilerine gençlik cephesinden bakmaya çalıştığımızda kendilerini anlamayan, sürekli eleştiren, hizmetlerini görmeyen bir yetişkin grubu ile karşılaşırız. Yapılanları takdir etmeyen, gençlerin önüne açmayan, fırsat tanımayan, kendi iç savaşında boğulan bir yetişkin cephesi görürüz.
Dijital dünyayı bilmeyen, sosyal medyanın gücü hakkında bilgisi olmayan, içinde bulunduğu çağı anlayamayan, sorunları göremeyen bununla birlikte de her şeyi bildiğini zanneden yetişkin bölgesiyle yüzleşiriz.
Her ne kadar son yıllarda Z kuşağı dillendirmeleri üzerine günümüz gençliğini anlama çabasına dair kıpırdanışlar görsek de bu gayret ve çabanın çok yetersiz olduğu açıktır.
Gençlerin bakış açılarını, duyarlılıklarını, küresel dünyanın pompaladığı benlik algısını, modern dünyanın tehditlerini, sivil toplumun önemini bilmeyen bir yetişkin dünyasından bahsedebiliriz. Algı yönetimi, kültürel emperyalizm gibi kavram ve kuramları bilmeyen sadece sloganlar üzerinden yürüyen bir yetişkin zihniyeti, gençleri anlamakta başarısız olacaktır.
Kendisini geliştirmeyen, mükemmel/tam olduğunu düşünen bir yetişkin bakışı hiçbir vakit gençlerin eleştirel, meydan okuyucu, sorgulayıcı, devrimci, cesur dünyasına seslenemeyecektir.
Bana öyle geliyor ki yetişkinlerin bir “gençleri anlama kılavuzu” gibi eğitime ihtiyaçları var. Yetişkinler ilk basamak olan bu eğitimi geçtikten sonra ancak gençlerin dünyasını görebileceklerdir.
Gençleri anlamak hem zor hem de kolay. Yeter ki yetişkinler bu konuda kararlı olabilsinler. Gençliği anlamayan bir toplum geleceğini kaybetmiş demektir. Geç kalmadan geleceğe sarılalım vesselam…
Twitter.com/sabihadogann