Bir felakettir İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
12 Mart 2012 tarihinde ilk defa Dış İşleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İMZALANDI. Hiçbir Avrupa ülkesi bu sözleşmeyi henüz kabul etmemişti. Böyle bir durumda bu sözleşmenin ev sahibi Türkiye olmuştu. Tıpkı 1946 yılında İsrail’i tanıyan ilk devlet Türkiye olduğu gibi.
Avrupa Konseyinin almış olduğu böyle kararın ahlak ve aile yapımızla hiçbir şekilde yakından uzaktan alakası olmayan bu sözleşmenin adı neden İSTANBUL SÖZLEŞMESİ OLSUN.
Avrupa Birliğinin bir üyesi olan Polonya, İstanbul sözleşmesinden çekildiğini ilan ederken, Romanya ve Bulgaristan’ında bu sözleşmeden vaz geçeceklerini açıklaması durumun ne kadar vahim olduğunu açıkça gösteriyor. Rusya ise bu sözleşmeyi ta başından beri kabul etmemişti.
İstanbul Sözleşmesini , bütün siyasi partiler ittifakla kabul etmiş ve hiçbir millet vekilinin de bu sözleşmeye karşı çıkmaması tarifi imkansız bir vurdumduymazlığı ortaya koymuştur.. Millet vekili koltuğuna oturanların topluma karşı hiçbir sorumluluk anlayışı içinde olmadıklarının açık bir rezaletidir. Çünkü bu sözleşmenin içeriğini okuyan dahi olmamıştır. İstanbul sözleşmesine imza atanların eğer vicdanları varsa, aldıkları o haram maaşları iade etmeleri gerekir.
İstanbul sözleşmesin de Kadının beyanı esastır diye hukuki bir garabet ortaya konuldu.
Bu sözleşmenin gereği olarak bazı kadınların yaptığı şikayetler üzerine bazı erkekler altı ay evden uzaklaştırıldı. Hali vakti ve gidecek başka bir yeri olmayan bu insanlar birer serseri gibi sokaklarda, parklarda, arabaların içinde yaşamaya başladılar. Çocuklarını görmeye hasret kaldılar. Malum olduğu üzere bir insanın normal bir hayat sürebilmesi için evvela barınacak bir yer, yiyip içme, banyo ve tuvalet ihtiyacının karşılanması lazımdır. Bütün bunlardan mahrum olan bir insanın hayatı yaşanmaz hale gelir.
Boşanmalar sebebiyle ortada kalan çocukların durumu tam bir felaket, çocuklar bir anneye, bir babaya koşmak zorunda kaldı ve gelecekleri daha şimdiden yok olup gitti.
Ayrıca kadın cinayeti diye bir garabet daha üretildi. Cinayetin kadını erkeği olamaz. Hiç kimse ne bir cani nede katil olmak istemez. Bu cinayetlerin altında yatan gerçek sebepleri ortaya çıkarmak lazım.
Aile hayatında problem yaşayan bazı insanlar: bir ömür boyu elde ettikleri serveti eşine kaptırmamak ve işlerinin bozulmaması için mallarını, mülklerini başkalarına emaneten devretmek zorunda kalanlar oldu.
Şimdi ise, yeni evlenen bazı çiftlerin mutlu bir yuva kurmaları çok zor görünüyor, Fındık kabuğunu doldurmayan bahanelerle evlerini terk eden kadınların sayış gün geçtikçe çoğalıyor. Şu ana kadar biraz İslami, biraz gelenek ve birazda ahlaki yapımız aile hayatını bir nebze koruyor. YA GELECEK..
Geçenlerde bir haber düştü basına doğruysa eğer bu felaketi kim izah edebilir.
Adamın biri evlen miş, üç çocuk dünyaya gelmiş bu üç çocuğun hiçbiri adama ait değilmiş Kadın zina yapmış, kadına hiçbir ceza verilmemiş, boşanma sebebiyle adam nafaka ödemeye de mahkum edilmiş. Böyle bir durumda yaşamanın hiçbir anlamı kalır mı, mezar daha rahat bir yer olsa gerek.
Avrupa dan bazı kanunları ithal eden Kanuniye , Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi şöyle demişti. Öyle bir bok s….ki i kırk yıl İstanbul’un bütün akan suları senin bu pisliğini temizleyemez.
Bediüzzaman ; Avrupa’dan kanun ithal etmek ŞİMALE MÜTEVECCİHEN NAMAZ KILMAK GİBİDİR der.
Sayın Numan Kurtulmuş İstanbul sözleşmesinden çekileceğiz dedi. BEKLİYORUZ. İktidar eğer bu sözleşmeyi iptal etmese, acaba kendisi iptal olmaz mı? Toplumda ki tepki anlatır gibi değil. İstanbul sözleşmesi , başarıların üstünü örten büyük bir kara bulut gibidir.