Bir erkek imtiyazı olarak namussuzluk
Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Diyarbakır’da
sokak ortasında ablası Melek Aslan’ı öldüren Mustafa Aslan, namuslarını
temizlediklerini söyleyerek işlediği cinayeti meşrulaştırmış ve yüceltmiş.
Dicle Üniversitesi Matematik bölümünü bitiren Melek Aslan, 24 yaşında genç bir
insandı. Kendisinden geriye soğuk kaldırımlar üzerinde cansız bedeni, çantası
ve kitapları kaldı.
Bir genç kadını istismar ettikten sonra bir kadının
cinselliği hakkında söylediği iğrenç sözlerle cinayete azmettiren karanlık bir
mahlukla ve ablasını öldürmek suretiyle namuslarını temizlediğini sanan zavallı
birisiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Erkeğin kadını istismarı ve cinselliğe
indirgenen namus saplantısı yüzünden genç bir insanı daha korkunç bir vahşete
kurban verdik.
Orhan Vatansever adlı kişi, Melek Aslan’la olan ilişkisinin
sorumluluğunu üstlenmek yerine onun cinselliğini karalamakta ve kötü yola
düştüğünü iddia ederek kardeşini kışkırtmaktadır. Bir kadınla kurduğu ilişkinin
sorumluluğunu üstlenmeyen, kadını cinsel açıdan istismar etmek suretiyle onun
üzerinde tahakküm kurma peşinde olan patolojik bir kişilik söz konusudur. Orhan
Vatansever isimli ahlaktan ve akıldan yoksun kişi, aslında namussuzluğun ne
olduğunun tam bir resmini vermektedir. Namussuzluk, girdiği ilişkinin ahlaki ve
hukuki sorumluluğunu üstlenmek yerine kadını cinsellik üzerinden suçlamak
demektir.
Ablasıyla hiçbir insani diyaloğa girmeden, Orhan Vatansever
denilen namussuzun tacizlerine ve saldırılarına karşı Melek’in yanında yer
almadan ve onun hakkında bu namussuz mahlukun söylediklerinden tahrik olup
cinayet işleyebilecek kadar çılgınlaşan kardeşin ve ailenin durumu da namusu
temizlemekten ziyade namusun nasıl yok edileceğini göstermektedir. Namus,
kadının cinselliğine indirgenen, salt kadınla ilgili bir konu değildir. Namus,
insandır. Kişinin yaşam hakkı başta olmak üzere insan haklarının, onurunun ve
özgürlüğünün korunması namustur. İnsan onurunu, özgürlüğünü ve haklarını ihlal
eden ve ortadan kaldıran her şey, namussuzluktur.
Her türlü hukuksuzluğu, ahlaksızlığı ve çılgınlığı yaparak
ticaret, eğitim, cinsellik, siyaset, maneviyat, sağlık ve çevre alanlarında
hayatı, insanı ve tabiatı yağmalamak ve tahrip etmek namussuzluktur. Namusu
hukuk, ahlak ve akıl çerçevesinde yeniden tanımlamamız gerekmektedir. Hukuk,
ahlak ve akıl dışı her şeyi namussuzluk olarak yeniden tanımlamaya ihtiyaç
vardır. Baskıyı, yolsuzluğu, hırsızlığı, cehaleti, fanatizmi ve sefaleti insan
onuruyla bağdaştırmayan yeni bir namus anlayışına ihtiyacımız vardır. Namusu
kadın cinselliğine indirgeyen ve sadece kadına namuslu olma sorumluluğu dayatan
çarpık ve yozlaştırıcı namus anlayışının vahşetten başka bir şey üretmediğini
görüyoruz.
Ataerkil namus kurumunun erkeklere namussuz olma şeklinde
bir imtiyaz sağladığına şahit oluyoruz. Kadın cinayetlerini işleyen erkeklerin
hep kendilerini namuslu sanma şeklinde bir yanılsamaya sahip olduklarını
söyleyebiliriz. Melek Aslan cinayetinde olduğu gibi Orhan Vatansever, Musa
Orhan gibi mahluklar kadına karşı seks yapma arzusundan başka hiçbir şey
hissetmeyen et yığınından başka bir şey değildirler. Seks yapma arzusunun ve
açlığının aşk, ilişki ve romantizm olmadığının iyi anlaşılması lazımdır. Seks
yapma arzularını ve açlıklarını aşk, sevgi, evlilik ve ilişki olarak karartan
bu mahlukların kadınları bedensel olarak istismar ettikten sonra arkalarını
dönüp gittiklerini ve beraber oldukları kadınların en büyük düşmanları haline
geldiklerini görüyoruz. Kadının haklarını, onurunu ve kişiliğini inkar eden,
kadına sadece seks ihtiyacını tatmin etmenin aracı olarak istismar etmeye
yeltenen her türlü girişimi ve yaklaşımı namussuzluk olarak yeniden anlamaya
ihtiyaç vardır. İçlerindeki kötülüğü aşk, evlilik ve romantizm şeklinde
maskeleyen ve biyolojik gerilimlerini azaltmaktan başka bir amaçları olmayan
kişilerin esas namussuz olduğunu fark etmek lazımdır. Bir adama aşık olan ve
onlara inanan ve güvenen kadınları çok kolay bir şekilde namussuz olarak
ötekileştirmek ve değersizleştirmek hastalığından kurtulmak çok acil bir
ihtiyaçtır.
Kadının varlığını ve bedenini cinselliğe indirgeyen, kadını
bir seks deposu ve bombası olarak gören anlayış, bütün kötülüklerin kaynağı
olmaktadır. Kadının bedeni ve varlığı üzerinde sahiplik iddia etmeyi namusun
gereği gören erkekler, gerekli gördüklerinde kadını karalamayı, şiddet
uygulamayı, hatta öldürmeyi kendilerine ait meşru bir imtiyaz olarak görmektedirler.
Melek Aslan cinayeti, kadının namus kılığında erkeğin tapulu malı olmadığını,
kadının insan onuruna sahip özgür ve hak sahibi bir birey olduğunu anlamamızın
acil bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır.