Bir elinde Zülfikar olmalı…
Bu yıl, muharrem ve zafer ayı ağustos birlikte…
Âşık Mahzunî Şerif, “Bugün Ben Şahımı Gördüm.” türküsünde:
“Bugün ben şahımı gördüm
Bir elinde Zülfikar
var
Dane dane dökülüyor
Dillerinde kehribar var”
diyor.
Zülfikar ve kehribar…
Kılıç ve ilim…
Madde ve mana…
Savaş ve barış…
Cihat ve hayat…
Kehribar: Gönül
ehli, merhamet ve adalet…
Zülfikar ve kehribar, birbirine zıt değil, birbirini
tamamlayan iki unsur…
Kılıç olmadan hürriyet, hürriyet olmadan şerefli bir hayat
olamaz, Müslüman olmanın şartlarından ilki hür olmaktır. Bundan dolayı “ Hakkıdır,
Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.” Bunun için işgal altındaki vatanda Cuma
kılmak haramdır. Cihat, her Müslümana
farzdır. Cihat etmeyen mürtettir (dinden dönmüş). 1402’de Ankara Savaşı’nda Osmanlı’ya ihanet
edildiği yere de bundan mütevellit Mürtet adı verilmiştir.
Cihattan kaçanların yaptıkları mescitte namaz kılınmasının
yasaklanması cihadın vazgeçilmezliğinin en açık delillerindendir.
Zülfikar ve
Hazreti Ali…
Hazreti Ali ve ilim
Ali, Zülfikarsız
olmaz, Zülfikarsız da Ali olunmaz.
İlmin kapısı Hazreti Ali, aynı zamanda Haydar-ı
Kerrar’dır; savaş meydanlarının kahramnıdır, en azılı kafirin karşısına tek
başına çıkabilen ama aynı zamanda ilmin mürekkebinin de kutsallığını bilendir.
Allah’ın Arslanı’dır.
Cihatsız olunmaz, şehitsiz olunmaz…
Kerbela’da Hazreti Hüseyin zulme karşı cihat etti.
Malazgirt, Büyük Taarruz, 15 Temmuz ve Fırat Kalkanı cihattır.
30 Ağustos 1922’de “ Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”
emrini veren de “ Yurtta sulh, cihanda
sulh” diyen de Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’tür. O gün Kocatepe’de olmasaydık, bugün Türkiye
Cumhuriyeti adında bir devlet, Zafer Bayramı adında da bayram olmayacaktı.
Zülfikar ve kehribar
üzerine yükselen bir medeniyetin mensuplarıyız.
Alplık ve Erenlik
ancak birlikte olabilirler.
Zülfikar ve kehribar: Alperenliktir.
Alparslan olmak, Mustafa Kemal olmak, Ömer Halisdemir olmak, Ehli Beyt olmak;
adanmış olmaktır, davasına cehdetmek;
maddi ve manevi varlığıyla bağlanmaktır.
En büyük tehlike;
cihat inancının iğdiş edilmesidir, cihadın terörle anlamdaş hale getirme
girişimidir, mankurtlaşmaktır.
Hazreti Ali’nin Zülfikar’ını ‘barbarlık ‘olarak göstermek İslam
inancına en büyük tuzaktır, saldırıdır.
‘Cihadist’
kelimesini terörist anlamında
kullanmaya yeltenenlerin aynı zamanda terör örgütü ve müstevli yandaşları
olmaları dikkat çekicidir: Merkel ve terörist seviciler…
Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da, Kafkasya’da, Doğu’da,
Batı’da, Kuzey’de; Güney’de, Karadeniz’de, Akdeniz’de Zülfikar olmak
zorundayız. Kehribar ancak Zülfikar’la korunabilir.
98 yıl önce verilen: “ Ordular,
ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emri, ebedî bir emirdir.
Şu günlerde yaşadıklarımız ne ilk ne de sondur.
Zülfikar’ı ve Kehribar’ı bilmeyenler;
Ayasofya Camii’nin minberdeki hatibin bir elindeki kılıcı
anlayamazlar, Mazgirt’i, Yunus Emre’yi, Hacı Bektaş-ı Veli’yi Osman Gazi’yi, Sakarya’yı,
Büyük Taarruz’u, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bilemezler.
“Gel ey gönül yanlış
gitme
Gidip cananı incitme
Bu yoldan acele etme
Acelede bin zarar var”
“Allah, sabredenlerle
beraberdir.”
Yahya Kemal, Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nda:
“Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki,
donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan mı, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler, hangi seherden geliyor?
Ve şimdi Barbaros,
yine Akdeniz’de…
“Bugün ben şahımı
gördüm
Bir elinde Zülfikar
var
Dane dane dökülüyor
Dillerinde kehribar
var…”
Bugün, Zülfikar,
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye
Cumhuriyeti’nin elinde, kehribar da dilinde…
Alemlerin Efendisi Muhammed Mustafa’ya, onun ehli beytine,
ehli beyte muhabbeti meslek edinenlere, cümle şehitlere, gazilere selam olsun.