Bir eğitimcinin hukuk mücadelesi
İnsan olmakla; adil, hakkaniyetli ve vicdanlı olmak arasında kopması mümkün olmayan bir bağ olduğuna inanırım. Bu sebeple bu köşede sıklıkla mağduriyet yaşayan insanlara da yer ayrılmıştır.
Eğitim alanında senelerdir yazan biri olarak, bu sahadaki
hukuksuzluklara, mağduriyet yaşamış güçsüzlere elimden geldiği kadar temas
etmeye, yardımcı olmaya çalışıyorum.
Takip edenler hatırlayacaktır. Daha evvel yine bu köşede Ahmet Pekiyi isimli bir eğitimci
dostumuzun yaşadığı hukuksuzlukları paylaşmıştım.
2013 yılında okul müdürü olarak göreve başlamış, kendisi
göreve başlamadan önce vazife yapacağı kurumda yaşanmış olan bazı
haksızlıklarla mücadele ederken ilginç bir şekilde görevinden alınmıştı. O
yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/fetonun-kamuda-yol-actigi-tahribat-telafi-169311/
Ahmet, bir FETÖ kumpası ile görevinden el etek
çektirildiğini söylüyor ve 2013 yılından beri de bıkmadan, usanmadan hukuki
zeminde hak mücadelesine devam ediyor.
Bu süreçte kendisine verilen tüm disiplin cezaları, mahkeme
kararlarıyla iptal edildi. Son bir
disiplin cezası ise Danıştay kararı ile bozuldu. Danıştay kararı ile bu
disiplin cezasının da bozulmasıyla Ahmet'e yapılan haksızlık kısmen adaletten
dönmüş oldu.
Ne var ki aradan geçen yedi yılın telafisi elbette mümkün
değil. 2020 yılında Danıştay kararının
tebliği sonrasında iade-i itibar mahiyetinde göreve iade talebinde bulunan
eğitimci dostumuzun bu talebi maalesef hiçbir hukuki dayanak olmaksızın reddedildi.
Oysa İdari Yargılama Usulü Kanunu 52. madde çok açıktı. "Kararın bozulması, kararın
yürütülmesini kendiliğinden durdurur."Kanun maddesi gayet açık. Bu
yüzden Ahmet, idarenin hukuku yok saydığını söylüyor.
Bu aşamada yine yargının kapısını çaldı ve idarenin bu
işlemi hakkında da dava açtı. Bu sefer
de yerel mahkeme Ahmet'in talebini reddetti. Tam da bu noktada hakimlerin,
hakkında kanun maddesi bulunan konularda takdir yetkisi olup olmadığını
soruyor.
Haksız sayılmaz. Çünkü Danıştay, bu eğitimci dostumuz hakkındaki
mahkeme kararını bozmasına rağmen idare ve yerel mahkeme onun hakkını teslim
etmiyor.
Ayrıca konuya ilişkin Danıştay’ın baktığı 2015/12563 Esas,
2015/657 Karar No’lu davada yerel mahkemenin ret kararı hukuka aykırı
bulunmuştu. Yani aynı idari ve yargısal işlem, daha önce temyize götürülmüş ve
yapılan işlem Danıştayca hukuksuz bulunmuştu.
Kısacası Ahmet ne
yapacağını şaşırmış durumda. Son çare olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Milli
Eğitim Bakanı Mahmut Özer’e ulaşmak istiyor.
Ben de yaşadıklarını ve çektiği sıkıntıları yakından takip
eden birisi olarak Ahmet’in bu çaresizliğine üzülüyorum. Ahmet, vatanını,
milletini seven çalışkan bir eğitimcidir. Ve bu arkadaşımız 7-8 yıldır hukuk
mücadelesi yürütüyor.
Ümit ederim ki Ahmet'in yaşadığı hukuksuzluk en kısa sürede
son bulur.
YKS barajının
düşürmek yerine eğitim seviyesini yükseltmek gerekir
Türkiye’de eğitimin köklü bir reforma tabi tutulması
gerektiği sıklıkla ifade edilir ancak bu konuda adım atılmaz.
Bakıldığında Türkiye’de eğitim hayatını tanzim eden
kanunların darbe dönemlerinde cuntacılar marifetiyle hayata sokulduğu görülür.
Örneğin 222 sayılı
İlköğretim Kanunu’nun kabul tarihi 1961. 1739 sayılı Eğitimin Temel Kanunun
kabul tarihi ise 1973’tür. 1982 darbe anayasasındaki eğitim kanunu da bugün
hala geçerliliğini sürdürmektedir.
Bu noktada eğitimin evvela eski kanun ve yönetmeliklerden
kurtulması gerekmektedir. 2021
dünyasının gerçekliğine yaslanan, bize özgü, özgün, yeni bir eğitim sisteminin
temellerini atmak durumundayız.
Bir bireyin tam bir insana dönüşmesi için gerekli olan şey;
özgürlüktür. Ne var ki okul bu anlamda tam bir kontrol mekanizmasıdır.
JohnHolt; “Yaşama
hakkının yanında en temel insan haklarından birinin de aklımızı ve
düşüncelerimizi kontrol etme hakkı olduğunu” ifade eder. Bunun anlamı, dünyayı
nasıl keşfedeceğimize karar vermek, düşünmek, tercihte bulunmak, hayatı
anlamlandırabilmek ve insanlığımızı gerçekleştirmektir.
Eski usul eğitim anlayışı bu hakkı elimizden alıyor.
Eğitim kurumlarını bir
kontrol mekanizması olmaktan çıkartarak bu ülkenin evlatlarının ufkunu, zihnini,
yüreğini genişleten harikulade mühim mekânlar haline getirebiliriz.
Unutmayalım, çürük temel üzerine yeni bina inşa edilmez.