Bir Dünya Kadın
Çok boyutlu dünya ölçeğinde sorunlar bir yandan devam ederken, öte yandan çağımızda özel bir hassasiyet kazanmış olan kadın meselesi de farklı boyutlarıyla konuşulmaya devam etmektedir. Başlık esasen dünya ölçeğinde bu içeriğe atıf yapmak üzere verilmiştir. Elbette “kadınlar günü”nün de burada etkisinden bahsetmek gerekir.
Temel bir
felsefe olarak ben sorunlarımıza cinsiyet farklılaşmasından önce insanlık
sorunu olarak bakma eğilimindeyim. Buradan başlayarak kadın konusuna yaklaşım
göstermek belki daha açıklayıcı ve genelden özele doğru bir yolu takip etmek
olacaktır. Burada “kadın” konusundaki sorunları ortaya çıkarak bileşenler
üzerine daha çok durmayı deneyeceğim.
Öncelikle bugün “kadın” konusunda konuşmanın zorluğu
giderek kendisini hissettirmektedir. Çünkü kesin önkabuller, ideolojik, dinsel
angajmanlar belirli söylemleri ortaya çıkardığı için, bu söylemler birer ezber
mottoya dönüşmekte; dolayısıyla kimse sorunları sahici bir düzlemde tartışmaya
yanaşmamaktadır. Böyle olunca her bir görüş taraftarı eleştiri düzlemindeki
söylemleri kabule yanaşmamaktadır. İşbu durum da yol almayı giderek
zorlaştırmaktadır.
Bir kere erkek ya da kadın konusuna yaklaşımlarda
öncelenmesi gereken husus, bir insan felsefesini ortaya koymaktır. İnsana dair
böyle bir zemin çizilmeden kestirmeden kadın konusunu konuşmak, her seferinde
aynı olumsuz sonuçları üreterek temele inmeden detaylarda boğulmayı
sonuçlamaktadır. Özellikle Müslüman toplumlarda bu felsefe netleştirilmeksizin,
Batı’nın kazanımlarını aktarmaya yönelik faaliyetler bir zemin problemi
yaşamaktadırlar.
Toplumları birbirinden ayıran en temel unsur
kültürdür. Said Halim Paşa bu noktanın altını çizmekte, farklılıkların dikkate
alınmadığı durumlarda sosyoloji ilminden de bahsedilemeyeceğini düşünmektedir.
Kültür özellikle feminizm araştırmalarında kadının ikincilleşmesini üreten bir
faktör olarak olumsuzlanmakla birlikte, değişimin yine bu kültürden hareketle
hayatiyet kazanacağı ise hep atlanmaktadır. Kültürel değişmelerin bir kültürün
tamamen olumsuzlanmasıyla gerçekleşemediği de bu arada belirtilmelidir.
Bu minvalde farklı din, ideoloji ve felsefi
yaklaşımların felsefi kökenlerinden başlayarak, özelde kadın konusuna dair
fikirlerini ortak platformlarda sunmaları sorunların halli için önemli bir
zemin olacaktır. Konuşma ve ilmi tartışma olmadan bunlar gerçekleşemez.
Bugün kadına karşı şiddet tüm dünyada önemli
sorunların başında gelmektedir. Esasen bunun bir adım öncesinde insana yönelik
ciddi bir şiddet ortamından bahsetmek gerekmektedir. Dolayısıyla bu şiddeti
üreten özne olarak insana ve şiddetin üretilme zeminine dair de ciddi bir
tartışma gerekmektedir. Doğrusu sosyolojik olarak bunun ekonomik, sosyal,
siyasal, kültürel sebepleri bulunmaktadır. Sadece tekil olarak şiddetin
öznelerine dikkat çekmek, hiçbir meseleyi halletmeyecektir.
Çok farklı istatistiklere bakıldığında evlenme
yaşının yükselişi, kadının kamusal görünürlüğünün artışı, ev içi ve dışı
rollerin değişimi, erkek ve kadınların hem değişimden aldığı paylar hem de
artan talepleri gibi değişimler, “erkek” olduğu kadar “kadın” konusunun da yeni
koşullarda konuşulmasını zorunlu kılmaktadır. Yine elli yıl öncesine göre şehir
yaşamının yoğunlaşan etkisi ve bu arada meydana gelen değişimler de özelde
“kadın”la ilgili yeni sorunların ortaya çıkmasını sonuçlamıştır.
Bugün Türkiye’de “kadın” konusuyla ilgili konuşmak,
şayet sahici bir düzlemde gerçekleşmesi isteniyorsa, öncelikle paradigmatik bir
nitelik taşımalıdır. Diğer yandan Türkiye’nin kendi sosyolojik koşullarında
“insan”, “erkek” ve “kadın” düzleminde kendi teorisini üretecek şekilde bir
içerikle ele alınmalıdır. Dünya kadınlar günü bu verimli konuşma ve
tartışmalara fırsat verilirse anlamını bulmuş olacaktır.