Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2461.11
BIST 100
9889.04
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Haziran 2020

Bir Dostun Tabutuna Uzaktan El Sallamak

Yıl 1968 Aylardan Haziran…

Nusret Özcan kardeşimle ilk tanışmamız, İmam Hatip Okulu’na girebilmek için, Laleli THY Bloklarının yan tarafında bulunan, Uğur Dershanesi’nde olmuştu…

Hacı Fahri Kığı’lı Kur’an Kursu binasından dönüşen ve o zaman İstanbul İmam Hatip Okulu’nun bir şubesi gibi açılan, Gaziosmanpaşa Dörtyol İmam Hatip Okulu 1-E sınıfında, birlikte orta öğretime başlıyoruz…

Her üçümüz de düşe kalka, 7 yıllık okulu 9. yılda 7 B sınıfında, birlikte bitirebiliyoruz. 9 yılda neler yaşadık neler...

Sınıf arkadaşımız Ayhan Yılmaz, Nusret ile hem okul hem de okul sonrasında, değişik zaman ve zemin dilimlerinde, benden daha çok birlikteliği oldu.

Gümüş Sakallı Kardeşim Nusret'i, 22 Haziran 2007 Cuma günü Dâr-ı Bekâ'ya uğurladık. Tam 13 yıl olmuş... Nusret'i Ayhan Yılmaz'ın bir şiiriyle yâd edelim.

BİR DOSTUN TABUTUNA

UZAKTAN EL SALLAMAK

Kalksam gelsem Eyüp’e vapur iskelesine

Birer tabure çeksek otursak çay söylesek

Yalın beyaz bir duvar asmalı kahvehane

Cigaraları yakıp balıklara üflesek

Ah kardeşim ne vardı öyle çekip gidecek

O kış Mevlâm İstanbul’a bir rüzgâr aşketti ki

Sancaktar Yokuşu’nda sokak levhası dondu

Kimsenin bilmediği kasketli mavi tilki

Zıpladı kanatlandı kırmızı dama kondu

(Sen Suriçi Valisi ben Taşlıtarla Lordu)

Ansızın gemiler çıkar ya filmde sisler içinden

Öyle bir nehirdi minibüsler Yıldıztabya Rami’den

Gizli bir uğultuyla akarlardı derinden

İsyankar çocuklardık mazotlu zifir katran

Yıldızları tesbih yapıp durak durak ekleyen

Tereciye tere satan güneşe kafa atan

Bakışları harita sırasını bekleyen

Pergelin sabit ucu kalbimizin üstünde

Felekten kopya çekmiş hem ağlayan hem gülen

Sırtımızda dört mevsim aynı ceket aynı yük

Mor yeleli atların duyduğu tınılarla

Nakit mahdut formüller grift boylarımız çok küçük

Müsait bir yerde inelim kaptan oynama anılarla

Pikapta Orhan Baba Derdi Dünyadan Büyük

Çamur deyip geçmeyin toz toprak deyip

Ebrulisi astarlısı kınalısı vardır

Ağır ceviz yaprakları düşerse aklınıza

Çavdar tarlasına koşun küçümsemeyin

Kimse dönüp bakmazdı binbeşyüz havamıza

“Halat mahalline girmek tehlikeli ve yasak…”

Çocuğuz eğlence lâzım ne kadar da oynasak

Cümle mahallere korkusuzca girerdik

Kenger sakızı çiğner biteviye gülerdik

Tel üstünde yürürdük cesur ve biraz sarsak

Hafız Osman’dan gazeller New York’ta sabah oluyor

Bir mektup geliyor senden “Er mektubu görülmüştür”

Aylardan Şubat mıydı yetmiş dokuz yahut seksen

Metin Yüksel vurulmuş kar yağıyor inceden

Bir tabanca patlamış defterler dürülmüştür

Doksan No’lu otobüs Eminönü – Draman

Alnımızda Dali’nin Katlanan Saatler’i

Yağmurdan yorulmuşuz İstanbul’dan el aman

Elimizde Mona’nın sudan ince elleri

Bakmayın siz Mona’ya pek masumuz o demler

Etekleri yelpaze şehir lodosa cilve yapar

Utangaç tıfıllarız mümkün mertebe kaim

Kanlıca’da yoğurt kızlar libidoya göz kırpar

Nar gibi ürperirdik sağ salim günahtan saim

Tekirdağ avantürü her yer Van Gogh sarısı

Namık Kemal köprüsünde tuzumuz olsun dedik

Bizimki gönüllü sürgün bir nevi garp hizmeti

Aşk tozuna bulandık yendik ve geri döndük

Bir çift pabuç bıraktık çektirme bayırında

Ali’nin elinde baykuş ip bağlamış boynuna

Geometriden anlardın şarkılardan anlardın

Yani gömlek cebinde her daim bir tanesi

Rıhtımda boynu bükük hem söyler hem ağlardın

Tığ teber şah-ı merdan kadifeden kesesi

Halimize tercüman Vehbi’nin kerrakesi

Ötesi yoktur derken bir buluttan yansıyıp

Çok uzak diyarlarda dondu kaldı ellerim

Yavru kuşun kanadı ne bütünlük ne kalıp

Bir türkü tutturmuşum yalan yanlış söylerim

Dudaklarım kilitli en bildiğin hâlimle

Hicazdan nihavende gür menekşe sesiyle

Kim çizecek mehtabı boyayacak olan kim

Kur’an bülbüllerinin gül kokan nefesiyle

Bismillah (Sevgili kardeşim)

Yâ-sîn vel Kur’anil hakîm…