Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Temmuz 2020

Bir Devrin Ağabeyi: Rahmi Eray                      

Türkiye’nin önemli şahsiyetlerinden Rahmi Eray, “Milliyetçilerin Ağabeyi” olarak millî ve manevi nesillerin yetişmesi için ömrünü adamış bir ahlak, fazilet, fikir ve gönül âbidesidir.

Mehmet Nuri Yardım

Kıymetli yayıncı ve fikir adamı Ezel Erverdi’nin hazırladığı ve Dergâh Yayınları’ndan çıkan Rahmi Eray Milliyetçilerin Ağabeyi kitabı, bir rehber niteliğinde. Ezel Bey, bir devrin fikir cephesiyle aydınlatıldığı eserin başında yer alan “Rahmi Eray’ı Anlamak ve Onun Yolu İlk Sözler” yazısına merhum Rahmi Eray’ın “Düğümler kördüğüm olmadan çözülmeli” vecizesiyle başlıyor. Ve sonra da bu kahramanla nasıl tanıştığının hikâyesini anlatıyor:

“Rahmi Eray ismini ilk defa Milliyetçiler Derneği’nde rahmetli Sıtkı Evren’den duymuş, onun verdiği derneğin yayınladığı Rahmi Eray kitapçığını okumuştum. Kitapçığı oluşturan yazılar; 10 Ekim 1959 günü, Milliyetçiler Derneği’nin düzenlediği anma toplantısındaki konuşmalar. Beş yazı da Rahmi Eray’ı birçok yönüyle anlatıyordu. Herkesin Rahmi Ağabeyi. Kendisinden epey büyük olan Nurettin Topçu bile ‘Ağabey’ dermiş. Okuduklarım ve Sıtkı Ağabey’den dinlediklerimle Rahmi Eray’ı çok sevdim ve muhabbet besledim.”

Bu satırları okuyanların kalbi de Rahmi Beye doğru kaymaya ve bu sıradışı adama karşı hürmet, muhabbet hisleri gelişmeye başlıyor.

Devâsâ bir kadro

Bir fikir ve hareket adamı olan Ezel Bey, 1962’de “Rahmi Eray’ı Anma Toplantısı” düzenlediklerini söylüyor. Konuşmacılar Ercüment Konukman, Fethi Gemuhluoğlu, İsmail Dayı, Ayhan Yücel ve Nurettin Topçu. Devâsâ kadroyu görüyor musunuz? Ezel Beyin “Rahmi Eray’ın Adından” isimli yazısı Hareket dergisinin Ekim 1970 tarihli sayısında neşrediliyor. Ve Ayhan Yücel ile 1980’lerde Rahmi Eray kitabı konuşuluyor. 1992’ye kadar devam eden bir süreç. Her kitabın bir kaderi, vakt-i merhunu vardır. Elbistanlı Hilmi Enginöz’ün gayreti ile Elbistanlılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin 11 Nisan 1992 tarihinde Milli Kültür Vakfı Salonu’nda yapılan Rahmi Eray toplantısında davetlilere, 1960’da basılan Rahmi Eray İçin kitapçığı dağıtılır. Ezel Beyin 1988 Mayıs’ında Fatih Gökdağ ile Rahmi Eray’ın memleketi olan Kahramanmaraş’a bağlı Elbistan’a yaptıkları ziyaret… Hemşehrileri ve dostlarıyla buluşma ve yapılan anma programı… Bu toplantıdan sonra hazırlanıp basılan Elbistanlı Rahmi Eray kitabı 2000 yılında çıkar. Daha önce yazılmış yazılar ve yeni metinlerle kitap istifadeye sunulur. “Eski kıymetlerden yeni kıymetler sistemine geçmek kolay olmuyor.” diyen Erverdi, bu topraklarda yetişmiş ve zaman içerisinde nisyana terk edilmiş âbide şahsiyetlerden Rahmi Eray’ı bırakmıyor. Peki biz niçin unutma hastalığına müptelayız. Bunun biricik sebebini nâşir-yazarımızın şu ifadelerinden pekâlâ çıkarmak mümkün: “İdeolojiler yanında dinî hayatı idare edenler de insanları tekdüze giydirmeye ve yaşamaya sevk ediyorlar.” Gerçi bazı inanç grupları kendi öncülerini bile unutmaya başladı ya neyse o da bahs-i diğer. Erverdi, Rahmi Eray’ın meşhur sözlerinden ikisini bize naklediyor: İlki: “İnsanlar, çoğu kere tekrar gireceği kapıyı kendi elleriyle kapatır.” Sonrası: “Müslümanın yükü hafif gerek.”

Kısa hayat hikâyesi

Rahmi Eray tanınmış ve varlıklı bir ailenin çocuğu. 1917 yılında Maraş’ın Elbistan ilçesinin Kızılcaoba mahallesinde doğdu. 1924’te Elbistan Gazi Paşa İlkokulu’na girdi. Ortaokula 1932’de devam etti. Henüz 14 yaşında iken annesini kaybetti. 1937 yılında Adana Lisesi’nden mezun oldu. 1938’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine kaydoldu. Fakülteye girişinin üçüncü senesinde, henüz 23 yaşında iken trobmo flebit (bir damar hastalığı)’e yakalandı ve ömrünün sonuna kadar sabırla bu hastalıkla mücadele etti.

İstanbul’da muhtelif semtlerde, Beyoğlu’nda, Cihangir’de, Samatya’da, Beyazıt’ta, Fatih ve Göztepe’de oturdu. 16 Mart 1957 tarihinde Feriha Hanım’la evlendi. Samatya’da tanıştığı Talaşçı Veysel, onun bir bakıma hakikat yolunu bulmasına vesile oldu. Bu Allah dostunu sevdi ve Abdülaziz Bekkine Hazretlerine bağlandı. Bu manevi mensubiyetler, onu hastalığa karşı daha da mukavim hâle getirdi. Metaneti elden bırakmadı, ıstırabıyla yoldaş oldu. Aklını, bilgisini, gücünü hep birilerine hizmet etmek için kullandı.

Türk Kültür Ocağı’nın kurucularından

Hastalığı yüzünden yatağa çivilenen Rahmi Eray, bol bol kitap okur ve düşünür. Memleket, sanat ve medeniyet meseleleri, zihnini hep meşgul eder. Gelen dostlarıyla bunları konuşur. Bilhassa milliyetçi ve muhafazakâr aydınların da bulunduğu çeşitli derneklerin kurucuları arasında yer alır. Bunlar arasında Milliyetçiler Derneği ile Türk Kültür Ocağı da bulunuyor. Rahmi Eray ağır hastalığına rağmen çok enerjik bir yapıya sahip. Çevresindeki gönüldaşları ve gençlerle sürekli irtibat hâlinde. Kendisi evden dışarı çıkamadığı zamanlarda oturduğu ev, âdeta bir dernek merkezi gibidir. Ve nihayet 11 Ekim 1958 Cumartesi günü arkadaşlarını eve davet eder. Onların da dostlarını çağırmasını ister. Saat 16.00’da gelirler, ancak yarım saat önce Rahmi Eray emaneti teslim etmiş ve ahiret yolculuğuna çıkmıştır. Bu hâl, çok sevdiği dostlarıyla hazin bir ayrılığıdır. Ertesi günü Nâşı Karacaahmet’te toprağa verilir. Sevenlerinin yaptığı mütevazı mezar taşına şu yazı kazınır: “Elbistanlı Rahmi Eray burada yatıyor. Ruhu için Fâtiha.”

Hakiki bir muallim

Erverdi’ye göre Rahmi Eray, “Kendisine gelenlerin dertlerine çare bulan bir doktor gibidir.” Rahmi Bey’in, yanına gelen gençlere “karakter aşısı’ yaptığını ifade eden Erverdi şunu da ekler: “Söz vermenin, sözünde durmanın, ‘namus’ demek olduğunu hayatı boyunca telkin eder. Onları güçleri oranında hizmet ehli olmaya sevk eder. Hasbi, karşılık beklemeden hizmet.”

Bir insan düşününüz ki toplam 40 yıl yaşıyor bunun yaklaşık 20 senesi ağır bir hastalıkla ve yatakta geçiyor. Ama hastalığıyla barışık, rahatsızlığına şükreden bir kul var karşımızda. Sadece bu muazzam sabrı göstermesi bile onun kâmil bir mümin olmanın ötesinde, büyük bir imtihanı muvaffakiyetle verdiğinin bariz işaretidir. Biz yine Ezel Beyin sözlerine kulak verelim: “Hastalığı ile dost olmuştur. On sekiz sene ölümle karşı karşıya yaşadığı halde, sık sık tekrar eden hacmelere rağmen, tevekkülden ayrılmaz. O dünyaya sanki hep vermek için gelmiştir. Kalabalıklar arasında yalnız yaşayan mustariplerdendir. Her zaman müracaat edilen, yardımı istenen, kalabalık çevresine rağmen yalnızlıkla dolu günler geçirir. Kindarlara merhameti, şiddet ve hiddetlilere itidali, nefse karşı aklı, asilere karşı hörmeti öğreten bir ‘muallim’dir.”

Vefa duygusu diri kalmalı

Her zaman vefasızlıklardan şikâyet edilir. Şüphesiz vefa hissi insana yakışır ve bu duygu hep canlı, diri tutulmalıdır. Rahmi Eray yıllar önce bu konuda şunu demiştir: “İnsanlar iyiliği çabuk unuturlar. Unutturmamak için ne yapmalı? Unutulan bir insana yardım nasıl olur? Unutturmamakla olur. O hâlde devamlı iyilik yapmalı, unutmak araya girmesin.” Vefa hissini bugün yaşatan büyüklerimizin öncüsü Ezel Erverdi’dir. Ezel Beyin hizmetleri çok, Hareket ve Dergâh dergileri… Dergâh ve Ülke Yayınları… Nurettin Topçu, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan gibi Türk fikir ve sanat hayatına yön veren onlarca isme sahip çıkması, külliyatlarını neşretmesi bir yana sadece Rahmi Eray’ı milletimize hatırlatması bile, unutulmayacak bir ecir olarak hep hürmet ve dua ile hatırlanacaktır.

‘Son Fayda’nın teorisyeni

Erverdi, “O tüketim toplumuna ‘son fayda’ teorisine öğretmeye çalışır.’ diyor. Nedir ‘son fayda’? “İsraf haramdır.” hadisinin izahıdır bir bakıma. Mustafa Kutlu’nun eserlerinde hep işlediği ‘kanaat’, ‘tevekkül’, ‘yoksulluk’ ve toplumun yaşadığı dertleri izah eden hayati bir teoridir. Sadece ‘son fayda’nın hakkı verilebilseydi ve bu muhteşem kavram tam anlaşılabilip uygulanabilseydi inanıyorum ki bugün ülkemizdeki yoksulların sayısı çok daha az olacaktı.

Muhiplerini kitapta buluşturdu

Kitapta Ezel Erverdi’nin bir ‘önsöz’ü, bir de ‘son sözü’ var. Arada Rahmi Eray’ın, Nurettin Topçu’nun ve Ezel Beyin hem kendileri hem de dostları var. Ruhdaş ve gönüldaş büyüklerimizin sözleri o kadar âhenkli ve uyumlu ki, artık kimin söylediğinden ziyade ne söylendiğini merak etmeye başlıyorsunuz. Hayatına çekidüzen vermek isteyenlerin can kulağıyla dinlemesi gereken nasihatler, tavsiyeler, ikazlar… Burada anlatılan hatıralar bir fikir, iman ve aksiyon davasının birbirini tamamlayan parçaları. Öncü ise, Abdülaziz Bekkine Hazretleri… “Temiz ruhlar kendi arkalarında silinmez bir hâtıra bırakır, yaşayanlardan gerçekten ayrılmazlar.” diyen Ezel ağabeyimiz Rahmi Eray ve muhiplerini bir kitapta buluşturarak âdeta yeniden hasret gidermesine vesile olmuştur. Bize de düşen, nasibimiz ölçüsünde o devri hakkıyla idrak etmek ve büyüklerimizi tanımak…

İbretlik iki hadise

Merhumun yakın dostlarından İsmail Dayı, hemşehrilerinin kendisine ‘efendi’ dediği Rahmi Eray’ın evinin arzu eden bütün gençlere açık olduğunu, hepsinin müşküllerini halletmeye çalıştığını söyler. Kimine iş bulur, kimine nasihat eder, hasta olanları hastaneye yatırır, ihtiyacı olanın cebine para koyar. Dayı, daha sonra şu unutulmaz hatırayı naklediyor:

“Bir gün, beraber oturdukları arkadaşlarından biri Malta çarşısına domates almaya gidiyor. Ve domateslerin eziklerini seçip alıyor. Manav: ‘Efendi hiç kimse eziklerini kabul etmezken sen bunları niye alıyorsun?’ diye soruyor, arkadaş da: ‘Herkes sağlamını alırsa sen çürüğünü kime satacaksın, hem bugün benim işimi ezikleri de görür.’ deyip aynı parayı verince manav: ‘Efendi sen nasıl insansın ki böyle düşünüyorsun?’ deyip onu bırakmak istemiyor.”

İkinci hadise de şöyle: “Yine bir gün, Şehzadebaşı’ndan tramvaya binmiştik. Biletçiye: ‘Dört tam bir talebe,’ dedi. Biletçi diğer üçü kim deyince, ‘Onlar da benim’ diye cevap verdi. ‘Tam üç defa kalabalık dolayısıyla bilet alamadan inmek zorunda kaldım, bunlar onların parasıdır.’ diye anlatmıştı. Ben, daha ziyade sesli konuşmasına hayret etmiştim, bana yavaşça; ‘Bazı şeyleri halkın duyması için yüksek sesle konuşmak iyidir.’ demişti.”

Rahmi Eray’ı kimler anlatıyor?

Rahmi Eray’ı anlatanlar ve onun hakkında yazı yazanlar arasında Türkiye’nin seçkin fikir, sanat ve kültür adamları bulunuyor. Her biri ayrı bir üstat. Bu mümtaz kalem ve kelâm erbabından bazılarının isimlerini zikredelim: Nurettin Topçu, İsmail Dayı, Ferruh Bozbeyli, Ayhan Yücel, Ercüment Konukman, Ergun Göze, Bahaettin Karakoç, Orhan Okay, Osman Akkuşak, Mustafa Kök…

Ezel Erverdi, “Son Sözler”de Rahmi Bey’in yakın çevresini, akrabalarını açıklıyor. Gençlik ve aile fotoğraflarıyla bezenen bölümde Anadolu bereketini seyrediyoruz. Cumhuriyet devrinin mübarek bir şahsiyetini günümüze taşıyan Erverdi, kitabın sonunda şöyle diyor: “Ağabey’den bugünlere kalanlar arkadaşlarının aktardıkları. Söz uçabiliyor, unutulabiliyor, değişebiliyor. Söylediklerini, düşüncelerini kâğıda dökseydi tam kalıcı olurdu. Onsekiz ay Ağabey’le evli kalan Ferihan Hanım’ın söylediği söz çok acı: ‘Vefatından önce ve vefatında ev doldu taştı, ama sonra kapıyı çalan olmadı.’ Elbistan’daki akrabaları hiç Feriha Hanım’ı aradı mı? Onu unutturmamaya çalışıyoruz. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.”

O mübarek neslin kanaatimce günümüzdeki son temsilcilerinden olan Ezel ağabey ‘unutturmama’ görevini bugünkü idealist nesillere teslim ediyor ve bize örnek oluyor. Bayrağı taşıyacağına inandığım inançlı yazarlarımız, yönetmenlerimiz var. Bir an önce “Rahmi Eray Filmi/Belgeseli” yapılıp televizyonlarda gösterilmeli. Gençlerimiz bu efsane adam ile mutlaka tanışmalıdır.

Rahmi Eray için neler söylediler:

Nurettin Topçu: “Tesbihi çok, ibadeti bol değildi, lâkin her hâli dua, her sözü tesbih oldu.”

Fethi Gemuhluoğlu: “Rahmi Eray’la iki defa tezada düştük. Ama ikisinde de o haklıydı.”

Ferruh Bozbeyli: “Ömür boyu, insanlara hizmet etti. Bu hizmetinin en büyük tarafı, etrafındakilere de hizmet duygusunu verebilmiş olmasıdır.”

İsmail Dayı: “Mertliğin, faziletin ve bütün manası ile sabrın timsali. Büyük kalabalığa ve yolunu arayanlara ışık tutan örnek insanlardan biri.”

Orhan Okay: “Ben hayatımda, hasbi olmanın ilk örneğini Rahmi Ağabey’de buldum Galiba son örneği de o idi.”

Ergun Göze: “Rahmetli Nurettin Topçu’nun 27 Mayıs’tan sonraki sıkıntılı günlerinde… ‘Ah Rahmi olsaydı’ diye hayıflandığını, onun olgun ve dengeli şahsiyetini aradığını hatırlarım.”

Mehmet Emin Alpkan: “Hatıra çok… Amma daha çok o günkü meseleler ve dar bir çerçeveyi alakadar eden şeyler. Darını genişini anlatan bir şey söyleyeyim: Hani siz veli mi diyorsunuz, evliya mı… İşte Rahmi Eray’ın ahlâkı ‘veli ahlâkı’ idi…”

Bahaettin Karakoç: “İnsanların nerede, hangi şartlarda yetiştikleri çok önemlidir. Rahmi Eray, âdeta Hazreti Peygamber’i hatırlatırcasına, yetimliğin mektebinde yetişmiş bir insandır.”

Osman Akkuşak: “Sükûneti, soğukkanlılığı; ruhunun ve karakterinin başka bir cephesidir. Kızdığını, öfkelendiğini gören olmamıştır. Elbette ki bu sükûnet ve soğukkanlılık; onun emsalsiz sabrının ve emsalsiz iradesinin bir tezahüründen başka bir şey olamazdı.”

Ezel Erverdi: “O, kalabalıklar arasında yalnız yaşayan muzdariplerdendi.”