Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.14
Gram Altın
2967.57
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Aralık 2022

Bir Cumhurbaşkanı, Beş Cumhurbaşkanı Yardımcısı!

Şu meşhur altılı masaya çok yakın yazarlardan, sosyal medya fenomenlerinden filan bazıları, bu işten sonuç alınabilmesi için yapılması gerekeni ortaya koymuş vaziyetteler.

“Tek yol, başka çaresi yok!” vurgularıyla dile getirdikleri formülü şöyle özetliyorlar:
“Bir Başkan, beş Başkan Yardımcısıyla altı partiden oluşan bir yönetim kademesi kurulmalı ve bu modelin en kısa zamanda kamuoyuna ilan edilmeli!”

Bu teklifi işitir işitmez aklıma gelen, “12 Eylül’ün o meşhur 5’lisi” oldu

Kenan Evren ve dört arkadaşının oluşturduğu “Milli Güvenlik Konseyi.”

Buna “politbüro” da diyebilirsiniz.

Demokrasilerle böyle bir model nasıl işler?

12 Eylül Dönemi Türkiyesi mi, burası ya da dağılmış haldeki Yugoslavya mı?

Bu modeli teklif edenler, sonuçlarını hiç mi düşünmezler?

Böyle bir modelde, başarısızlık sözkonusu olduğunda, fatura hangi partinin ya da partilerin üzerinde kalır?

Herkes birbirine mi atar faturayı yoksa?

Hatırlarsınız; 6’lı masa üyelerinden biri, atacağı her adımda “genel başkanlardan izin alacak” bir Cumhurbaşkanı tarifini yapmıştı.

Doğrudan millet tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı, hele hızla karar almaya mecbur eden günümüz dünyasında, ikide bir “altılı masa”nın diğer ortaklarına danışacak, onlara sormadan bir şey yapamayacak…

Öyle mi?

*

Biz böyle deyip duralım..

Doğrusu…

“Bir Başkan, Beş Başkan Yardımcısı” formülü, masadaki “oy oranı küçük partiler” için büyük kazanım olur.

Düşünsenize;

Oy oranı yüzde 1’in, hatta yüzde yarımın, hatta yüzde çeyreğin çok altında olan ve ismi toplumun kahir ekseriyeti tarafından bilinmeyen bir genel başkan, yüzde 12’lik partinin genel başkanı ile aynı unvana, aynı temsil kabiliyetine sahip oluyor.

Eh “Masa Kardeşliği”nden dolayı, partisinden üç-beş ismin de milletvekili yapıldığını düşünün.

Kurt yapmaz bu taksimi, kuzulara şah olsa/ Bu seçim kanununa ne dersin anayasa!

**

MASA BAĞIMLILIĞI!

İnsanlar, kimi zaman eşyalarının tutsağı olurlar.

Koltuklarına bir şey olmasın diye “misafir odasına” ev halkını sokmayanları da gördük, pırıl pırıl arabası çizilmesin diye hayattan zevk alamayanları da…

Bu “masa” da öyle bir masa, sahiplerini kendisine tutsak eden.

Masanın “oy aranı büyük” partilerinden birinin milletvekili olan eski bakan, kendi genel başkanını da (adeta) tehdit ederek “Devrilmesine sebep olan masanın altında kalır!” demişti geçtiğimiz haftalarda.

Şimdilerde, “kutsal” masanın oradaki her genel başkanın, her siyasi partinin geleceğini belirleyeceğini, dağılmaya sebebiyet verenlerin yaptıklarının altından kalkamayacağını söyleyenlerin sayısında artış var.

Bu “korku iklimi” ve özellikle de “oy oranı küçük” partilerin “çeyrek koyup beş alma” hesapları çatırdayıp duran masayı ayakta tutuyor.

Bazı genel başkanlar da, masadaki rakiplerinden gelen tarizlere, dahası tacizlere göz yumuyor.

“Masa altından birbirini tekmeleme” söylemiyle ortaya konulan bu durum, daha bu aşamada büyük sıkıntıların olduğunu gösteriyor.

Bazılarının “ittifaklarda olur böyle şeyler, gayet normal” deseler de, bu türden izahlar vatandaşın “Muhalefetteyken birbirlerine belden aşağı dalanlar, iktidara geldiklerinde neler neler yapmazlar!” endişesine kapılmalarını engelleyemiyor.

**

Hem, niçin normal olsun ki bu durum, biz de lâfın cazibesine kapılıp gidiyoruz.

Hiç mi ittifak görmedik?

Rahmetli Erbakan Hoca, 1991’de Merhum Türkeş ve Merhum Edibali ile ittifak kurmuştu, hatırlayanlar vardır.

Orada böyle durumlar olmuş muydu, liderler birbirlerini masa altından tekmeliyorlar mıydı, birbirlerine “diyet” hatırlatmasında bulunuyorlar mıydı?

Yok, gayet nezih bir ittifaktı o.

Herkesin sınırları belliydi, liderler birbirlerine hürmette en ufak bir eksiklik göstermiyorlardı.

Hele hele, “İçişlerime karışırsan çok fena olur!”, “Kimseden izin alma mecburiyetim yok, söyleyeni de fena çarparım!” yollu atışmalara girmek akıllarının ucundan bile geçmiyordu!

Onları öyle “çaaak” yaparken filan görmeniz de mümkün değildi.

“Kutsal İttifak” olarak da nitelendirilen o işbirliğinin fotoğraflarına bakın; Merhumlar Erbakan, Türkeş ve Edibali’nin dualarını, saygıyla yan yana duruşlarını göreceksiniz.

Onlarda Devlet Adamı ağırlığı vardı ve birbirlerinin hukukuna saygıda son derece hassaslardı.

Öyle olmasalardı İttifak’ın yürümesi mümkün olmazdı zaten, yürüse bile başarılı olması hiç mümkün olmazdı.

Bugünkü Cumhur İttifakı da öyle; Sayın Erdoğan ile Sayın Bahçeli sık sık görüşüyor, kritik adımlarla ilgili istişarelerde bulunuyor ve dışarıda da o istişareden hangi sonuçlar çıktıysa yerine getiriyorlar.

Masa İttifakı ise görülmüş ve bir daha görülebilecek şey değil.

Bir kere, “dışarısının desteklediği model” algısı çok güçlü, ittifaktaki bazı isimler, bu algıyı kuvvetlendirmek için-adeta- ellerinden geleni yapıyor, “milletin vermediği iktidarı dış güçlerden istiyorlar!” muhtevalı iddialara kuvvet kazandıracak “dış temaslar”a girişiyorlar.

İkincisi, çok fanatik yandaşlarından bazılarının da ifade ettiği gibi, ortada vatandaşa hitap eden bir projeleri yok, güçlendirilmiş parlamenter sistem, anayasa değişiklik taslak taslağı gibi çalışmalarıyla ilgilenen de pek yok.

Varsa yoksa, “Erdoğan gitsin!” muhabbeti.

Bu durum da “masa ittifakı”nı “yıkım ittifakı” olarak nitelendirenlerin söylemlerine kuvvet kazandırıyor.

Bir de, gündemi vatandaşın gündemindeki meselelerden uzakta tutmak gibi bir işlevleri var.

Bu yönleriyle de, siyasi iktidara -farkında olmaksızın- epeyce yardım ediyorlar*

Topa giren herkesi yıpratan bir ittifak bu;

Masadaki iki oyu büyük partinin genel başkanları çok yıprandı, “tatilin kendisine çok yakıştığı” belediye başkanı çok yıprandı, genel başkanların en yakın adamları, masadaki ve masa dışındaki adaylar için birbirleriyle çatışan “radikal yandaş kalemler” çok yıprandı.

Bazıları, “Madem konuşturmayacaktın, madem ‘saksı’ gibi orada tutacaktın, niye grup toplantısına çağırdın?” diye soruyorlar mesela.

Masadaki oyu en büyük partinin genel başkanının zamanında, “Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı seçilirse nasıl gidecek namusu ve şerefi üzerine yemin edecek, ben tarafsız olacağım diye…Benim namusum ve şerefim bu kadar ucuz mu?” dediğinden bahisle, olmadık tariz ve tacizlerde bulunan masa yandaşları bile var.

Tarafların sivri kalemşörleri ise birbirlerine çemkirip duruyorlar öte yandan, böyle bir ittifak işte.

Şimdi…

Buradan memleket yönetimi için nasıl bir sonuç çıkacak?

Bir Cumhurbaşkanı beş Cumhurbaşkanı Yardımcısı.

Amma curcuna olur.

Gazetecilik açısından çok renkli bir ortam, memleket için ise…

Söylemeye dilim varmıyor!