Bir Cumhurbaşkanı, Beş Cumhurbaşkanı Yardımcısı!
Şu meşhur altılı masaya çok yakın yazarlardan, sosyal medya fenomenlerinden filan bazıları, bu işten sonuç alınabilmesi için yapılması gerekeni ortaya koymuş vaziyetteler.
“Tek yol, başka
çaresi yok!” vurgularıyla dile getirdikleri formülü şöyle özetliyorlar:
“Bir Başkan, beş Başkan Yardımcısıyla
altı partiden oluşan bir yönetim kademesi kurulmalı ve bu modelin en kısa
zamanda kamuoyuna ilan edilmeli!”
Bu teklifi işitir işitmez aklıma gelen, “12 Eylül’ün o meşhur 5’lisi” oldu
Kenan Evren ve dört arkadaşının oluşturduğu “Milli Güvenlik Konseyi.”
Buna “politbüro”
da diyebilirsiniz.
Demokrasilerle böyle bir model nasıl işler?
12 Eylül Dönemi Türkiyesi mi, burası ya da dağılmış haldeki
Yugoslavya mı?
Bu modeli teklif edenler, sonuçlarını hiç mi düşünmezler?
Böyle bir modelde, başarısızlık sözkonusu olduğunda, fatura
hangi partinin ya da partilerin üzerinde kalır?
Herkes birbirine mi atar faturayı yoksa?
Hatırlarsınız; 6’lı masa üyelerinden biri, atacağı her adımda “genel başkanlardan izin alacak” bir Cumhurbaşkanı tarifini
yapmıştı.
Doğrudan millet tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı, hele
hızla karar almaya mecbur eden günümüz dünyasında, ikide bir “altılı masa”nın diğer ortaklarına
danışacak, onlara sormadan bir şey yapamayacak…
Öyle mi?
*
Biz böyle deyip duralım..
Doğrusu…
“Bir Başkan, Beş Başkan Yardımcısı”
formülü, masadaki “oy oranı küçük
partiler” için büyük kazanım olur.
Düşünsenize;
Oy oranı yüzde 1’in,
hatta yüzde yarımın, hatta yüzde çeyreğin çok altında olan ve ismi toplumun
kahir ekseriyeti tarafından bilinmeyen bir genel başkan, yüzde 12’lik partinin
genel başkanı ile aynı unvana, aynı temsil kabiliyetine sahip oluyor.
Eh “Masa Kardeşliği”nden
dolayı, partisinden üç-beş ismin de milletvekili yapıldığını düşünün.
Kurt yapmaz bu taksimi, kuzulara şah olsa/ Bu seçim kanununa ne dersin
anayasa!
**
MASA BAĞIMLILIĞI!
İnsanlar, kimi zaman eşyalarının tutsağı olurlar.
Koltuklarına bir şey olmasın diye “misafir odasına” ev halkını sokmayanları da gördük, pırıl pırıl
arabası çizilmesin diye hayattan zevk alamayanları da…
Bu “masa” da öyle
bir masa, sahiplerini kendisine tutsak eden.
Masanın “oy aranı büyük” partilerinden birinin milletvekili
olan eski bakan, kendi genel başkanını da (adeta) tehdit ederek “Devrilmesine
sebep olan masanın altında kalır!” demişti geçtiğimiz haftalarda.
Şimdilerde, “kutsal”
masanın oradaki her genel başkanın, her siyasi partinin geleceğini
belirleyeceğini, dağılmaya sebebiyet verenlerin yaptıklarının altından
kalkamayacağını söyleyenlerin sayısında artış var.
Bu “korku iklimi”
ve özellikle de “oy oranı küçük”
partilerin “çeyrek koyup beş alma”
hesapları çatırdayıp duran masayı ayakta tutuyor.
Bazı genel başkanlar da, masadaki rakiplerinden gelen
tarizlere, dahası tacizlere göz yumuyor.
“Masa altından
birbirini tekmeleme” söylemiyle ortaya konulan bu durum, daha bu aşamada
büyük sıkıntıların olduğunu gösteriyor.
Bazılarının “ittifaklarda
olur böyle şeyler, gayet normal” deseler de, bu türden izahlar vatandaşın “Muhalefetteyken birbirlerine belden aşağı
dalanlar, iktidara geldiklerinde neler neler yapmazlar!” endişesine kapılmalarını engelleyemiyor.
**
Hem, niçin normal olsun ki bu durum, biz de lâfın cazibesine
kapılıp gidiyoruz.
Hiç mi ittifak görmedik?
Rahmetli Erbakan Hoca, 1991’de Merhum Türkeş ve Merhum Edibali ile ittifak kurmuştu, hatırlayanlar
vardır.
Orada böyle durumlar olmuş muydu, liderler birbirlerini masa
altından tekmeliyorlar mıydı,
birbirlerine “diyet”
hatırlatmasında bulunuyorlar mıydı?
Yok, gayet nezih bir ittifaktı o.
Herkesin sınırları belliydi, liderler birbirlerine hürmette
en ufak bir eksiklik göstermiyorlardı.
Hele hele, “İçişlerime
karışırsan çok fena olur!”, “Kimseden
izin alma mecburiyetim yok, söyleyeni de fena çarparım!” yollu atışmalara girmek akıllarının ucundan
bile geçmiyordu!
Onları öyle “çaaak”
yaparken filan görmeniz de mümkün değildi.
“Kutsal İttifak”
olarak da nitelendirilen o işbirliğinin fotoğraflarına bakın; Merhumlar
Erbakan, Türkeş ve Edibali’nin dualarını, saygıyla yan yana duruşlarını
göreceksiniz.
Onlarda Devlet Adamı ağırlığı vardı ve birbirlerinin
hukukuna saygıda son derece hassaslardı.
Öyle olmasalardı İttifak’ın yürümesi mümkün olmazdı zaten,
yürüse bile başarılı olması hiç mümkün olmazdı.
Bugünkü Cumhur İttifakı da öyle; Sayın Erdoğan ile Sayın
Bahçeli sık sık görüşüyor, kritik adımlarla ilgili istişarelerde bulunuyor
ve dışarıda da o istişareden hangi sonuçlar çıktıysa yerine getiriyorlar.
Masa İttifakı ise görülmüş ve bir daha görülebilecek şey
değil.
Bir kere, “dışarısının desteklediği model” algısı çok güçlü,
ittifaktaki bazı isimler, bu algıyı kuvvetlendirmek için-adeta- ellerinden geleni yapıyor, “milletin vermediği iktidarı dış güçlerden
istiyorlar!” muhtevalı iddialara kuvvet kazandıracak “dış temaslar”a girişiyorlar.
İkincisi, çok fanatik yandaşlarından bazılarının da ifade
ettiği gibi, ortada vatandaşa hitap eden bir projeleri yok, güçlendirilmiş
parlamenter sistem, anayasa değişiklik taslak taslağı gibi çalışmalarıyla
ilgilenen de pek yok.
Varsa yoksa, “Erdoğan
gitsin!” muhabbeti.
Bu durum da “masa
ittifakı”nı “yıkım ittifakı”
olarak nitelendirenlerin söylemlerine kuvvet kazandırıyor.
Bir de, gündemi
vatandaşın gündemindeki meselelerden uzakta tutmak gibi bir işlevleri var.
Bu yönleriyle de, siyasi iktidara -farkında olmaksızın-
epeyce yardım ediyorlar*
Topa giren herkesi yıpratan bir ittifak bu;
Masadaki iki oyu büyük partinin genel başkanları çok
yıprandı, “tatilin kendisine çok
yakıştığı” belediye başkanı çok yıprandı, genel başkanların en yakın
adamları, masadaki ve masa dışındaki adaylar için birbirleriyle çatışan “radikal yandaş kalemler” çok yıprandı.
Bazıları, “Madem
konuşturmayacaktın, madem ‘saksı’ gibi
orada tutacaktın, niye grup toplantısına çağırdın?” diye soruyorlar mesela.
Masadaki oyu en büyük partinin genel başkanının zamanında, “Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı
seçilirse nasıl gidecek namusu ve şerefi üzerine yemin edecek, ben tarafsız
olacağım diye…Benim namusum ve şerefim bu kadar ucuz mu?” dediğinden
bahisle, olmadık tariz ve tacizlerde bulunan masa yandaşları bile var.
Tarafların sivri kalemşörleri ise birbirlerine çemkirip
duruyorlar öte yandan, böyle bir ittifak
işte.
Şimdi…
Buradan memleket yönetimi için nasıl bir sonuç çıkacak?
Bir Cumhurbaşkanı beş Cumhurbaşkanı Yardımcısı.
Amma curcuna olur.
Gazetecilik açısından çok renkli bir ortam, memleket için
ise…
Söylemeye dilim varmıyor!