Bir buruk yarıyıl tatili
Bir eğitim öğretim döneminin daha sonuna geldik. Yarıyıl tatili
öncesi son haftadayız. Eskiden olsa not telaşı, takdir teşekkür alacak
öğrencilerin notlarında küçük değişiklikler, virgülle belge alamayacak
öğrencilerin notlarına olumlu müdahaleler, öğrencilerde karne telaşı,
öğretmenlerde not girişleri, evrak yetiştirme, ilgili defterleri doldurma
telaşı, okul idaresinde ise işlem ve işlemleri düzenleme, not çizelgelerini,
karne ve belgeleri çıkartma telaşı ile geçerdi dönemin son haftası.
Lakin bu yıl öyle olmadı. Uzaktan yapılan öğretimler neticesinde
sessizliğe bürünen okullarımız dönemin bu son haftasında daha bir sessiz ve
buruk. Okulu okul yapan iki temel unsur olan öğretmen ve öğrenciden yoksun bir
şekilde hüznün gri sessizliğine bürünmüş okullarımız. Zil sesini özledik,
öğrencilerin teneffüslerde bağırışlarını, koridorlarda koşuşturmalarını,
bahçede kantin kuyruğuna girmelerini, gruplar halinde en güzel oyunlarını o
kısa teneffüs aralarına sığdırmalarını özledik. Derslerde ses yapan, dersin
huzurunu bozan öğrencilerimizi bile özledik. “Gelseler de dersi kaynatsalar” der olduk. Bu kadar sessizliğe
duvar bile dayanmıyor artık.
Öğretmenlerimizin sınıflarda ders anlatırken seslerinin koridorda
yansımalarını özledik. Öğretmenler odasında içtiğimiz çayları, kahveleri
özledik. Kısa teneffüs vakitlerine koskoca bilim projelerini sığdırdığımız
zamanları özledik. Aynı sınıfta yapılan ve kopya çekilen sınavlarımızı özledik.
Öğrencilerimiz “gelseler de kopya
çekseler” deyişlerimiz bir tebessüm gibi beliriyor bir an yüzümüzde.
Pazartesi ve Cuma günleri yapılan bayrak törenlerimizi, esas duruşa geçip İstiklal Marşımızı söylediğimiz
zamanları özledik. Velhasıl Öğretmeninden öğrencisine, hizmetlisinden
idarecisine kadar bir bütün olarak
okulumuzu özledik.
Özlemleri doğuran en temel faktör içinde bulunulan hüzünlü
zamanlardır. Dünyayı yangın yerine çeviren bir küçük illet bütün düzenimizi alt
üst etti. Hayatımızda belki de ilk defa karnesiz
bir öğretim dönemi sonu
yaşayacağız. Karne almadan tatile
gireceğiz. Tatil derken bile bir burukluk oturuyor yüreğimize. Eskiden kar
tatili vardı, şimdi ise bir espriye malzeme olmaktan öte bir kavram değil. Bu
zaman bize “ilk” olarak
nitelendireceğimiz daha neleri yaşatacak, kim bilir? Bir gariplikler yumağı
oldu hayatımız.
Bir dönemin değerlendirmesi tek bir kavram ile izah edilebilir
sanırım: Uzaktan Öğretim. Bilgiye erişimin sınırsız olduğu bir çağda
önemli olanın bilgiye erişim değil de bilginin
sunulması olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Teknolojinin en ileri
zamanlarında bilgiye çok rahat ulaşabilir olmamıza rağmen o bilgiyi nasıl
alacağımızı ve nerede kullanacağımızı bilmediğimizi anladık. Bu noktada ise
bize bilgiyi sunan ve onu nerede, nasıl kullanmamız gerektiğini öğreten
öğretmenlerimizin ne kadar önemli olduğunu ve onların kıymetini bilmemiz
gerektiğini öğrendik.
Öğretmen, sadece bilgi yükleyen değil, o bilgiyi süreç içerisinde
kademeli olarak veren ve nerede, ne zaman ve nasıl kullanmamız noktasında bize
yol gösteren, rehber olan kişidir. Öğretmen,
hayat yolculuğumuzda elimizden tutan ve yolumuzu aydınlatan ışıktır. Hz.
Ali “Bana bir harf öğretenin kırk yıl
kölesi olurum.” derken öğretmenlerin hak ettiği değeri onlara göstermiş ve
bize de tavsiyede bulunmuştur.
İçinde bulunduğumuz şu zor günlerde öğretmenlerimizin değerini daha
da anlar olduk. Her insanın toplum içerisinde bir takım rolleri vardır.
Öğretmenlerimiz de uzaktan öğretim sürecinde bu rollerin birkaç tanesini aynı
anda yapmak zorunda kalıyorlar. Bir yandan canlı ders verirken, diğer taraftan
on dakikalık arada çocuklarına kahvaltı hazırlıyor, diğer arada sofrayı
topluyor, derse giremeyen çocuğunun derse girmesini sağlıyor, diğer taraftan
ortalığı topluyor, bir sonraki derse hazırlık yapıyor, öte yandan velilere
mesaj yazıyor, derse katılmayan öğrencilerine ulaşmaya çalışıyor… ve dahası… Bunların
hepsini yaparken de bir görev ve sorumluluk bilinciyle ve asla şikâyet etmeden
yapıyor. Adeta on parmağında on marifet.
Ayrıca diğer meslek gruplarında virüse yakalanan bir çalışan eğer
hastaneye yatırılmamışsa evde karantinaya alınmışsa işyerine gitmiyor.
Öğretmenlerimiz ise karantinada oldukları zaman bile öğrencilerinin konulardan
geri kalmaması için ücretini almasalar dahi ders anlatmaya devam ediyor.
Bu hüzünlü zamanlar hayırlısıyla bittiğinde geçmişe dönüp
bakıldığında yapılan iyilikler kadar uğranılan haksızlıklar da elbette
unutulmayacaktır. Buruk bir yarıyıl tatiline girerken ne tatil tadındayız ne de
tatil hazırlığında. Öğretmenlerin rahat olduğunu düşünüyorsanız, açık bir dille
söyleyebilirim ki; asla rahat değiller. Şunu bilin ki, öğretmenlerin en rahat, en huzurlu ve en mutlu olduğu an öğrencileriyle
sınıfta oldukları andır. O günlerin bir an evvel gelmesini herkes gibi
öğretmenlerimiz de dört gözle beklemektedir.
Okullarımızın tekrar eski şen günlerine tez zamanda kavuşmasını dilerken öğretmenlerimize en kalbi muhabbetle selam ediyor ve şahsım adına hepsine bu süreçte gösterdikleri üstün gayretler için teşekkürlerimi sunuyorum.
Güzel günlerin bir an evvel gelmesi ve okullarımızın öğretmen ve öğrencileriyle buluşması umudu ve duasıyla buruk da olsa herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu ve güzel bir tatil diliyorum.