Bir beyte üç aşık nasıl gizlenir?
Aşk…
Zındanlardan saraylara, kölelikten
sultanlığa çıkmak için verilen bir fermandır. Mumdan bir gemiyle ateşten bir
denizi geçmek, katreyi ararken ummanlara kavuşmaktır. Kısacası divan şiirinde
aşk her şeydir, her şey de aşk. Divan şairleri, mecazî aşktan ilahî aşka ve
oradan platonik aşka kadar aşkın bütün merhalelerini anlatmış ve böylece
Bâkî’den Fuzûlî’ye Şeyh Gâlib’den Nedim’e kadar her aşk zamanla kendi şairini
edebiyat sahnesine çıkarıvermiştir.
Beşerî aşktan İlâhî aşka geçişin destanını yazan Fuzûlî’nin divanını okurken
onda ilmin, zekanın ve anlam inceliğinin en olgun şekillerini görürüz. Her
beyti bazen sayfalarca şerh edilen bu büyük divan şairinin bizi aşk
bahçelerinde gezdiren şu mısralarında bakalım üç aşk nasıl gizlenmiş:
Degüldüm men
sanâ mâ’il sen etdün aklumı za’il
Banâ ta’n
eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı
Birinci aşk: Bu beyitte öncelikle kıssaların en güzeli
olarak bilinen Yusuf ile Züleyha kıssasına bir telmih vardır. Mısır azizinin
eşi Züleyha Yusuf’un nur cemalini görmeden önce kendi halinde yaşamaktadır.
Yusuf’un güzelliğini fark edince aşkından adeta aklını yitirir. Belki bulduğu
her fırsatta gönlündeki aşkı Yusuf’a açmak için çabalamaktadır. İşte Fuzûlî
sanki asırlar öncesine gidip Züleyha’nın dilinden şu mısraları kapıp da gelmiş
gibidir. “Degüldüm men sana mail sen etdün aklumı za’il” Ve ona ulaşmak
için çareler arar Züleyha. O’nun bu durumunu görenler “Züleyha kölesine âşık
olmuş” diyerek kınamaya başlarlar. Züleyha’yı kınayanlar Yusuf’u gördükleri
zaman adeta büyülenir, sarhoşa döner, ellerindeki meyveleri dilimlemek yerine
parmaklarını keserler ve yaptıkları kınamadan dolayı utanırlar. Tüm bunlardan
sonra sanki Züleyha asırların ötesine yolculuk edip Fuzûlî’nin şu mısraını
alarak Yusuf’a okumuş ve böylece bu aşkta haklı oluşunu anlatmaya çalışmış
gibidir. “Mana ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı” yani “ Benim bu
halimi kınayanlar acaba seni gördükleri vakit kınamalarından dolayı şimdi
utanmadılar mı?
İkinci aşk: Bu beyitte Leylâ ile Mecnûn
hikayesine de bir telmih vardır. Başlangıcı insanî güzellikte ve sonu sanki
metafizik bir haz ve duygu ile iki ruhun birleşmesi şeklinde olan insanüstü bir
aşkın hikayesidir bu. Kays okula başlayınca Leyla’yı görür ve ilk görüşte
gönlüne bir aşk kıvılcımı sıçrar. Ancak bu aşk kısa bir zaman sonra ayrılığa ve
hüzne dönüşür. Ve artık Kays, “Mecnun” olur. Mecnun, kendisini kınayan gafil
kimselerin Leyla’yı görünce utanacaklarını, kim bilir belki de Fuzûlî’nin şu
mısraları ile dile getirmiştir “Bana ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı” Ve artık Kays, Aşk şarabından içmiş, Mecnun olmuş, damla olmuş
ve ummanlarda sükuna ermiştir. Tüm zerreleriyle aşkta yitip gitmiş ve yeniden
onda dirilmiştir. Ve artık Mecnun mecazî mahbubların o şiddetli muhabbetin
manevî kıymetine değmediğini anlamış, bâki bir mahbubu aramış, aşk-ı mecazî,
aşk-ı hakikîye dönüşüvermiştir.
Üçüncü aşk: Bir de bu beyitte İlahî aşka bir telmih var gibidir. Kur’an-ı Kerimde “Allah, onları sever,
onlar da Allah’ı severler” ifadesine yer verilmiştir. Fuzûlî belki de bu
ayetten yola çıkarak Yaratıcı’ya seslenir “Ey kalplerin doktoru! Ben sana gönül
vermezden evvel sen beni sevdin ve sevginle benim aklımı başımdan aldın. Sonra
ben senin isim ve sıfatlarının kainattaki yansımalarını görünce aklım başımda
kalmadı” diyerek Rabbe olan sevgisini dile getirmektedir. Nitekim Akıl baştan
alınınca yerine aşk gelir ve âşık çılgınca davranmaya başlar. Aşığın bu
meczûbâne hareketlerinin nedenini bilmeyen kimseler ise onun bu halini
kınarlar. Oysa onu kınayan kimseler aşığın sevdiği zatı tanısalar, bu
kınamalarından vazgeçecekleri gibi yaptıkları kınamadan dolayı da pişmanlık
duyacaklardır. Hasılı; Aşk imiş her ne var âlemde/ İlim bir kîl u kâl imiş
ancak...