Dolar (USD)
34.03
Euro (EUR)
37.96
Gram Altın
2824.72
BIST 100
9958.51
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ağustos 2024

Bir Bektaşi'nin isyanı...

HACI BEKTAŞ VELİ’Yİ PKK’LI YAPTILAR

Bu yılki Hacı Bektaş Anma törenleri tam bir PKK-Alisiz Alevlik şovuna dönüştü. PKK’nın TBMM’deki uzantısı DEM’in L-eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, provokatif ve rijit bir dil kullanarak terör örgütüne taban bulma anlayışıyla bir konuşma yaptı. Bazı konuşmacıların Alman İstihbaratı’nın 45 yıldır organize ettiği “Alisiz Alevilik” saçmalığını dikte etmeleri de dikkat çekiciydi.

15 Ağustos Perşembe günü Kırşehir’in Hacı Bektaş ilçesinde Hacı Bektaş Veli’yi anma etkinlikleri yapıldı. Hacı Bektaş Veli’ye gönül bağı ile bağlanmış ve onlarca yıldır bu konuda okumalar, araştırmalar yapmış, Abdal Musa ereni bir yurttaş olarak bu “kutlama” ile ilgili bir değerlendirmeyi borç ve görev biliyorum.

Öncelikle, Hacı Bektaş etkinliklerinin hiç biri ne Hacı Bektaş ne de Bektaşîlik ile bir ilgisi bulunmamaktır. Aksine, Özellikle bu yıl PKK terör örgütü propaganda zeminine evrilen bu panayırın Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğretisine ve yoluna tamamen aykırı bir “faşing”e dönüşmüştür.

Öncelikle, Hacı Bektaş Veli adına kurulan derneğin ve dergâhın başındaki kişiye baktığımızda bir “Dergâh”lı değil, bir “Ocak”lı ile karşılaşıyoruz. Maalesef aynı durum Türkiye’nin en çok bilinen ve ziyaret edilen dergâhların başında gelen İstanbul’daki Nafi Baba Dergâhı da aynı durumdadır. Dergâhın başında bir Ocaklı bulunmaktadır.

Ocak, Alevi kültürünün; Dergâh ise Bektaşi geleneğinin otağıdır. Dolayısıyla bir “Ocaklı”nın bir “Dergâh”ı idare etmesi, yönetmesi ve postnişinlik yapması geleneğe tamamen aykırı tutum ve haldır. Tıpkı bir Nakşi, Kadiri veya Cerrahi şeyhinin Bektaşi Dergâhı’nın ve ya bir Alevi Ocağı’nın başına geçmesi gibi absürd bir olaydır.

Bir “ocaklı”nın bir “Dergâh”ın başına geçmesi, dergâhı dergâhlıktan çıkarıp Ocak yapar. Ayrıca hemen belirtmeliyim ki, gönlümde Bektaşi Dergâhı ne kadar muazzez ise Ocak da o kadar kutsaldır. Fakat Bal ile şeker birbirinden farklı tatlardır. Evet ikisi de damağa benzer tadı verir ama ikisi de birbirinden çok ama çok farklıdır.

HACI BEKTAŞ ETKİNLİĞİ PKK PROVOKATÖRLÜĞÜNE DÖNÜŞTÜ

Bu yılki Hacı Bektaş Anma törenleri tam bir PKK-Alisiz Alevlik şovuna dönüştü. PKK’nın TBMM’deki uzantısı olan DEM’in L-eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, profokatif ve rijit bir dil kullanarak, terör örgütüne taban bulma anlayışı ile bir konuşma yaptı. Diğer konuşmacılardan bazılarının Alman İstihbarat servisinin yaklaşık 45 yıldır organize etmeyi başardığı “Alisiz Alevilik” adlı saçmalığı dikte etmeleri ayrıca dikkat çekiciydi.

Kars’ın Susuz (Avtune) ilçesine bağlı Ermenice adı Garmir Çağatsak (Türkçesi; Kızıldeğirmen) olan ve 1928 yılında Kızılçakçak olarak değiştirilen daha sonra da Kayadibi yapılan köyünden Sünni bir ailenin çocuğu olan Tuncer Bakırhan, üniversite yıllarından itibaren sosyalist, Marxist-Leninist-Stalinist (nasıl oluyorsa?) anlayışına sahip. Ve Marxist, diyalektik materyalizme inanan bir birey olarak, Bektaşilik gibi ulvi bir sufi akımın merkezinde konuşma yapıyor.

Teşbihte hata olmaz ama, bu, Matild Manukyan’a Ayasofya Camii Kebir’de Cuma hutbesi verdirmek kadar absürd bir durum.

Bakırhan, daha konuşmasına, konunun ne kadar cahili olduğunu belirten şu cümle ile başlıyor:

“Bugün, Burada Hacı Bektaş Veli diyarında siz Alevi canlarla birlikte olmaktan mutluyum gururluyum.”

Bu incelemenin konusu Bektaşilik ve Alevilik olsaydı, Bakırhan’ın bu konuşmasını buruşturup kenefe atarak üzerine sifon çekilirdi mutlaka. Çünkü Bektaşilik, Alevilik değildir! Konunun bu kadar cahili olan birinin konuşmasını elbette incelemeye almak, bilgiye, akla, tarihe, kültüre, Aleviliğe, Bektaşiliğe ve Türkiye sosyolojisine büyük bir hakarettir.

Ve diğer cümleleri de tamamen facia ve cehalet örneği olarak ilkokullarda örnek olarak gösterilebilecek nitelikte.

CEHALET VE BİLGİ AHLAKSIZLIĞI

Ve hemen akabinde Hacı Bektaş Dergahına 800 yıl önce kayyum atandığını söyleyerek. Olayı PKK terör faaliyetlerinde bulunan belediyelere kayyum atamasına getiriyor.

Tuncer Bakırhan, rijit bir provokatör olduğu kadar, cahilin de cehalet zirvesinde dolaşıyor. Çünkü 800 yıl önce hacı Bektaş hayattaydı ve Dergâhın başındaydı. Cennetmekan Veli, 1271 yılında hakka yürümüştü. Yani tam 753 yıl önce hayattaydı.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi Bakırhan, bu konuşmasında tarihe göndermeler yapıp bir bilgi hitabeti gerçekleştirmek yerine cehalet ve Bilgi ahlaksızlığı üzerine konuşmasını bina ederek PKK terör örgütüne yarayacak propagandayı amaçladığı gün gibi aşikâr.

Türkiye’de ikili hukuktan söz ediyor ve Kürtlerle Alevilerin bu ikili hukukun kurbanı olduğunu iddia ediyor. Tabi bunu söylerken de Alevilerin Bektaşi olduğunu iddiasını hala sürdürüyor.

“İkili hukuk kurbanı olan Kürtlere Alevilerin destek çıkmasını ve Kürtlerle ortak hareket etmesini” istiyor.

BEKTAŞİ DERGÂHINDA DEM’Lİ BAĞIRSAK GURULTUSU

Bakırhan’ın Kürsüde yaklaşık 15 dakika devam eden bağırsak grultularının esas hedefi böylece ortaya çıkıyor. Kürtçü teröre Alevi yurttaşların katılmasını istiyor.

Ve karşısında CHP’nin eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere birçok Ocaklı Alevi yurttaşımız var. Ne hikmetse hiç kimse kalkıp da “Alevilerle Bektaşiler ne alaka? Aleviler neden Kürtçü teröre destek versin” demiyor, diyemiyor, demeyi düşünmüyor.

Bu durum yalnızca Bektaşi Dergâhı için değil, Alevi Ocakları ve Alevi yurttaşlar için de acıklı bir durum.

Cumhuriyet döneminin ilk başlarında rejimin uyguladığı soykırıma teslim olan ve soykırımcılarıyla yol alıp tam anlamı ile Yol Düşkünü olan Alevi yurttaşlardan bir tepki beklemek, onlara haksızlık olur. Çünkü hepsi hala kendi katilleri ile yoldaş olduklarını bilmiyorlar, onlara unutturuldu. Ama Alevi Ocağı geleneği ile yetişen ve Ocaklı kültürüne sahip olan Alevi yurttaşların suskunluğu bu öğretinin de artık dinamiklerini kaybettiğinin göstergesidir.

KÜLTÜR BAKANLIĞI’NIN BÜYÜK HATASI

Alevi Yurttaşlarımızın dini, kültürel ihtiyaçlarını tek bir çatı altında toplamak ve bunları karşılamak için Cumhurbaşkanlığı nezdinde çalışmalar başlatılmış ve bu görev Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmişti. Ancak bakanlık, bu işi temel bir hata üzerine bina ederek daha da kötü hale getirdi.

Çünkü bakanlık “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” adı altında İnsan ve maymun çiftleşmesinden bir varlık üretmeye çalıştı. Böylece Bakanlık, Alevi ve Bektaşiliğin hem temel felsefe hem sosyoloji hem de kültürel olarak birbirinden çok farklı iki geleneğin olduğunu bilmediğini ortaya koymuş oluyor. Ayrıca Cemevi adlı 1980’lerde Alman devletinin üretmeye çalıştığı Alisiz Aleviliğin bir ürünü olduğunu bilmemesi de bir diğer facia.

Cemevlerini Alevilerin ibadethanesi olarak görmek, Aleviliğe vurulmuş en büyük darbedir. Aleviliğin ibadethanesi de tekkesi de OCAK’tır.

Peki Bakanlık, neden Ocak değil de Cemevi adına izin veriyor?

Bunun 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile bir ilgisi var mı?

Bu tarih ve kanun ne diye soracak olursanız, “Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması” kanunudur.

Bu kanun, esas olarak Alevi ve Bektaşilere ağır darbe vuran bir kanundur. Mustafa Kemal sonradan işin farkına varıp Ankara Hacı Bektaş Dergâhı ile Mevlevi Tekkesini bu kapsam dışında tutuyor ne var ki iş işten geçmiş bulunuyor.

Bakanlık belki de bu kanuna bulaşmamak için birbirinden tamamen farklı olan Alevi ve Bektaşiliğin yanı sıra tarihlerinde olmayan uyduruk Cemevi üçlemesinden ortaya bir çorba yapıp kendisine Cumhurbaşkanlığı tarafından tevdi edilen görevi böylece savuşturmuş olabilir.

BEKTAŞİLİK GELENEĞİ DEVAM EDİYOR MU?

Anadolu Türklüğünün bel kemiği, ana kucağı olan Ocak ve Bektaşi Dergâhın kapısına kilit vurularak, kelimenin tam anlamı ile Türk’ün Ocağına incir ağacı dikiliyor.

Bakanlık bu ucube ile de yetinmiyor. Kurduğu Birimin başına da “Şii” itikatlı bir yurttaşı getiriyor. Bu yurttaşımızın Alevilik ile ilgili çok sayıda kayda ve okumaya değer kitabı var. Eşi hanımefendi de bir akademisyen olarak cidden çok güzel akademik çalışmalara imza atmış biri. Ne var ki, bu başkanlığa uygun bir isim mi tartışmaya değer diyorum. Özellikle Anadolu Türk-İslam kimliği ve kültürünün temel dokusu olan Bektaşi Dergâhından bir ismin bu kurumun başına getirilmesi daha doğru olur kanaatindeydim. Böylece Alman istihbarat servisi ile PKK terör örgütünün Canlara ve biz Baba erenler topluluğa sızmasına engel olabilirdi.

Bektaşilik, Maalesef Cumhuriyet ile birlikte ocağına incir ağacı dikilmiş bir dergâhımızdır. Demokrat Parti iktidarı döneminde merhum Başbakan Adnan Menderes, bu felaketi görmüş ve dergâhı diriltmeye çalışmıştı. Bu yüzden devrinin son Bektaşi Babası olan Merhum Ahmet Sırrı Bey’i Mısır’daki Bektaşi dergâhının başından Türkiye’ye davet etmiş ve Bektaşi dergâhını asli sahibine emanet etmek istemişti. Ama ömrü vefa etmedi. Amerikan işbirlikçisi generaller darbe yapmış ve onu idam etmişlerdi. (Ahmed Sırrı Baba’nın öyküsünü ayrıca kaleme almak gerek. Türk-İslam kültürünün son büyük Dede-Babalarından biri olup Mısır Bektaşi Dergâhı’nın başındaydı.)

Bektaşi Baba geleneği Balkanlarda; Arnavutluk, Piriştine ve Makedonya’da devam etmekteydi. Örneğin Mustafa Kemal de Makedon Bektaşi Dergâhı’ın bir mensubu idi. Keza merhum annesi Zübeyde Hanım da Bektaşi idi. Maalesef yıllar sonra Arnavutluk hükûmeti, Üsküp Bektaşi Babası’nı İtalyan mafyasına katlettirdi. Böylece Balkanlardaki Bektaşiliğin büyük Babalık geleneğini sonlandırdı.

Bu vahşetten sonra Balkanlardaki büyük dergâh, vefat eden Baba’nın yerine seçilen her yeni Baba, Şanlıurfa’nın Kısas Köyü’ne gelerek buradan el alıp gidiyor.

Kısas köyü, hiç alevi ve Bektaşi bulunmayan tek ilimiz olan Şanlıurfa’nın tek Bektaşi köyüdür. Ve Bektaşi Postnişinliği bu köyden devam etmektedir. Ne var ki pek kıymetli ve cevval Kültür Bakanlığımızın bu köyden haberi var mıdır bilemiyorum.

HACI BEKTAŞ’A PKK’Lİ TERÖRİSTLERİN SELAMINI GETİRDİ

DEM’li Tuncer Bakırhan’ın baştan sona cehalet, provokasyon, ajitasyon ve yalanlarla bezeli konuşmasının son bölümü gerçek anlamda bir facia idi. Türklüğün beşiği Hacı Bektaş’ta “Size cezaevinde tutuklu bulunan yoldaşlarımızın selamını getirdim” cümlesinin bazı kişiler tarafından alkışlanması, Bektaşi Dergâhı için utanç verici bir sahne idi.. O esnada gözlerim, Kureyşan aşireti mensubu olan ve Mevlana’ya kadar uzanan bir soy kütüğüne sahip olan başta Sayın Kemal Kılıçtaroğlu’na takıldı. Maalesef başta Sayın Kılıçtaroğlu olmak üzere meydanı dolduran Ocaklıların hiç tepki vermemesiydi. Bir Bektaşî bendegâhı olarak “can” dediklerimizin bu terörist taarruza karşı suskun olmaları bizleri can evinden vurdu.

Bir Bektaşi/Abdal Musa ereni olarak bu yılki törenlerde en kahrettiğim, Türklüğün, İslamlığın Anadolu’daki mimarı Hacı Bektaş-ı Veli’nin mekânında, PKK terör örgütünün propagandasının yapılmışı ve Alevi canların örgüte davet edilmesinin yanısıra PKK’lı teröristlerin selamlarının Hacı Bektaş semalarında yayılması, Bektaşi tarihinin en rezil, en zelil, en kesif ve en meş’um günü olarak tarihimize geçti.

Ne demişti Mustafa Kemal? “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. (...) İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır.”

Kendilerini sürekli Mustafa Kemal’e atfeden canlar! Neden Mustafa Kemal’e ihanet ettiniz Hacı Bektaş’ta! Hacı Bektaş Dergâhı bir ihanet yeri değil, bir yeniden dirilişin adresidir!

Bari Sayın Kılıçtaroğlu siz bir kelam etseydiniz. Mesela,”Acırım Tükrüğüme Tükürsem yüzüne” diyebilirdiniz Dem’li terör kışkırtıcısı yalancıya…