Dolar (USD)
35.23
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2979.21
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Aralık 2020

Bir başkadır bizim memleketin profesörleri

Geçenlerde bir profesör, aşı olmayacakların noter işleri, tapu işleri yapılmasın. Vergi yapılandırmasından yararlanmasınlar, pasaportları askıya alınsın hatta nikâh bile kıyılmasın türünden kendince yaptırım kararları almıştı.

Ardından bir başka profesör el yükseltti ve aşı yaptırmam diyenler vatan hainidir dedi. Öyle ki onlar için kurallar da koymuştu. Devlet dairelerine bile giremeyecekler, otobüse binemeyeceklerdi.

Sonra biri daha çıkıp yaşananları büyük tufana benzetti. Buradaki gemi, aşı, tufan ise salgındı. Dolayısıyla gemiye binenler aşı olanlar binmeyenler de aşı olmayanlardı. Peygamberini de siz tahmin edin der gibiydi profesör.

İşini hakkıyla yapan, bilime meraklı, araştırmacı ruhlu kaliteli akademisyenleri tenzih ederim, lafımız onlara değil ancak bazı profesörler faşizm çukurundan bir türlü çıkamıyor. Bilimsel diktatörlüğün gönüllü acenteleri gibi çalışıyorlar.

27 Mayıs 1960 yılında cuntacıların akıl hocaları da bir avuç profesör değil miydi? “Yasama yetkisiyle donatılmış bir ihtilal komitesi kuracaksınız. Devlet reisi de sizden hükümet de sizde” diyen yedi kişilik bilim heyetinin(!) darbeyi meşrulaştırdıklarını nasıl unuturuz?

Bu ülkenin darbe çağrısı yapan profesörleri de oldu. 28 Şubat’ta sırf başörtülü oldukları gerekçesiyle kendi öğrencilerini fişleyen ve sınıflara sokmayanlar da profesördü.

İkna odaları kuranlar ve öğrencilerini mağdur edenler de profesördü. Okulunu birincilikle bitirdiği halde başörtülü öğrencilerini diploma törenine almayan ve haklarında soruşturma açan da profesördü.

Başörtüsünü gericilik olarak görüyorum diyen de üniversitede öğrencilerinin fotoğraflarını çekip fişlerken yakalanan kişi de profesördü.

"Kenan Evren’in yaptığı her şeyi istisnasız onaylıyorum, insanlara dışkı yedirmek işkence değil. Darbeler zorunlu ameliyat gibidir" diyen ve üstüne canlı yayında genç bir kıza nasıl sulandığını övünerek anlatan da bir profesör.

Suriyelilerin %32,6’sının fazla kilolu, % 27,7’sinin ise obez olduğunu söyleyebilecek kadar ırkçılıkta tavan yapan profesörlerimiz de var bizim.

Yedi sülalesini üniversiteye yerleştiren ve kişiye özel ilanlarla akademisyen alan profesörler de az değil.

Bu millet ilkokul mezunu sapkın bir adamın peşine takılıp kendi ülkesine ihanet eden profesörleri de gördü.

Demem o ki, sizin profesörlüğünüz, modern eğitim sisteminin en üst seviyesinde bir rütbeye sahip olmanız, faşist ruhlu olmanıza, postal yalamanıza, organ ticareti yapmanıza yani kötü bir insan olmanıza mani olamıyor.

Bugün ülkenin televizyon kanallarında muhabbet etmekten, sosyal medyada laf yetiştirmekten ilmi araştırmaya vakit bulamayan bazı profesörlerimiz son günlerde kafayı, aşı konusunda endişelerini dile getiren, sorgulayan bir avuç insana taktı.

Maske konusunda bile kafaları karışık olan ve net bir ilmi görüş ortaya koyamayan profesörlerimizin bildiği en iyi şey korku pompalamak, kısıtlamalar ve aşı çeşitleri…

Geçen yıl ülkede, 26 bin 453 profesör, 15 bin 451 doçent, 39 bin 464 doktor öğretim üyesi, 36 bin 461 öğretim görevlisi ve 48 bin 396 araştırma görevlisi varmış. Bu kadar akademisyenin olduğu bir ülkede bilim, kültür ve düşünce alanında üretilen kayda değer bir şey yok.

Tam tersi Türkiye'de eğitim seviyesi yükseldikçe insan ve değerlerinden uzaklaşma o denli artıyor.

Baksanız iyi eğitim almış insanlar gibi gözüküyorlar ama bir derinlik yok. Aldıkları eğitim onlarda insana doğru giden bir yol açamıyor.

Hep derim, “Bir insanın aldığı eğitim onda kişi onurunun kıymetini idrak ettirmiyorsa dahası merhametin, hoşgörünün, vicdanın, erdemin, ahlakın ve saygınlığın kapısını aralamıyorsa başka bir deyişle yüreğinde insana dair bir yer açmıyorsa o eğitimin de o eğitimi alanın da hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.”

“Cahil insan öğrenim görmemiş olan değil kendini bilmeyendir” der Krusnamurti. Evet, insanı ve derinliğini bilmeyen biri profesör de olsa kıymeti yok. Allah, şerlerinden muhafaza eylesin.