Bir başka açıdan ya Hazreti Muhammed
Muhammed Mustafa'nın alemlere nur oluşu, irdelenmesi gereken en mühim meseledir. Varlığıyla evren hayat bulurken, alem-i İslam'ın o Ahmed'den bihabermiş gibi yaşaması aklın çöküşüdür. Muhammed Mustafa'sız bir yaşam, kalbin nabızsız kaldığına işarettir. Dayandığı İslam dalını, Hz. Muhammed'le anlamayan, anlamlandırmayan, algılamayan ve bu anlam tefekkürü ile hayatına yön vermemenin bedelini ödüyor olabilir miyiz.
İslam coğrafyasının dramı, sadece popüler kültüre mağlup olup, kapital sömürüye maruz kalınmakla açıklanacak bir hal değildir, öylesine aşikar, öylesine mutlak ki bu çöküşün sebebi, nedir bu sebep, şudur: Evrenin mutlak ümidi, kainatın tartışma götürmeyen mutlak öznesi ( beşer planında ) olan Muhammed'imizin ahlak inkılabını hayatımızla tanıştırmamamızdır. İnsanlığın çöküş teorilerinin boyutları henüz tartışıla dururken, daha son safahatına ulaşmadı en feci akıbetler, daha öylesi manzaralar mevcut ki, akıl akla isyan edecek.
O en yüce beşerin doktrinlerini hayatına milim milim nakşettirmeyenin akıbeti, öylesine azap ki, azap, rahmet dileme ayinlerine kapılacak. O'nun aşkının akıbetiyle hayatına yön vermemek öylesine tatsız bir eylem ki, kuraklığın nirvanasında azap sendromlarıyla eşdeğer.
O'nu tanımayan, tanıdığı kadar yaşamayan, yaşam felsefesini sorgulayamayan bir tür tüketici fosil familyasından olduğunu bile anlayamayacak kadar çaresiz. Muhammed'siz bir hal, cehalet bayrağına edilen kupkuru, kapkara bir hizmetten başka bir şey değildir.
O'nu bilmeyen, O'nu bildirmeyen nasıl da cehaletin askeri, nasıl da gaflet esaretinde, nasıl da marjinal ve müflis.
Hanelerin saadete uzak kalışını gidip psikologlara sormanın ne alemi var, toplumsal buhranları hangi sosyolog kritize edebilir ki, bir mana hastalığındadır hastalığının şifasını psikiyatristlerde arayan, gönlün o en tükenmez servetini Muhammed'in aşkında bulamama sendromudur her çağın vebası.
Sağanak sağanak yağan yağmurların coşkusunu nasıl da fark edemiyoruz, güneşlerin ışıl ışıl ikramı neye alamet, yıldızların senfonisi kimden ilham almış acep, güllerin kadife nazarı neye nazire, göller nasıl da sakin ve dingin-O'nun zikriyle hemhal, coşkun ırmaklara sorun aşkın coşkusunu, okyanus diplerinde dört bir yana koşuşturan balıklar neyin müjdesinde olacak ki, bilmem kaç kat göğün kimi selamladığını bilmemek, ah o bilgisizlik, kuşlar kime iltica ediyor sanıyorsun, meleküt diyarı kime hayran bilmez misin ey gönül, cennet, özlemiyle hasretlerde, gönül hangi astarın zarıyla bezenmiş, sanadır ey Muhammed Mustafa sana, o mutlak iltica sana...
Bilmemek, bildirmemek kadar aciz olamaz ademoğlu, O'nu her an, her lahza...
Hakk tarafından halk edilen varlığın bu mutlak ümidi gül yüzlü Ahmed bir muştu olarak mevcut iken, İslam coğrafyası kapıldığı modern tedarikçilerin bohçasından bir an evvel kurtulmalıdır. Popüler nobranların firavunlaşan kibriyasından hemencecik kurtulma alameti göstermeliyiz. Öylesine sarılmışız ki her cenahtan, asla ve katta Muhammed 'siz yarılamaz bu keskin kuşatma.
Semalara, yedi katlı göklere bile tereddütsüz müjde olan o Ahmed, tarifsiz bir sonsuzluğun tacıdır, sonsuzluğun mükafatı, mükafatların miracıdır...
Neyin kavgasında ve neyin kaygısındayız o hal, bir kutsi çırpınış gerek, atalet bloğu sevgisiyle, Muhammed Mustafa'nın yarıla...
Rağbetler bir tek sana ola ey ya Hazreti Muhammed, aşkın o en narin mücahidi...
( varlık kadar, salat ve selam sana ya efendim )