Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.46
Gram Altın
2493.68
BIST 100
9548.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Şubat 2021

Bir aynanın gölgesinde; Özdeşleşme

Hayatı zekâ ile açıklamak hayatın manasını aşırı derecede daraltmaktır; hiç olmazsa bizim kendimizde bulduğumuz zekâ, tekâmülün geçtiği yol üzerinde teşekkül etmiş, daha geniş bir hayattan ayrılmış bir parça, daha doğrusu yükseklik ve derinliği olan bir realitenin bizzarure sathi bir yankısından başka bir şey değildir. Hakiki bir finalizm daha tazammunlu olan bu realiteyi yeniden kurmak, daha doğrusu eğer mümkünse basit bir keşifte kavramaktır. (Henri Bergson, Yaratıcı Tekâmül, s. 120)

Tekâmül yolculuğu insanın hakikati zekâsı kadar içgüdüsü ile kavramasını zorunlu kılan bir tavra ve sürece talip. Kişi, ânın yaprakları arasına sıkışan ve kendini hissettirmeyen dönüşümünü de ancak içgüdüsel olarak algılayabiliyor. Oradaki uyarıcı sesin ağzı insan eliyle kapatılsa yahut sesle, sözü işitmesi beklenen arasına bir duvar örülse de hissiyat vazifesini yapmaya devam ediyor. Buna hissiyatını duyup besleyebilenin, ona iyi davrananın kazandığı bir arena diyelim… Sezgilerimiz bize ne fısıldıyor? Gitmek istediğimiz yer, yanında bulunmanın güzellik getireceği insanların mekânı mı? Ya oradan kazanacaklarımız, kaybettiklerimizi karşılayabilecek bir niteliğe sahip değilse? Ya aklın yükselişi kalbi kurutup köreltecekse? Basiret bilmeyen ve bilmediğini ikrar eden insana Allah’ın lütfu… Terakki ya da bozulma bir fıtrata, bir gayrete, bir iştiyaka, bir gaflete, bir yanlışa bağlanabilecek bir şey değil üstelik. Etkisi varsa da bütüne bakıldığında cüzi iradenin hükmünün küçük bir parça mesabesinde olduğunu algılamak mümkün.

Bakıp gördüğümüz her şey Rahman’ın “Musavvir” isminden bir hisse almış. Aynileşme yasası üzerine bina edilen kâinat nasıl insanla şekilleniyorsa insan da ünsiyet kurduğu ve yakınlık duyduğuna benziyor. Zahirde cansız görünen nesneler de bu yasadan nasibini alıyor. “Eşyanın hakikati” denilen sır, işaret edilen zincirin bir halkası olsa gerek. Yani etkileşim. Yani tahavvül. Yani özün dışa tabi kılınması, biat etmesi…

Ne güzel söylüyor Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan’da; “manevî hayatımızda bizim pek de haberimiz olmadan, birtakım hadiseler cereyan ediyor. Bu doğru… İnsan ruhları arasında, şuurun pek de karışmadığı bazı münasebetler var. Bu da doğru… (…) Fakat bunları arzularımızın hizmetkârı olarak kullanmaya kalkmak, tam hâkimi olmadığımız şeyleri hilelerimize alet etmeye çalışmak… Onların mahiyeti hakkında en küçük bir fikrimiz olmadığına delil değil midir? (s. 105)”

Anne babasından gördüğünü hayata geçiren çocuk, yaşamın bilinçaltına kodlanmasıyla uykuya nüfuz eden rüya, yolun şemailine göre yol alan yolcu, göğün rengini taşıyan deniz, kuyuya, dağa, mağaraya göre biçimlenen ses, zamanın ritmine direnemeyen ve suret değiştiren mekânlar, kalbin ıstırabıyla gelen baş ağrısı hep ve daima benzeşmenin dünyaya yansıyan tecellileri… Öyle ise “kime ve neye” sorularını içine alması gereken yakınlık bir dikkat gerektirmeli değil mi?

Bardağa dökülen bir suyun bardağın şeklini alması gibi, insan da içine bilinçle ya da istemsizce dökülenlerin tavrını kaydediyor gönül hafızasına. Dünyaya gelen bir canlı nasıl çevresinden gördüğünü modelliyorsa, hangi yaşta olursa olsun tabiata benzeyen insan da dışardan gelenleri özümsüyor.

Musiki, edebiyat, mimari hülasa sanatın şubeleri insanın ruhuna şekil vermek, onu imbikten geçirmek için var; üzerindeki lekeden arınmak için temizlenen bir örtü gibi, şekil almak için ateşe rükû eden maden gibi, öğrenmek için zorlanan dimağ gibi, bir anlık seyir için dakikalarca yokuş çıkan ayaklar gibi… Hep ruhu disipline sokmak, ona estetik kazandırmak için bu cefa. Öyle ise “kime”, “neye”, nasıl” soruları ruhumuz için hayat kadar önemli.

İnsan bazen muhatabını değiştirip dönüştürecek bir gücün sahibi oluyor ama çoğunlukla benziyor. İnsan bu yolu hep benzeyerek adımlıyor. Bu benzeşme insanın insan üzerindeki tesiri ile sınırlı kalmıyor. Yazıda bıraktığımız kelimeler bile ardımızdan geliyor çoğu zaman. Gecemiz, aydınlığımız, hâlimiz, alışkanlığımız da onlar oluyor. Herkesle ve her şeyle özdeşleşebilen insan en çok kelimelerine benziyor.

Selam ile