Bir Annenin Feryadı!
Bıktım! Bıktım artık bu dağınıklığınızdan. Evin her yerindeki dağınıklıktan illallah ya hu! N’olur biriniz el atsa.
Beni hiç düşünen yok. Yemeği yapan ben, ki her gün ne pişireceğim düşüncesi yapmaktan daha zahmetli şey. Temizliği yapan ben. Ütüyü yapan ben. Her isteğinizi yerine getirmeye çalışan ben. Ama yardım için bana el atan Allah’ın bir kulu yok. Kıyamet mi kopar bir işe el atsanız?
İstekleriniz olunca tereddütsüz söylüyorsunuz. Ama benim bir isteğim olunca –o da eve ait bir şey– kırk bahane uyduruyorsunuz.
Vallahi bir gün inme inecek bana. Demedi demeyin ha. Yahu ben de canım.
Ne erken uyuyabiliyorum, ne geç kalkabiliyorum. En erken 12’de yatıyorum. O vakitler bile çamaşır seriyorum veya katlıyorum.
Yav baksanıza! Kazık kadar çocuklar olmuşsunuz, hâlâ yataklarınızı bana toplatıyorsunuz. Kıyafetlerinizi katlayan ben. Dolaplarınızı düzenleyen yine ben.
Yok yok. Bu böyle olmaz. Size bir ayar vermek lazım.
Ya babanıza ne demeli? Her işi benden bekliyor. N’olur bir işin ucundan tutsa, bana yardımcı olsa. Onun her şeyi işi, arkadaşları, bir de akrabaları. Sanki ben el kızıyım. Yahu sana kaç tane çocuk verdim. Daha ne istiyorsun beyim. Onların hatırı için de olsa biraz tut şu işlerin ucundan.
Bak hepiniz görüyorsunuz! Bir yemek masamız bile yok emi. Misafir geldiğinde iki elim böğrümde kalıyor. Bu kadar da mahrumiyet olmuyor. İstekleriniz olunca hiç geri durmuyorsunuz. İnsan bu kadar da zulmetmez ki. Bir yemek masası beğeniyorum. Tam alacağız diyorum. Bakıyorum ki modası geçmiş. Böyle modası geçmiş kaç yemek takımı eskittik alamadan bir bilseniz!
Bir de başımıza yok, yazarlık yok, çizerlik yok, efendim işteki rolleri eve taşıma denen şeyler çıkmasın mı? Artık gözü ne bizi ne etrafımızı görüyor efendinin. Hatta gördüğü zaman ya yazacak ya çizecek ya da emir verecek şeyler olarak görüyor. Eskiden sadece bizi görürdü. Sohbet eder ve çocukları güldürürdü. Ya şimdi...
Bıktım bıktım! Bu hayattan bıktım! Allah’ım bana sabır ver. Bunca nimet içinde niye böyle sıkıntı çekiyorum. Acaba bende mi bir şey var!
Olur mu canım! Bunlar beni bu hale getirdi. Baksanıza kızım var, dili papuç gibi. Her şeye itiraz eder. Bahane bularak karşı çıkmak sanki mizacıdır. İş yapması için canının istemesi gerekir. Lakin laf yetiştirmeye gelince dedim ya papuç kadar dili var. Bebekken dünyanın en tatlı bebeklerinden biriydi. Herhalde onu da babası bu hale getirdi. Çünkü kızına hiç laf kondurmuyor ki.
Oğluma bak! Hors mu hors. Neredeyse bu yaşta yemeğini bile ağzına vereceğim. Her şeyi yemez ama başka bir şeyde istemez. Bak bir deri bir kemik kalmış. İş yaparken sürekli başıma iş çıkaran biri olmuş. Kaybettikleri sahip olduklarından çoktur inanın ki. Hele bir işin bir kaç defa söylenmesi onda bir huy olmuş sanki. Garibi şu ki: Bu oğlan bebekken bana çok çektirmişti. Bu hali o zamana nispeten biraz daha iyi.
Allahtan ki küçüğümüz meleğimiz. Her işime yardımcı olmaya çalışan sürekli gülen ve beni de güldüren biri. O da durmadan kıyafet değiştirerek yoruyor beni. Bir de bütün dağınıklığın en büyük sebebi. Allahtan söyleyince hemen topluyor dağıttıklarını. Bir de gülücük atıyor gidiyor etrafın sinirliliği.
Uy uy uy ooyy! Belim tuttu yine belim. Hemen uzanmalıyım. Yok yok. Geçmiyor ağrısı. Hap atmalıyım. O zaman geçer belki. Bu bel ağrım hatta hastalıklarım da hepsi babanızın yüzünden. Ben çalışmaktan yorulmam. Beni o kadar üzüyorsunuz ki ağrılarım artıyor. Babanız söylediğim bir işi hemen yapmıyor. Benim de ağrılarım hemen geçmiyor.
Bak şu kiraladığımız eve bak. Vallahi küften öleceğim. Sonunda babanızın yüzünden bana bu da olacak. Elin bütün pisliğini ben temizliyorum. Ve bırakıp gidiyorum. Neymiş! Mahalle güzelmiş de komşular iyimiş de! Yahu benim sağlığım gidiyor. Bu herif neler söylüyor.
Beni dinleyen yok yok! Bak hiç dediğim oluyor mu? Hep sizin dediğiniz oluyor. Ondan sonra da diyorsunuz anne hanım niye böyle söyleniyor.
Yahu konuşmama bile tahammül edemiyorsunuz. Elinizden gelse ona bile yasak koyacaksınız. Sanki ne konuşuyoruz. Bi tarafınıza iğne mi batırıyoruz. Ben böyleyim. Sizin için değişmek zorunda mıyım! Allah beni böyle yaratmış. Bu kadar kusur kadı kızında da olur. Allah Allah! Bakın şu işe hele. Konuşmamı beğenmiyorlar. Beğenmemeye gelse sıra, sizin ne kusurlarınızı sayarım. Yine verin asaletime. Açmayım bayramlık ağzımı.
Bundan sonra görürsünüz siz! dedi ve bunları bir ömür tekrar etti. Haklıydı söylediklerinde. Canı acıyordu değeri bilinmediğinden. Bu dramatik portre onun ve onun gibi her annenin yaşamıydı. Yapılanların kırıcı söylenenlerin incitici olduğunu biliyordu. Sadece biraz anlayış istiyordu.
Ama nerede o erdem nerede! Herkes kendi derdinde.