Bin Yıllık Savaş
Bugünkü “Batı” dünyasının atası olan Romen Diyojen liderliğindeki Bizans İmparatorluğu’na karşı Sultan Alparslan liderliğindeki Büyük Selçuklular’ın yaklaşık bin yıl önce kazandığı Malazgirt savaşı Müslüman Türklere Anadolu'nun kapılarını açmıştı.
Açılan bu kapı bu coğrafya için köklü bir değişimin başlangıcıydı. Claude Cahen’in ifadesiyle Alpaslan, Anadolu kapılarını açtığında, Anadolu'da birçok Türkmen boyları bulunmaktaydı.
Ancak Eski Türk aşiret yapısı Büyük Selçuklular’ın hedeflediği siyasi birlik yolunda dönüştürülmesi gereken sosyolojik bir yapıydı.
Anadolu’nun fethi sonrasında Anadolu’yu Türkleştirme ve İslamlaştırma çalışmaları başladı.
Büyük bir eğitim süreci başladı.
“Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru başlayan göç hareketleri içinde birçok ilim ve fikir adamı, mutasavvıf bulunuyordu. Anadolu’nun vatan edinilmesi için gerekli kültürel şartları hazırlıyorlardı. Özellikle mutasavvıflar, göçebe kitlelere, İslam’ın birlik ve bütünlük şuurunu aşılıyorlardı. Eski Türk aşiret yapısı, siyasi ve iktisadi bütünleşmeye engel olan en önemli etkendi. Sufiler bu göçebe kitlelere İslam’ın birlik (tevhid, vahdet) şuurunu aşılıyorlardı.” (Ahmet Tabakoğlu)
Anadolu’nun fethi, Türkleşmesi ve İslamlaşması dünya tarihinin en önemli olaylarından biridir. (Osman Turan)
Bin yıllık yenilgiyi unutamayan “Batı Dünyası” bugün bile Anadolu coğrafyasını vatan edinmiş Müslüman Türkleri tekrar “Orta Asya”ya göndermek için türlü saldırılar gerçekleştirmektedir.
Nitekim gezi, 17/25 Aralık emniyet ve yargı darbe girişimi, hendek-barikat-canlı bomba terörü, 15 Temmuz hain darbe girişimi gibi saldırıları başarısız olan Bizans torunları son olarak ekonomik darbe girişimini denediler.
Döviz kuru üzerinden saldırılar düzenlenmesi Türkiye’nin bazı ekonomik problemler yaşamasına neden olsa da daha önemli dersler çıkarılmasına vesile oldu.
Bizans torunlarının dolar üzerinden gerçekleştirdikleri manipülatif saldırılar sebebiyle bazı firmalarımız konkordato ilan etmişti.
Ancak bir firma var ki; bu süreci 2,5 ay gibi kısa bir sürede atlatarak konkordato sürecini geri çekti.
Cumartesi günü Genç TÜMSİAD’ın düzenlediği “Zor Dönem Tecrübeleri” programına katıldım.
Gilan firmasının bu süreci nasıl atlattığı ile ilgili önemli bir tecrübe aktarımı sohbeti oldu.
Bursa’da 1980 yılında 1,5 metrekarelik bir mağazada kurulan firma ülkemizden çıkan, Anadolu ve İstanbul kültürünü tasarım ürünleriyle dünyaya taşıyan ilk ve tek lüks sektörü temsilcisi haline geldi.
Bizans’ın torunlarının kültürünü ithal etmeyi değil, Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın yani bizim medeniyetimizin kültürünü ihraç etme yolunu tercih etmişler.
Ekonomik dalgalanmadan etkilenerek konkordato sürecini başlatan firma bu süreçte tedarikçilerinin mağdur olmaması için zaten öncesinde ödemelerini gerçekleştirmiş. Tedarikçilere, çalışanlara ya da yasal yükümlülükler anlamında devletimize borcu yokmuş. Sadece kredilerle ilgili kısmıyla ilgili konkordatoya başvuru yapılmış.
Ustalarının ve tedarikçilerinin talep etmemelerine rağmen, ücret veya ödeme almadan çalışabileceklerini ifade ettiklerini belirtti.
Tüm bunlar doğru yönetişim, güven, markalaşma ve kriz dönemlerini doğru yönetme konusunu gündeme getirmektedir.
Çalışanlarının %20’sinin ar-ge ekibinden oluşması zaten önemli bir unsur…
Darısı konkordato ilan eden diğer işletmelerimizin başına.
Genç TÜMSİAD’ı böyle bir program düzenledikleri için ayrıca tebrik ederim. Ahilik teşkilatının günümüzdeki temsilcileri olmaları yolunda başarılar dilerim.