Bin hayır bir evet
En çok “Hayır, No” kelimesinde başkaldırı duygumu tatmin edebildiğimizi düşünüyorum. O iman cümlesinde… “La” kelimesinde.
Siz bizi her şeye hep evet diyen silik ve yoklar
topluluğu mu sanmıştınız? Yanlıştasınız. Bizim imanımızın yarısı isyandı.
İmanımızın besmelesi isyan gibiydi.
İman gerçekten de bir isyanla başlıyor. Başka -aykırı-
her şeye öyle bir, öyle bin hayır demeliydik ki Allah a evet diyebilelim...
Baktığımızda başka sayısız şeye gerçek bir hayır diyemeyenler gerçekte Allah’a
tam bir evet diyemiyor, evet dengesini ve kimliğini hayırla buluyor. Güçlü,
büyük, sağlam bir evet için sıkı hayır’lar gerekiyor. Yani o meşhur, o büyük
evet’in öncesinde çok hayır var.
Hayır kelimesi çok hayırlı, isabet edildiği
zamanlarda. Yaratıcı yerine geçmek isteyip te sanki varlığı ve beni-seni-bizi
yaratmış gibi yönetmeye kalkışan her şeye hayır denildiği zamanlarda…
Pasif kişilik olarak geçiyor
psikolojide, hayır diyemeyenler. Allah’ a hayır diyenlerin aktif kişilik olduğu
da söylenemez. Çünkü “hayır, yoksun!” dedikleri varlığın yokluğu ile varlığına
inananlardan daha fazla konuşuyorlar. Sabah akşam kavga ederek konuşuyorlarsa
da…
Haklı bütün durumlarda hayır diyemeyenler başkalarının
onun adına karar vermesine izin vermiş olurlar. Yerinde hayır demek; iman etmek; aktif kişilik
olmanın yolunu açar, çünkü içinde hayır var, bilinçli evet var. Mesela insan
ürünü hayat görüşlerine hayır!
Pekala dinin yorumları da kısmen insan ürünü değil
midir? Kaynağa göre sorgulanabilir ve değiştirilebilir yapıdadır, keskin
değildir. Keskin olan şey temel değerler, temel yasak ve emirlerdir.
Herkese ve her şeye anlamsız, temelsiz hayır demekten
bahsetmiyoruz elbette.
Hayatımız için kritik, temel konularda bizim adımıza benim
hayatımızın belirlemeye kalkışılmasına hayır demeyi kast ediyoruz. Ve bu en
büyük hayırdan sonra ki detaylarda, türevlerinde hayır diyebilmenin
sınırlayıcı, durdurucu güveninden…
Önemli bir sınır var. Bir tercih sınırı… İşte oraya
teklifsizce dalmaya yeltenen her kişiye ve bazen bizim anlam yükleyip bizi
yönetebilme gücünü bizzat verdiğimiz her şeye “Dur bir dakika! Sınırda dur,
yoksa vururum!” diyebilmek önemli.
Hayatımıza ancak biz hükmedebilmemizin yolu buradan
geçiyor. “Seçimlerimizi biz yaparız ve kararlarımızı biz alırız, siz bizim adımıza
seçemezsiniz, alamazsınız, bizi siz var etmediniz
hayat ilkelerimizi siz belirleyemezsiniz” diyebilmek…
Başkaldırı
herkesle ve her şeyle ters düşme ve kavgalı olma, buna bağlı olarak
hırçın ve
marjinal veya tepkisel olma hali değil elbette. Tıpkı imanın hep evet diyen,
sorgusuz kabulcü biri olmak olmadığı gibi… Bu tabi bilgiye dayalı üslubunu
koruyan bir başkaldırı
herkesle ve her şeyle önü alınmaz bir
uyumsuzluk, mantıksız bir anlaşmazlık içinde olmak değil.
Nihai ve kişisel seçimleri konusunda bilinçli ve sakin
bir teyakkuzda olma hali belki…
Tabii hemen çoğu insanın birbirinin hayatına hükmetme
heveslisi, çok karışma, yönetme heveslisi olduğu bir ortamda bu hayırlar göze
batabilir.
Hepimizin bildiği gibi aşk ve sevgi, kimi insan
ilişkileri, kurumsal muhataplıklar… amir memur, emir komuta, şeyh mürid, hoca
talebe veya patron işçi, usta çırak derken gelenekselleştirilmiş, alışılmış pek
çok ilişki biçimi hayır’ı yasaklar mahiyette yaşanabilir, bu durumda toptan
evet dediklerimiz vardır… Veya daima bir bilinç uyanıklığı ile hayır ve
evetlerimizi söylerken yeniden düşünmemiz gerekiyordur.
Kimdir bunlar? Soyut somut güçler, araçlar (bazen bir
nesne ki ona anlam yüklediğimizde nesne de insana bir özne gibi hükmedebiliyor,
kutsallaştırılmış ve anlam yüklenmiş nesnelerle dolu hayatlarımız), aracılar,
vesileler diye nesnel cevaplar verebiliriz. Daha öznel konuşursak birileri, bir
adam, bir kadın, bir şeyh, hoca, bir parti lideri, bir ideolog, bilim adamı,
felsefeci, bir sanatçının tanrılık iddiasına hayır demiş olmayı kastediyoruz.
Çünkü biz bir Peygamber’in
(as) bile beni yüceltmeyin “bir insan ve kulum” demiş olduğu bir gelenekten
gelmiş bulunuyoruz. Ona hayır demeye kıyamayabiliriz fakat diğer her insana
hayır deme hakkımız bizde saklı ve onu -yeri geldi- kullanabiliriz.